Yobazlık büyük çöküşü örtebilir mi?
Rejimin Ramazan’ı kapanmanın miladı olarak belirlemesi de dinselleşmenin yeni bir aşamasının işareti olarak okunmalı. Din devleti uygulamalarının artacağı bir döneme giriyoruz.
Türk Tipi Başkanlık rejimi ülkeyi iki yılda tarihinin en köklü çöküşlerinden birisinin kıyısına getirdi. Toplumsal yaşamın belirleyici tüm alanlarına kaos ve belirsizlik hâkim. Belirsizlik hali, ekonomik kriz ve Covid-19 pandemisinin yükselen yeni dalgası alt ve orta sınıfları çöküşün etkisini çok daha şiddetli hisseder hale getiriyor. Rejimin toplumsal desteği çözülüyor, iktidar gündelik hayatın giderek daha fazla alanını dini ilkelere göre düzenleme hamlelerini sıklaştırarak üzerine oturduğu tarikatlar federasyonunun radikalleşmesini kendi beka kaynağı olarak kurgulamak istiyor. Bir taraftan da reformcu söylemlerle ikna etmeye çalıştığı ancak nötr bir pozisyon dışında aktif destek elde edemediği Batı karşısında Biden sonrasında daha da sağlamlaşmakta olduğu görülen Çin-Rusya aksına daha fazla yaslanma niyetini açık ediyor. Büyük Çöküş’ten daha sürdürülebilir bir noktaya geçebilmek için Çin’den bulunabilecek maddi kaynak büyük önem arz ediyor. Ancak kararsızlık ve günübirlik olma, ana motivasyon olarak günü kurtarma hedefine sıkışma hiçbir eğilimin mutlak ana yön haline gelmesine de engel oluyor. İktidarın zemininin eriyor olması ile her ne pahasına olursa olsun iktidara tutunma kararlılığının yarattığı stres sık sık zikzaklara yol açıyor. Bu patinaj ve kimseye yaranamama hali de krizi büyütüyor, durumu korumak için uygulanacak zorun düzeyini daha da artırıyor.
Ağbal’ın görevden alınması sonrasında oluşan türbülans kontrol altına alınabilmiş değil. Geçtiğimiz hafta içinde Swap+Hisse+Tahvil yaklaşık 9 milyar doların çıkışı yeni bir devalüasyon etkisi yarattı. İktidar bloğu içerisinde yüksek faizinin yarattığı gerilimin yönetilemez hale gelmesinin kellesini aldığı Ağbal sonrasında göreve gelen Kavcıoğlu, sıkı bir düşük faiz destekçisiydi ve Yeni Şafak’taki yazılarında da bunu açıkça ifade etmekteydi. Erdoğan ile Saray’da ocak ayında iki kere görüşmüş olması bu göreve bir süredir hazırlandığının göstergesi kendisini darı ambarında görmeye alışmış olan tavuklardan oluşan ihaleci inşaat sermayesinin gerçeklerden kopmuşluğunun iktisadi yansıması olan bu anlayışa göre, Türkiye de gelişmiş kapitalist ülkeler gibi negatif faiz politikası uygulayabilirdi. Tasarruf oranları Türkiye’nin birkaç katı kadar yüksek, dış ticaret fazlası verebilen, küresel ölçekte muteber para birimlerine sahip olan ülkelerin içinde bulunduğu durumla kendilerininkini mukayese edilebilir bulmaları bu gerçeklikten kopuşun açık bir işaretidir. Yaz başına kadar faizlerin yeniden %12’lere indirilmesi planı küresel sermaye tarafından oldukça ağır bir biçimde cezalandırıldı. Apar topar ortalığa sürülen çiçeği burnunda başkanın “yemin billah faiz indirmeyeceğiz” beyanları ise durumu iyice içinden çıkılmaz hale getirdi. 10 yıl vadeli devlet tahvilleri TL cinsi %30 değer kaybetti. Kısa vadeli dış borç stoku 190 milyar dolara ulaşan bir ülke için bir haftada yaşanan yaklaşık %10 devalüasyon muazzam bir tahribat yaratmaya aday. Ülkenin toplam borç seviyesi (450 milyar dolar) GSYH’ye oranı %62,8’e çıkarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı. Dolardaki yükseliş faiz indirimini çok daha riskli hale getirdi. Sıcak paracı yabancı sermayenin ise uğradığı büyük zarar sonrasında yeniden yönünü buraya dönmesi ihtimali de sıfıra yakınsadı. Erdoğan, Ağbal hamlesiyle ülkenin GSMH’sinin büyüme %10’unu buharlaştırdı, faiz indiriminin yükünü ağırlaştırdı, enflasyon ve işsizliği körükledi, büyüme rakamlarında ise %2’ye yakın aşağı yönlü bir revizyona yol açtı.
