Kolombiya’da mücadeleye devam
Komitenin baş talebi ülkenin militerlerden temizlenmesi, halklara baskının kaldırılması. Pandemiden etkilenenlere asgari ücret kadar temel gelir verilmesi. Hastaneleri özelleştirip sağlığı paralı hale getirecek yeni Sağlık Yasası projesinin geri çekilmesi.
Kolombiya halklarının isyanı 3. Haftasına girdi. 28 Nisan’da başlayan halk ayaklanmasının arkasından devlet başkanı İvan Duque, protestoların kıvılcımını yakan Sürdürülebir Vergi Dayanışması adını verdiği yasayı geri çekmiş ve Ulusal İşsizler Komitesini diyaloğa çağırmıştı. Arkasından da reformların planlayıcısı Maliye bakanı ve yardımcısı istifa etmişlerdi. Pazartesi yapılan görüşmeler kısa sürdü ve hemen arkasından uzlaşma sağlanamadığı açıklamaları yapıldı. Ulusal İşsizler Komitesi “bir yıldır istediğimiz şeyi iktidar bize vermedi ve katliamlar devam ediyor” dediler. Çarşamba günü tekrar halkları sokaklara ve greve çağırdılar.
Duque ise iki şey yaptı. İlk olarak ordu üst yetkilileri, İçişleri ve Adalet Bakanı ve Ulusal polis şefi ile düzenlediği toplantıdan sonra yaptığı açıklamada kentlerin korunmasını artırıp daha çok ordu personelini devreye sokacaklarını açıkladı. Yani militerleşmeye devam diyerek protestolara saldırıyı arttırma korkusunu genişletti.
İkinci olarak 50 tane gençlik önde gelenlerini toplantıya çağırdı. Birinci ve üçüncü sınıftaki yoksul gelir grubu ve işçi çocuklarından bu sömestir para alınmayacağını söyledi. Yıllardır “parasız eğitim” diyen hatta 2019 yılında eğitime bütçeden ayrılan paranın attırılması için eylemler yapan öğrencilere böyle bir “hediye” ya da rüşvet verildi. Gençlerin eylemlerde en sık yükselttikleri slogan “Korkunun öbür yüzünde hayal ettiğimiz ülke var” iken öğrenciler için bunun ne kadar “hayal ettikleri ülke olduğunu” söylemeye sanırız gerek yoktur. Gençler 28 Nisanda başlayan eylemlerin ön saflarında oldular. Ayaklanmayı canlandırıyor ve yükseltiyorlar. Faşist saldırılar, katliamlar karşısında daha cesur davranıyor ve sokaklara çıkmayı sürdüyorlar. Örgütleme işlerini de üstlenmiş gibiler. Aralarında Devrimci Gençlik İttifakı kurmuşlar.
Diyalog görüşmelerinin arkasından eylemlerin en yüksek olduğu, ülkenin üçüncü büyük kenti Cali sokaklarında yüzlerce ordu personeli görev almaya başladı. İlk olarak Cali ülkenin yoksul kesiminin ağırlıklı olduğu bir kenttir. Ayrıca pazartesi günü olayların kahramanı haline gelen ve 8 sivil giysili, motosikletli silahlı kişilerce yaralanan Lucas Villa Vazquea’in hastanede beyin ölümü gerçekleşti ve arkasından da öldüğü açıklanmıştı. Öfkenin yükselmesi bekleniyordu.
Aynı gün ülkenin batı kıyısında yoğun olarak yaşayan yerli halkların Cali’ye grev ve protestolara destek olmak için daha önceden gelmiş konvoyuna paramiliter güçler saldırdılar ve en az 10 yerliyi katlettiler. Onlar barikatlar kurarak protestolarını dile getiriyorlardı. Katliamın artması ve ordu güçlerinin yoğunlaşması üzerine yerli halk konvoyları ülkenin batısında Pasifik Okyanusu sahil şeridindeki kendi bölgeleri, Cauca’ya çekildiler. Oranın ilerici valisi de özünde kendi halklarını korumak için ortamın gergin olduğunu söyleyip bölge sınırlarını kapatarak askeri ve paramiliter güçlerin girmesini önlemeye çalıştı. Bölgeye artık sadece yiyecek, ilaç ve benzin taşıyan kamyonlar girebiliyorlar. Ayrıca Cauca Yerli Halklar Bölge Konseyi devletin Ulusal İşsizler Komitesi ile görüşmelerinde kendilerinin temsil edilmediğini açıklayarak direniş ve protestolara kendi bölgelerinde devam edeceklerini açıkladı.
