Sedat Peker videoları izle, ya sonra?
Sedat Peker’in videoları rekor kırıyor, izlemekle, analiz yapmakla yetiniliyor.
Her gün “geçinemiyoruz” sesleri daha da büyüyor. İnsanlar evine ekmek götüremediği için intihar ediyor.

Saray faşizminin ortakları ile yaşanan düelloya sessiz ve seyirci kalmayacağız. Kapitalizm yarattığı krizi çözemiyor, kriz derinleşiyor. Siyasal olarak da yönetemediği kör göze batar hale geldi. Çete-mafya, medya, sermaye ve Saray ittifakı bütün çürümüşlüğüyle ortalığa saçıldı. Uyuşturucu ticareti, cinayet, kara para faaliyeti, ortakları ile arası açılan suç örgütü lideri Sedat Peker tarafından ifşa edildi. Saray’ın ittifakları ile başı dertte. Nasıl, hangi yollarla yürüyeceğini düşünüyor. Düne kadar kendisine muhalif olan tüm kesimlere kapsamlı bir saldırı içerisine girerek yürütmüş olduğu kirli faaliyetin üstünü örtmeye çalıştı. Mafya-çete üzerinden muhalif kesimlere (akademisyenler, medya, demokratik kitle örgütleri vb.) dönük baskı ve zor politikasıyla kendisine karşı en ufak bir sesi bile susturmaya çalıştı. İktidarını kokain ticareti, talan, yolsuzluk, baskı ve zor kullanarak sürdürdü. Saray faşizmi şimdiye kadar bu şekilde yürüdü. Saray (mafya-çete devleti) kendisine muhalif olan semtlere ittifak kurduğu çetelerin yaverlerini yerleştirdi, devrimci mücadeleyi presleyerek çürümeyi derinleştirdi.
Çete faaliyetinin devletten bağımsız olmadığını elbette biliyoruz. Bahis, uyuşturucu ve silah ticareti yapan, mahallelerine sahip çıkan devrimcilere ateş eden, elini kolunu sallayarak dolaşan çeteciler çürümüş düzeninin gerçekliğidir.
Peki ya sol?
Bugün yaşanan çürümeye dair sessizlik ve seyirci kalma devam ediyor. Sedat Peker’in videoları rekor kırıyor, izlemekle, analiz yapmakla yetiniliyor. Çürümüş çete mafya devletinin kirli ilişkileri 1997 Susurluk kazası ile deşifre olmuştu. Geniş yelpazede protestolar olsa da (ışık söndürme ve kitlesel eylemler vs) çürümüş düzen yarasını pansuman etme fırsatı bulmuştu. Bu kez yaşanan bunca çürümüşlüğe karşın nefes almasına fırsat vermememiz gerekiyor. Refleksleri güçlü, devrimci, direnişçi gençlerin duruş sergilemesi zorunluluktur. Toplum olarak ilkelerimizi korumak, geleceğimizi güvence altına almak sokakta mücadele etmekten geçer.
Her gün “geçinemiyoruz” sesleri daha da büyüyor. İnsanlar evine ekmek götüremediği için intihar ediyor.
İşsizlik, güvencesizlik, intihar kader değildir. Kapitalist sistemin gerçekliği ve adaletsizliğidir. Toplumun geleceği olan gençler eleme sistemiyle fazlalık ve sömürülecek kesim olarak görülüyor. Eşit, özgür, parasız eğitim alamadığı için gelecek kaygısı yaşıyor. İşyerinde kapitalistlerin kâr hırsı uğruna hak gaspına maruz kalıyor.
İşte tam da bu nedenle bütün bu adaletsizlikler karşısında güvence talebini yükseltmek, hayatlarımıza sahip çıkmak gerekiyor. Güvence kavramının her açıdan ele alınması bizleri geleceğe taşıma açısından çok önemli.
Üniversitelerin demokratikleşme talebi, kadınların İstanbul Sözleşmesi mücadelesi sola önemli moral ve kazanım oldu.
Farklı toplumsal kesimlerin mücadelesini kavramak, derinleştirmek, başarı ile sonuçlandırmak önümüzde duran sorumluluklarımız arasında yer alıyor.
Bugün Cengiz Holding’in İkizdere’de yapmış olduğu doğa katliamına karşı direnen, doğasına, toprağına, suyuna sahip çıkan İkizdere halkının sesini, direnişini bulunduğumuz her alana taşımamız gerekiyor.
Kayıt dışı çalışan güvencesiz işçilerin ya da işsiz işçilerin hak mücadelesini hangi yollarla vereceğiz? Solun bu konuda bir projesi var mı? Bu sorulara cevap olmamız gerekiyor.
Bu kesimin önemli bir bölümü varoşlarda yaşıyor. Varoş siyaseti yürüten hareketler yıllarca buralardan beslendi. Sol hareketler varoşlardaki genel tıkanıklığın, Saray’ın (çete-mafya devleti) politikalarının bir sonucu olduğunu söylediler. “Mahallede eskisi gibi olmuyor, polis baskısı var, mahalle çeteleşti.” “Şimdilik biraz mahalle çalışmasına ara verelim” yaklaşımlarını çoğumuz duymuşuzdur. Gördüğümüz kadarıyla sol pek de kendisine pay çıkarmıyor, çıkarmadığı sürece kendisini geleceğe taşıması mümkün görünmüyor. Sınıf gerçekten örgütlü olduğunda geleceğe dair planı ve umudu olur. Aksi takdirde bireysel bakma, kendini düşünme, çürüme kaçınılmazdır. Umudu yeşertecek, sınıfı geleceğe taşıyacak olan örgütlü gücümüzdür. Ayrıca geniş alanda herkes güzel dans eder önemli olan dar alanda dans etmeyi becerebilmektir.
