Demokrasi İçin Birlik: “Bize herşey sarayı hatırlatıyor”

DİB, yazılı bir açıklamayla demokratik muhalafet güçlerine çağrı yaptı. Ülke ekonomisinin battığını, açlık, yoksulluk ve işsizliğin artığının belirtildiği açıklamada çöküşün faturasını halk değil, çöküşe neden olanlar ödemeli diyerek Saray’ı işaret etti.

DİB açıklamasında “Salgınla mücadele başarısız, toplum kitle bağışıklığına terk edildi. Ne lebalep kongreler, ne ha bire değişen merkez bankası başkanları sorumluyu gizliyor. Bütün parmaklar aynı mevkii işaret ediyor. Saray’dan hesap sorulamasın diye yasasız ve kuralsız bir diktatörlüğün sularında sürükleniyoruz.” dedi.

AKP’nin her ne kadar toplumsal desteğini yitirse de bunun kaybettiği anlamını taşımadığına işaret eden açıklamada “Arkasında sermayenin, ordunun, yargının, bürokrasinin desteği var. İktidarın sürekli kan kaybederek, doğal ömrünü tamamlamasını beklemenin iktidarı desteklemekten vazgeçmiş toplumsal kesimlerde de karşılığı yok.” diye kaydedildi.

Hesap Verecek Olan Belli

Batırılan ekonominin, kaynaklar yandaşlara ve sermayeye peşkeş çekilirken, açlıkla, işsizlikle, salgınla boğuşan milyonlarca yurttaşın hesabını, bizzat bu milyonların öznesi olacağı bir demokratik halk hareketiyle sorulması gerektiği belirtilen açıklamada sokağı meşru bir kamusal alan olarak sahiplenerek kullanılması gerektiği vurgulandı.

Demokrasi İçin Birlik’in açıklaması şöyle;

Artık saklanamıyor. Ülke ekonomisi düpedüz battı, insanlar açlıkla, yoksullukla, işsizlikle yüz yüze. Salgınla mücadele başarısız, toplum kitle bağışıklığına terk edildi. Ne lebalep kongreler, ne ha bire değişen merkez bankası başkanları sorumluyu gizliyor. Bütün parmaklar aynı mevkii işaret ediyor. Saray’dan hesap sorulamasın diye yasasız ve kuralsız bir diktatörlüğün sularında sürükleniyoruz.

İktidarını en gerici çevrelerle tahkim eden tek adam rejimi el yükseltiyor

Ranta talana sermayenin ve en gerici kesimlerin çıkarlarına dayanan Tek adam rejiminin iktidarda kalmak için yapmayacağı bir şey yok. En gerici odaklarla ittifak tazelemek, tarikat-cemaat koalisyonunu yeniden tahkim etmek için bir gecede, tek kişinin imzasıyla, kadınların canları pahasına İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. 

Anayasaya aykırı, ama kimin umurunda. Bu da yetmedi. Yetmeyecek de, gericiler karşılarında güçlü bir çıkış olmadığında el yükseltmeyi sürdürüyor. İslamcı rejim için toplumun büyük çoğunluğunun rızasını alamayan iktidar, bu rejimi topluma zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Sırada Medeni Kanun, kadınların can simidi 6284 sayılı yasa var. Hilafet çağrıları, okul öncesine dini eğitim talebi, Ayasofya camiinin bir fetva merkezine dönüştürülmesi, LGBTİ+ bireylere artan saldırılar, Harp Okulları giriş şartlarını belirleyen yönetmelikten “irticaya karışmış olmak” maddesinin kalkması. 

Toplum, aile, eğitim ve kültür üzerinden muhafazakârlaştırılırken, kadınlara, LGBTİ+ bireylere, özel hayata saldırılar artacak. Tek adam rejiminin toplumun itirazlarını dincilik ve milliyetçilik kıskacında boğmaya çalıştığı bu koşullarda laiklik, en az iş, aş kadar halkın gündemi olmak zorunda.

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

İktidar pandeminin başından beri çarkların dönmesini salgınla mücadelenin önünde tuttu. Ekonomik destek paketlerinden sermayeye kaynak aktarımı çıkarken, emekçiler salgında ölümle aç kalmak arasında arafta bırakıldı. Aç kalmaya bile yetmeyecek kısa çalışma ödeneği de Mart sonunda bitiyor. İşsizlik fonu çoktan yağmalandı. Patronların, Kod-29 ile işten çıkarma yasaklarının etrafından dolanmasına göz yumuldu. Bilim insanlarının ve Türk Tabipleri Birliği’nin ısrarla öne sürdüğü tam kapanma hiçbir zaman gündeme gelmedi. Aşı takvimine uyulamıyor. Vaka sayısı da yeni bir yükselişin işaretini veriyor. Pandemiden zarar gören geniş toplum kesimlerine doğrudan gelir desteği yapılmadı. Salgınla derinleşen ekonomik kriz halkın sırtına yıkıldı. Saray’ın, “ekonominin ihtiyaçlarını esas alan mücadele” yöntemi, halkın kitle bağışıklığına terk edilmesi demek.

Tek adam rejimi kendiliğinden gitmeyecek

Son günlerde yaşadığımız gelişmeler önümüzdeki dönem tek adam rejiminin nasıl süreceğini ve o da kurulursa hangi koşullarda bir sandık kurulacağını gösteriyor. Ekonomik kriz ve salgınla baş edemeyen, siyasi meşruiyeti giderek daha fazla sorgulanan İktidar etkili bir karşı çıkış gelmedikçe el yükseltmeyi sürdürüyor. 

Toplumsal desteğini yitirmesi, kaybetmesi anlamına gelmiyor. Arkasında sermayenin, ordunun, yargının, bürokrasinin desteği var. İktidarın sürekli kan kaybederek, doğal ömrünü tamamlamasını beklemenin iktidarı desteklemekten vazgeçmiş toplumsal kesimlerde de karşılığı yok. Bu kadar çok alanda, bu kadar büyük başarısızlıklara imza atan bir iktidar dünyanın neresinde olsa siyasi sorumluluğu üstlenmeye ve istifaya çağırılırdı. 

Meclis içindeki ve dışındaki demokrasi güçleri; batırılan ekonominin, kaynaklar yandaşlara ve sermayeye peşkeş çekilirken, açlıkla, işsizlikle, salgınla boğuşan milyonlarca yurttaşın hesabını, bizzat bu milyonların öznesi olacağı bir demokratik halk hareketiyle sormalı. Sokağı meşru bir kamusal alan olarak sahiplenerek sormalı. Hesabı verecek olan belli.

Eğer demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi hayata geçirilip, halkın bizzat yaratıcısı olacağı bir toplumsal muhalefet ortaya çıkarılamazsa, iktidarın tükenmişliği ve güç kaybı onun sonunu getirmeyecek. 

Demokratik muhalefet; her şeyi eline yüzüne bulaştıran, toplumun “diğer” yarısına açıkça savaş açan, iktidarda kalmak için de seçim yasalarıyla oynamaya, parti kapatmaya kalkan bir iktidarı, büyük çöküşün sorumluluğunu üstlenme ve gereğini yapma konusunda daha ciddi bir basınç altına alabilmeli.