Çarşamba Günü
2 Mayıs çarşamba günü Ulusal İşsizler Komitesi’nin çağrısı üzerine büyük bir güç gösterisi başladı. Hemen hemen bütün ana kent merkezlerinde 514’ün üzerinde protesto eylemine katılmak üzere on binler sokaklara çıktılar. 221 Belediyede gösteriler, sanatsal eylemler, yol kesmeler, kapamalar gerçekleşti. Bu kez taksiciler de katıldılar eylemlere ve yolları kapattılar. Ölen Lucas için sanatçılar “Lucas aramızda yaşıyor” konseri verdiler.
Sokaklarda 140,000 polis “güvenliği” sağlamaya çalıştı. Polis şefi Jorge Vargas “üniformalı güçlerin ‘protestoların barışçıl geçmesini sağlama’ emri aldıklarını” açıkladı. Aynı gün Duque’nin twitter hesabından ülkeyi normalleştirmek istediklerini, sosyal nedenleri acilen dinleyeceklerini ve o nedenle Ulusal İşsizler Komitesi ile görüşmeleri sürdürmek niyetinde olduklarını açıkladığı belirtildi. Sanki Duque yeniden bir geri adım atmıştı.
Sokaklarda talepler sıralanmaya devam etti. Komitenin baş talebi ülkenin militerlerden temizlenmesi, halklara baskının kaldırılması. Pandemiden etkilenenlere asgari ücret kadar temel gelir verilmesi. Hastaneleri özelleştirip sağlığı paralı hale getirecek yeni Sağlık Yasası projesinin geri çekilmesi. Ayrıca tarım endüstrisi, el sanatları ve köylüler gibi ulusal orta ve küçük ölçekli sanayinin desteklenip korunmasını ve uyuşturucu çetelerinin halkın ektiği ürünlerin olduğu alanları tahrip etmesine son verilmesini istiyorlar. Aslında bunların bir kısmı FARC ile yapılan barış anlaşmasında kabul edilen maddelerdir.
Sonuçta Duque iki taktik yürütüyor. Eylemlerin yeniden başlaması karşısında hem sopa gösteriyor, ordu güçlerini sokaklara döküp şiddeti arttıracağı mesajı veriyor. Ama hemen onunla birlikte halkların bu baskı ve şiddetten çok açlıktan, yokluktan ölme korkusu taşıdıklarını görünce geri adım atacak gibi bir algı yaratıyor. Şimdiye kadar resmi açıklamalara göre 41 kişi öldürüldü ama İnsan Hakları komisyonu 47 olduğunu söylüyor. 548 kayıp var ve bunların bir çoğunun öldürülüp yok edildiği tamin ediliyor. 22 kişi gözlerini kaybetti. Polis 110 kez öldürücü silah kullanmış. Cinsel tacizler, işkencelerin sayısı bilinmiyor. 1000’in üzerinde keyfi tutuklama olduğunu açıklıyor Sivil Toplum Örgütleri.
Kolombiya zaten kıtanın gelir dağılımındaki eşitsizliği rekor düzeyde olan ülkesidir. 60 yıldır gerilla mücadelesinin olması boşuna değildir. Ülke zenginliğinin %80’nin en zengin %1’in elinde olduğu biliniyor. Bu soygun düzeninde ülke bütçesi hep açık veriyordu. Bu kriz giderek derinleşti, pandemi üstüne tuz biber ekti. Covid’den ölenlerin sayısı 78 binin üzerindedir. Tüm Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi pandemi çok kötü yönetildi. Halkların yoksulluğu daha da arttı. Resmi kaynaklara göre 3,5 milyon insan yoksullaştı ve ülkede açlık sınırındaki insan oranı %42,5’e ve işsizlik %16,8’e yükseldi. Asgari ücretin 259 dolar olduğu ülkede devlet yardımı ancak 43 dolardır. Halkların çoğunluğunun ancak günde 2 öğün yemek yiyebildiği araştırmalarla tesbit ediliyor. Ama devlet bütçedeki açığa rağmen gelirlerinin %70’ini savunmaya ayırıyor. Bardağı taşıran son damla da zaten bu açık bütçe ile 14 milyar peso verilerek ABD’den F-16 alma kararının verilmesi oldu. Uçak alarak ülke sorunlarının nedeni olduğu söylenen Venezuela’ya savaş açılacaktır. Dış düşman masalı ile halklar bu açlık durumuna razı edilecek, dikkatler başka yöne çevrilecektir.