Özellikle varoşlarda siyaset yapan hareketler çalışmaları sınıfsal zeminde ele almadılar. Yelpazeyi genelde geniş tuttular ve eksen kayması yaşadı. Bu hesaplaşılması gereken bir durumdur. Halk kavramı hemen hemen birçok hareketin kullandığı bir argüman. “Biz halkız”, “Her şey halk için”. Sınıfsal sorunlardan o kadar uzaklaşılmış ki bir atölyede patlama oluyor, göçmen işçiler ölüyor fakat orada bir açıklama dahi yapılmıyor. (Okmeydanı’nda çete mafya devletinin birçok saldırılarına rağmen hareketimizin kalıcı örgütlenmesini koruyor olması, çalışmaları popülist halkçı zeminde değil sokak sendikası ile sınıfsal zeminde ele alması deneyimi bunu aşmaya dönük önemli bir çabadır)
Solun sorunlarından biri de popülist kavramlar üzerinden siyaset yapmaktır. Günü kurtarma çabası ile popülist tarzla elde edilen kazanımlar faşizmin saldırıları ve çürütme politikaları karşısında kalıcı olamıyor. Sol hareket faşizmin saldırıları karşısında hareketsiz kaldı. Tıkandı, refleksleri kireçlendi. Uzun zamandır toplum üzerinde kurulan kuşatma kırılamadı. Bu konuda devrimci duruşla faşizmin üzerine yürüyerek üzerimizdeki ölü toprağı atmaya çalıştık. 1 Mayıs ve benzeri direnişlerle…
Bugün bütün çürümüşlüğüyle ifşa olan Saray çete mafya devleti miadını doldurmuş. Bizler devrimciler, sosyalistler olarak toplumun kendisini güvencede hissetmesini sağlamak zorundayız. İşçiler, öğrenciler, kadınlar olarak bulunduğumuz alanlarda umudu yeniden yeşerteceğiz. Güvence toplumunu, yaratacağımız örgütlenmelerle kendi ellerimizle inşa edeceğiz.
Klasik popülist söylemlerle ilerleyemeyiz, yeniyi yakalamak zorundayız. Bir işçi yaşadığı hak gaspını anlatıyorsa bürokrasiye takılmamamız gerekir. Gençlik bu konuda çete devletin aklıyla değil kendi aklıyla hareket etmek zorunda.
Burada geçmiş pratiğimizden bir örnek; Güvencesizlerin güvencesi Sokak Sendikası!
İşçilerin yaşadığı sorunlar şöyle geliyordu: “Sigortasızım, çalıştığım işyerinin kaydı yok, x sendikaya gittim, ‘bir şey yapamayız orada’ dedi, savcılığa gittim, işyeri gözükmüyor” o zaman SOKAK SENDİKASI var diyorduk.
“Bozuk düzende sağlam çark olmaz!”
Bahis, uyuşturucu, çete devlet faaliyeti ile semtleri, gençleri çürütme politikası ile teslim alacağınızı zannettiniz. Fakat bir şeyi unuttunuz. Gençlerimiz Denizlerin, Mahirlerin, Kenan Budakların yaşantılarını dinleyerek büyüyor.
Gençlik gelecektir, ön açıcıdır. Yaratmış olduğunuz kuşatmayı kıracak cesaret de inanç da sergilemiş olduğu pratikte görünmektedir. Boğaziçi Üniversitesi’nde “Kayyum rektör istemiyoruz!” diyen üniversiteliler, “Ziyasız sınavsız eğitim!” diyen liseliler, “İstanbul Sözleşmesi fesh edilemez!” diyen kadınlar, 1 Mayıs’taki ikiyüzlü yasaklara rağmen meydanlarda faşizmin üstüne yürüyen “çaldıklarınızı almaya geldik” diyerek haykıran gençler ve tabi ki emeği için direnen işçiler güvenceli geleceğin habercisidir.
Çürümüş düzene mecbur değiliz. Değiştirmek, güvence toplumunu yaratmak ellerimizde.
Yeniyi kavrama, sınıfsal zeminde çözümlemeler yapma, uygun örgütlenmeler inşa etme sorumluluğu bizleri bekliyor.
Kapitalist sistem sürekli çelişkilerle varlığını sürdürüyor. Yaşamlarımız da bundan azade değil elbette. Çelişkiler, çatışmaları kolektif olarak ele alarak, çözümlemeler yaparak, bireyin toplumsallaşmasını sağlayarak geleceğe ışık tutacağız.
Eşit özgür bir geleceği inşa edeceğiz. Yaşamlarımızı savunalım, geleceğimizi güvence altına alalım. Gelecek güvencesi, gençliğin okulda, sokakta, atölyelerde Güvence Meclisleri ve Gençlik Meclisleri şeklinde örgütlenmesindedir. Çürümüş kapitalist düzene, etkin karşı koyuşla yoğun bir mücadele verecek zaman geldi de geçiyor.
Yaratacağımız taban örgütlenmeleri güvensizlerin güvencesi, çete mafya devletinin korkulu rüyası olacaktır.
Çürümüş mafya düzenini yıkalım! Güvence toplumunu inşa edelim!