Soçi’de Son Dans

Medya birkaç gündür Putin ve Erdoğan’ın Soçi’deki baş başa görüşmesinin şifrelerini çözmeye çalışıyor. Erdoğan’ın uçakta yaptığı açıklamalara inanacak olursak birlikte uzay üssü kurulması dahil pek çok konuda anlaşılmıştır. Bu kadar anlaşmaya rağmen Suriye’de ne olacağına dair net bir açıklama yoktur. Ancak gelişmelerden, Esad’ın Moskova ziyareti, Ürdün’ün Suriye sınırının tamamını açması, PYD heyetinin hem Moskova hem de Washington ziyareti ve elbette haftalardır İdlib ve çevresinin bombalanması Suriye konusunda yakın zamanda yeni bir şeylerin olacağının işaretleridir. Suriye’de yaşanacak değişimler, Ankara’nın bölgedeki ve dünyadaki dış politikasının iflasının derinliğini gösterecektir.

Suriye sorununa gelmeden dünyaya bakmak yersiz olmaz. Biden, BM’deki konuşmasında “yeni bir soğuk savaş istemiyoruz” demişti.

ABD’nin Afganistan’dan birliklerini çekme kararını savunan Biden, bunun diplomaside yeni bir dönemin başlangıcı olacağını söyledi. ‘Bu dönemde amansız bir savaşa son verirken, yeni amansız bir diplomasi dönemi başlattıklarını’ belirten Biden, askeri şiddetin sadece son çare olarak kullanılması gerektiğini vurguladı.”

Biden, soğuk savaşın daha çok diplomasi, ancak “amansız” silah rekabeti ile yürüdüğünü unutmuş görünüyor. Zaten son adımlarıyla bu yolda yürüdüğünü gösteriyor. Stratejik ağırlık değişimi doğrultusunda ABD Pasifik bölgesine kayarken, AUKUS isimli, Avustralya, İngiltere ve ABD’den oluşan yeni bir birlik oluşturulduğunu ilan ederek, aslında yeni soğuk savaşın fitilini ateşlemiş oldu. Avustralya için nükleer denizaltı yapımını üstlenen Washington, Fransa’nın rolünü çalınca Macron’dan çok sert tepki aldı.

Bu yeni birliğe şimdilik Filipinler ve Singapur dışında olumlu tepki gelmedi. Öte yandan, 14 yıldır bir köşede uyuyan “Quad Countries” denen ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya’dan oluşan diplomatik amaçlı grubu yeniden canlandırma çalışmalarına hız verilmiştir. Bütün bunların Çin’i kuşatma stratejisi olduğu açıktır. Bölge devletleri önceleri defalarca  iki büyük güç arasında kalmak istemediklerini açıklamışlardı. Şu anda da fazla bir değişim yoktur.

ABD, Pasifik bölgesine ağırlık vermeye çalışırken, özellikle ekonomik alanda oldukça geri bir noktadan oyuna giriyor. Çin’in bölge ile ticaret hacmi 1.750 trilyon dolar iken, ABD’nin ancak 0.730 trilyon dolardır. (The Ekonomist, Sep-Oct. 2021) Bu açığı kapatmak için ABD’nin ilk elden atacağı adımlar silahlanma alanında olacaktır. Nükleer denizaltı anlaşması Pasifikte yeni soğuk savaş için perdenin açılışıdır.

ABD yıllardır bir türlü gerçekleştiremediği bu yeni stratejik yönelişine ağırlık verirken bölgede özellikle Avustralya ve Hindistan’a özel olarak yüklenmeye kararlı görünüyor. ABD’nin Pasifik stratejisi için bunlar pivot ülke olmaya adaydır.

Bilindiği gibi Washington’un bu stratejik yönelişi Avrupa’da çok belirgin bir gerilim yaratmıştır. İngiltere’yi bu yeni stratejide safına çeken ABD, aynı zamanda bir itme kuvveti de yaratmıştır. Diğer kutuba itilenler arasında Fransa ve Almanya önemlidir. Sonuç olarak, Çin’in kuşatılması II. Dünya savaşı sonrası Sovyet sisteminin “demir perde” ile kuşatılmasına hiç benzemiyor. Bu yöneliş sadece Pasifikte değil tüm dünyada yeni gerilim hatları ortaya çıkaracaktır.

Buradan bölgeye gelirsek, bir dönem büyük Ortadoğu projesinde “pivot ülke” olarak anılan Türkiye, dünyanın yeni stratejik yönelişlerinde artık böyle bir konuma sahip değildir. Özellikle son on yıldır yürüttüğü politikalarla Türkiye bölgedeki itibarını ve gücünü önemli ölçüde kaybetmiştir. Washington ve Moskova arasında dans tam anlamıyla fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Bunun en açık işareti son iki gezi olmuştur: BM toplantısına giderken Ukrayna ve Kırım üzerinden Biden’ın dikkatini çekme çabası; eli boş dönerken Biden’a sert çıkışlar ve Putin’e yeni bir S400 alımı mesajının yollanması, dış politikanın bakkal hesabına dönüştürüldüğünün en acıklı kanıtı olmuştur.

Ankara’nın en sıkıştığı nokta Suriye, elbette özel olarak İdlib’tir. Arap dünyası, İsrail, Washington ve Moskova Suriye’de bir çözüme yaklaşıyorlar. Dolayısıyla Ankara’nın artık “oyun bozucu” rolü anlamsızlaşıyor. Hareket alanı iyice daralan Ankara, artık rolünü daha net belirlemek zorunda kalacağı günlere geldi. Ancak bunun açık ve doğrudan yapılması  iç politikada çalkantılara yol açabilir. Saray artık Soçi’de sona eren dansın nasıl anlatılacağı üzerine çalışıyor olmalıdır.