Dış destek ve köstekler
İvan Duque iktidarının halka saldırılarını ilk eleştiren Arjantin devlet başkanı Fernandez oldu ve derhal durdurulmasını istedi. Latin Amerika halklarından ise göstericilere çeşitli destekler geldi. Brezilya’da kayıp anneleri Kolombiya halkları ile dayanışma gösterisi yaptılar. Oradaki kayıplar adına konsolosluk önüne çiçekler bıraktılar. Brezilya ilerici güçleri kendi diktatörleri Bolsonaro’ya karşı ayaklanmak için Kolombiya’yı örnek alma önerileri getirdiler. Benzerlikleri yazıp çizdiler.
Birçok ülkede Kolombiya konsoloslukları önünde protestolar yapıldı. Yardım kampanyaları başlatıldı. Buna Avrupa ilericileri de katıldılar. Her yerde destek toplantıları, açıklamaları, protestolar devam ediyor. İlerici yayın organları sürekli ülkedeki gelişmeleri halklara yansıtıyorlar ve yakından izleniyor.
Bilindiği gibi Kolombiya’nın en büyük destekçisi başta ABD ve AB’dir. Kolombiya Latin Amerika’dan NATO’ ya katılan tek ülkedir. O nedenle bu ülkedeki gelişmeleri çok yakından izlemelerine rağmen Duque iktidarının katliamları karşısında sessizler. ABD Ordu web sitesinden, ABD Güvenlik Yardım Komutanlığından Kolombiya liderleri ile toplantılar brifingler yapıldığı açıklandı. Oradaki üslerde çalışan ABD askerlerinin Kolombiya iktidarına yardıma hazır olduğu belirtildi. Halka uygulanan şiddet ve katliamlar konusunda hiçbir açıklama olmadı.
Bu tür olaylar Venezuela’da olsaydı dünya basını nasıl yansıtır ve birinci sayfadan nasıl haberler verirdi diye düşünmeye bile gerek yok. Batının boyalı basını olayları doğru dürüst vermiyor bile. Hatta Economist dergisi vergi reformunun neden gerekli olduğunu değerlendiren bir yazı bile yayınladı. Aynı şekilde Almanya Welt gazetesi de “Batı Latin Amerikayı kaybediyor” diye başlık atarak sanki Avrupa Birliği’ni uyanık olmaya ve davranmaya çağırdı.
Kolombiya ABD ve Batı’nın Latin Amerika’daki İsrail’idir. Nasıl İsrail Batı çıkarlarını Orta Doğu’da koruyor ise Kolombiya da Latin Amerika’da korur. Bu iki ülkenin eş zamanlı gibi halklarına saldırısı bir rastlantı mıdır? Ama sanırız asıl olarak bu neoliberal politikaların çekilemez hale gelmesine bir de pandeminin eklenmesinin yarattığı yokluk ve açlıkla bağlantılıdır. Halklar artık ölümlerden ölüm beğenme tercihi ile karşı karşıyalar. Başka çareleri kalmadı ve devlet saldırıları da şiddetlendi.
Latin Amerika’da bu olaylar 2019’da kendini göstermeye başlamıştı. Ekvador’da Başkan Lenin Moreno yakıt fiyatlarına subvansiyonları kaldırınca halklar ayaklanmıştı. Arkasından Şili halkları taşıma ücretlerine zammı protesto için sokaklara döküldü. Sonra olaylar tüm Latin Amerika ülkelerine yayıldı. Paraguay, Peru, Haiti, Guatemala, Puerto Rico ve diğer ülkelerde olaylar çıktı. Aynı dönemde Kolombiya’da da FARC’la yapılan anlaşma maddelerinin yerine getirilmemesini protesto için halklar sokaklara çıkmışlardı ama pandemi nedeniyle tekrar evlerine dönmüşlerdi. Şimdi pandemi ve sokağa çıkma kısıtlamalarına rağmen daha önce de belirttiğimiz gibi halk bu iktidarı Covid virüsünden daha tehlikeli görüyor. O nedenle Kolombiya’da halkların protestosu geçmişin birikimleri ile eskisinden daha bilinçli. Tüm geçmiş ve şimdiki sorunlar bir bütün olarak ele alınmadan olayların dinmesini beklememek gerekir düşüncesindeyiz.
