Yeni düzen dini değerler üzerine inşa edilirken: Kadın ve LGBTİ+ ortak mücadelesi zorunlu

LGBTİ+ mücadelesi yıllardır taş üstüne taş koyarak bir yerlere gelmişken, son yıllarda tüm hak mücadelelerinde olduğu gibi burada da ciddi bir yıpranma, yoğun bir saldırı altında olma söz konusu. Kadın mücadelesi, LGBTİ+ mücadelesi artık daha çok gündeme gelecek.

Birkaç senedir ülke gündeminde geçmişte eşine rastlanmayacak şekilde LGBTİ+ hak mücadelesi tartışılır hale geldi. Siyaset aracılığıyla LGBTİ+lar her alanda görünür ve konuşulur oldu. Öyle ki ülke gündeminin kilit noktası oluverdi çoğu zaman. Bu da muhalefetin cılız desteğiyle değil, iktidarın ve ortaklarının yüksek sesle LGBTİ+ları ve onları destekleyen kurum ve kişileri hedef tahtası haline getirmesiyle oldu.

7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin eşcinsel milletvekili adayı Barış Sulu hedef gösterilerek HDP’nin muhafazakâr tabanında hoşnutsuzluk yaratıp seçimde HDP’yi geriletmek istediler. Öyle ki HDP’nin 7 Haziran seçimleri için hazırladığı parti tüzüğü tam bir manifesto metniydi ve LGBTİ+ hakları için hazırlanan bölüm Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar cesur ve neredeyse eksiksizdi. Ama maalesef sonraki seçimlerde HDP, dönen tartışmalardan sonra oy kaygısından dolayı ne seçim programında ne de adaylık konusunda LGBTİ+larla aynı yakınlıkta durdu. Daha sonra CHP ve İyi Parti’den çıkan LGBTİ+ adaylar da aynı kaderi paylaştı.

Ama öte yandan sosyal medyada birçok belediye, milletvekili, sanatçı, akademisyen artık daha açık ve daha politik bir destek sunuyorlardı. LGBTİ+lr artık daha görünürdü. CHP ve HDP gibi partilerin kitlelerinde daha çok konuşulur; daha çok bilinir hale geldiler. Bilinir diyorum, çünkü gerçekten LGBTİ+nın açılımını bile bilmeyen o kadar çok  insan var ki.

LGBTİ+ların yıllardır süregelen hak mücadelesi Gezi sürecinde onore edildi, taçlandırıldı. 2013 yılında yapılan Onur  Yürüyüşü’ne on binlerce insan katıldı. Değil Türkiye’nin, dünyanın o yıl en kalabalık onur yürüyüşlerinden biri olmuştu. Fazla değil, 2000’lerde katılımcı sayısı yüzler ile ifade edilirken yıllardır yayılan cesaret ve Gezi ruhu ile birlikte on binlere ulaşmıştı.

Sonra bir yerlerde masalar devrildi, bombalar patladı, ramazan ayına denk geldi, darbe oldu, OHAL şeysi, muhafazakâr kesimin hassasiyeti derken onur yürüyüşleri yapılamaz hale geldi.

OHAL yasalarıyla birçok kurum kapatıldı. Kapatılmasa bile etkinlik yapamaz hale getirildi. Bundan pek tabii LGBTİ+ örgütler de nasibini aldı. Ama inatla her yerde gökkuşağı bayrağı dalgalanmaya devam etti. Pandemiyle hayatımıza daha fazla giren online etkinlikleri, LGBTİ+lar yasaklardan dolayı  çoktan keşfetmişti. Bir şekilde bir çatlak bulunuyordu mücadele etmek için.

Son yıllardaki onur yürüyüşleri yasaklı olduğu için polisle haşır neşir, Mis Sokak’a sıkıştırılmış bir tablo ortaya çıkıyordu. Bu sefer de “Her yürüyüşümüz Onur Yürüyüşü’ mottosu ile Taksim’in her yerinde basın bildirisi okuyarak polisin onlarca farklı noktaya yetişmesi  gerekti.