Pandemi yönetimi ise ülkeyi her açıdan felakete sürüklüyor. Mart ayındaki şuursuz açılma, lebeleb kongreler, mutant virüslerin de artan yayılma kapasitesiyle birlikte salgın yeni bir zirveye doğru hızla yaklaşıyor. Ancak kısa çalışma ödeneğinin bitmesi ile 2 milyon işçinin daha gelirlerinde ciddi bir azalma yaşanacak. KOD-29’un işten çıkarmalar için bir kılıf olarak kullanılması işten çıkarma yasağını fiilen hükümsüz kılıyor. Aşılamadaki yavaşlık ve mutant virüslerin yarattığı öngörülemezlik yazın turizmin açılabilme olasılığını, yabancı turist potansiyelini azaltıyor. Tam kapanma başarılamıyor, gelir güvencesi sağlanamıyor, büyümeye dayalı bir politikanın başarı şansı azalıyor. Bu tablo da iktidarın tabanındaki çözülmeyi güçlendiriyor. Bu tabloda kısa çalışma ödeneğinin işsizlik sigortası yerine bütçeden karşılanması, işsizlik parasının patronlara peşkeşinin de teşhiri önemli. Ancak esas olan, güvence rejimi krizde olan kapitalizme karşı temel gelir güvencesi talebini daha etkili bir biçimde gündeme getirmek.
Anayasa Mahkemesi’nin HDP’nin kapatma davası iddianamesini iade etmesi ne anlama geliyor? Onu da bu gelişmelerle birlikte okuyabilir miyiz? İktidar için HDP’nin kapatılması muhalefetin seçim kazanma umutlarını baskılamak için bir zorunluluk ancak bunun zamanlaması olası bir seçimle de yakından alakalı. İktisadi koşulları seçimi giderek zora soktukça ancak seçim sathı mailinde yaşanacak bir kapanmanın da zamana yayılması önünde bir engel bulunmuyor. AKP’nin bu konuda gönülsüz davranıyor olması ise iktidar bloğunda bir çatlağı değil Cumhur İttifakı’nın Kürt oylarını koruma çabası olarak görülmeli.
Rejimin Ramazan’ı kapanmanın miladı olarak belirlemesi de dinselleşmenin yeni bir aşamasının işareti olarak okunmalı. Din devleti uygulamalarının artacağı bir döneme giriyoruz. Ülke içindeki güç dengelerinin değişimi sonrasında politikayı eski ezberlerle okumak mümkün değil. Laikliği savunmanın bir eski rejim savunusu olarak görülmekten alt sınıflarla kentli orta sınıfların ittifakının ideolojik çerçevesinin ayrılmaz bir parçası olarak kurgulanması gerekiyor. Ramazan ayında lokantaların kapanmasına dönük hamlenin bir sivil itaatsizlik ile karşılanması önemli bir kaldıraç haline dönüşebilir.
İktidara, yarattığı Büyük Çöküş’ün altında kalanın kendisi olacağını göstereceğiz.