Aynı şekilde tüm Latin Amerikada sosyal gerilim patlama noktasında. Geçtiğimiz yıl bölgede 34 milyon iş yeri kapanmış ve 22 milyon insan resmi yoksulluk altına düşmüştü. Yoksullar artıyor ve bölgede 600 milyon insanın 1/3’ü aç. Dünyada Covid’den ölenlerin %30’u Latin Amerika’da, oysa dünya nüfusunun ancak %9’u burada yaşıyor. Bu veriler göz önüne alındığında kıta halklarının yaşamlarının ne kadar zor olduğu ve hayatın burunlarından geldiği anlaşılabilir. Onların da kaybedecek bir şeyi yok.
Ayrıca içte ve dışta yarattıkları yıkımla neoliberal güçlerin aleyhlerine dönen, siyasi güç dengelerinde yaşanan değişiklikler var. Sosyalizmin çökmesi ile sağ ile kaynaşan sosyal demokrat güçler halkların tüm sosyal hakları ellerinden alınıp, özelleştirmelerin sonuçları ortaya çıkınca şimdi saf değiştirme sancıları yaşıyorlar. Son Fransa ve ABD silahlı kuvvetlerinden bazı subayların ülkede komünizm tehlikesi olduğu doğrultusunda iktidarlarına uyarı mektupları yazmaları bir rastlantı değildir. Tüm dünyada faşizm kendisine yeni çıkış yolları arıyor. Kolombiya’daki siyasi ortamı da bu çerçevede değerlendirmek yerinde olacaktır. Orada da yıllardır sesleri çıkınca paramiliter güçler tarafından bir kurşunla öldürülmekten korkan sosyal demokrat liderler şimdi halkları sokaklarda görünce saf değiştirmeden başka çözüm göremiyorlar. 2022 Mayıs’ında Kolombiya da yapılacak başkanlık seçimlerinin favorisi böyle sosyal demokrat bir liderdir.
Sonuç
Bölgenin İsrail’i siyasi bir rota değişikliği yaşarsa o zaman Latin Amerika’da neoliberal politikaların anavatanına gömülmesinin önü açılmış olacaktır. ABD ve Batı bunun telaşı içindedir ama elinden pek bir şey gelmiyor. El altından desteklerini esirgemedikleri kesindir. Eskiden Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) ile birşeyler yaparlardı ama artık halklar onların da gerçek yüzlerini gördüler.
Kapitalizmin içinde bulunduğu çözümsüzlüğü ve sorunları daha da arttırmış pandemi koşulları karşısında halklar, 60 yılın birikmiş adaletsizliğine duydukları öfke ile açlık, yoksulluk ve sömürünün intikamını alabilecekler mi?
Bolivya, Venezuela, Nikaragua gibi ülkelerdeki yaşam koşullarına işaret ederek halkların ufku kapatılmaya çalışılıyordu. Acaba Latin Amerika halkları bu ülkelerdeki acıların nedeninin Batı’nın koyduğu ambargolar, yaptırımlar olduğunu görebilecekler mi? O yaptırımlar olmasa bu ülkelerdeki düzenin kendi yaşadıklarından çok daha güzel olduğunu yaşadıkları bu son olaylardan ders olarak çıkarabilecekler mi? Belki o zaman ABD ve Batı sömürü zincirlerini parçalamada daha cesur olacaklardır. Kolombiya halkları böyle bir eşiğin önünde görünüyor. Herşey şimdilik bir belirsizlik içinde. Dünya ilerici güçleri onların yanında. Bu ayaklanmayı başarıya ulaştırabilirlerse başka bir kıta, başka bir dünyaya geçme potansiyeli yükselecektir. Dileyelim öyle olsun. Bu kıtada atılacak böyle bir adım tarihe altın harflerle yazılsın.