8 Mart Feminist Gece Yürüyüşleri ile paralel ilerleyen LGBTİ+ mücadelesi feminist gece yürüyüşlerini de bayraklarıyla büyüttü. Son yıllarda kadın cinayetlerinin artmasıyla kadınların karşı duruşu da sertleşti. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması zaten hedef halinde olan kadınları daha da korumasız bıraktı. Sözleşmeden ayrılmayla ilgili, sözleşmede eşcinselliği özendiren maddeler olduğu ve bunun da toplumun ahlaki yapısını tehdit ettiği öne sürüldü. Tabii ki bu doğru değildi. Bahsi geçen maddede şiddete uğrayanın din, dil, ırk, cinsel yönelim gibi kimliklerinden dolayı bir ayrımcılığa uğramadan yasalarla korunması talep ediliyordu. Sözleşmenin bu maddeleriyle ilgili baskı yapıldı. Kimse bu konuda tuzağa düşüp geri adım atmadı. Ama iktidar bloğunda ve çevresinde ‘İstanbul Sözleşmesi’, içinde bile olmayan maddeler yüzünden karalandı. Toplumda bu sözleşmeye karşı algı oluşturuldu ve sözleşmenin uygulanmasını isteyenler toplumun ahlaki yapısını bozmak istemekle suçlandı. En nihayetinde Türkiye sözleşmeden bir adamın imzasıyla anayasaya aykırı bir şekilde çekildi.Bunun bir çok nedeni  var ama bana göre en büyük nedeni gericiliğe göz kırpmak.

Son AKP Genel Kongresi’nde değinilen konulara bakalım:

  • İki ebeveynin çalışması ve çocuklarının  kreşlere gönderilmesi (çocuklar mağdur, anne işe gitmesin)
  • Evlilik yaşı çok yüksek (çocuklarla evlenenler cezaevlerinde ya da mahkemelerde sürünüyor, bu 18 yaş sınırını aşağı çekelim, adamlar üzülmesin)

Ve bunlara benzer başka açıklamalar…

Hali hazırda bunlar konuşuluyorken LGBTİ+ hakları maalesef artık bu iktidar için en uzak, en soğuk hedef. Hatta böyle  bir hedefleri yok.

Eskiden LGBTİ+ mücadelesi görmezden geliniyordu. Toplum görmezden gelirdi, siyaset görmezden gelirdi. Ama artık  bu çok açık  bir siyasi alan haline geldi. Artık iktidar bu dili bırakmayacaktır. Çünkü muhalefete bu dille saldıracak, onları bu dille vuracaktır. CHP’nin üzerine yapışan dinsiz, alkol içen, teröre gizli destek veren, cami yıkan parti suçlamalarına sapkınları desteklemek de eklendi böylece. HDP’nin zaten kabarık olan siciline son yıllarda bu da eklendi işte.

Kurumsal olarak zaten sürekli LGBTİ+lar hedef gösteriliyorken üzerine basa basa anlatmak istediğimiz şey, bunun toplumda atış serbest olarak algılanacağıydı. Biri çıkar ‘Lezbiyenler mezbiyen yok öyle  bir şey’ der, öteki çıkar ‘Sapıkların yürüyüşleri engellendi’ derse kendi bilmez biri de gözüne kestirdiği ilk LGBT+yı esir alır işkence eder, hatta hızını alamaz bir de video çekip sosyal medyaya yükler. Homofobi bu toplumda her zaman güçlüydü. Avrupa’da bile hala güçlü bir homofobi söz konusu. Ama yasalarca korunuyorlar ve devlet yetkilileri tarafından hedef gösterilip aşağılanamıyorlar. Bu yüzden devlet bu dilden vazgeçmeli, bu yasalar iyileştirilmesi ve uygulanmalı.

Sonuç olarak LGBTİ+ mücadelesi yıllardır taş üstüne taş koyarak bir yerlere gelmişken, son yıllarda tüm hak mücadelelerinde olduğu gibi burada da ciddi bir yıpranma, yoğun bir saldırı altında olma söz konusu. Kadın mücadelesi, LGBTİ+ mücadelesi artık daha çok gündeme gelecek. Çünkü mevcut iktidarın laiklikten uzaklaşmak, yeni düzeni dini değerler üzerine inşa etmek istediği çok açık. Bu durumda bu iki mücadele alanı birebir bu amacın önünde bir engel olarak duruyor. Şüphesiz bu yolun sonu oldukça karanlık. Eşitlik, adalet, özgürlük arayan her kesimin endişesi bu. Endişemiz ortak ise mücadelemiz de ortak olmalı nihayetinde.