Petrokapitalizm: İklim inkârcılığı, cinsiyetlendirilmiş işgücü ve bunlara karşın kolektif zihin
Eylemsizlikten daha az etkili bir şey varsa o da doğrudan inkar biçimidir. Petrol baronları ve iklim inkarcılarından oluşan kabine, karbon nötr dünyayı gerçekleştirmemizin önündeki engeli bahsi geçen ‘doğrudan inkar’ ile oluşturuyorlar. Neden dünyanın sonunu hayal etmek, kapitalizmin sonunu hayal etmekten çok daha kolay gelir? Belki de sorunun en açık cevabı bildiğimiz şekliyle kapitalizmi besleyen maddede yatıyor ve bizi her gün sona yaklaştırıyor: petrol.
Petrokapitalizm en amiyane tabiriyle Oxford Reference’da yer aldığı gibi petrolün çıkarılması, dağıtılması ve tüketimiyle ilişkili kapitalizmdir. Jeopolitik analistler, petrokapitalizmin dinamiklerini ve enerji güvenliği konularını hak ve erişim üzerindeki rekabet olarak tanımlarlar; politik iktisatçılar da stratejik meta olarak görürler. Tartışmayı bir üst seviyeye taşıyarak bizler de iklim kriziyle mücadelede fosil yakıt çıkarımına/kullanımına karşı çıkılması gerektiğini dile getiriyoruz ve literatürdeki boşluktan dolayı kök neden yolculuğunu başlatıyoruz.
Kültür araştırmaları uzmanı Imre Szeman, ortak editörlüğünü yaptığı Energy Humanities adlı kitabında “Petrol yoksa, modern savaş makinesi yok; küresel denizcilik endüstrisi yok, iletişim yok” diye yazıyor. Szeman “petrol sermayesi” dediği kavram için enerji konumlamasını “ne sermayenin ne de rakiplerinin reddedemeyeceği bir araç’’olarak belirtiyor. [1] Akademi içinde ve çevresindeki düşünürler de toplumsal bilimler şemsiyesi altında iklim kriziyle bu konuyu ele aldı. Anlamaya adanmış çeşitli alt alanlar, araştırma grupları, konferanslar, kitaplar ve dergiler üretti; sonunda petrokapitalist sistem için huzursuzluklarını dile getirdiler. Bir dizi yeni çalışma, çevresel korkunun büyük ölçekte stres, kaygı ve depresyonu beslediğini öne sürdü. İklim krizinin tehdit olup olmadığını sorgulayan analizler de insanlar, fosil yakıtların yakılması sonucunda iklim krizinin oluştuğunu kabul etti ve tehdit unsuru olarak değerlendirdi. Bu tepkilerin hiçbiri insanları statükoya karşı harekete geçirmek için kök nedene götürmedi ve bu arada petrokapitalizm, dünyanın her zamankinden daha fazlasını kendi içine çekti. Ana bileşeni olduğu plastiğin kullanılmasıyla plastik atıkların yayılımı arttı, savaşlar yaşandı, fosil yakıtların kullanılmasıyla hava kirliliği oluştu, çalışan emekçilerin güvenliği ve sağlığı gibi pek çok tehlikenin izini sürdük ne yazık ki. Bu yüzden seyahat, lojistik, endüstri gibi sunulmuş bir çok alanda fosil yakıt kullanımını bırakacak samimiyeti takındığımızda inanıyoruz ki yaşamı dizayn edecek öze/anlama yaklaşacağız.
Roman yazarı Amitav Ghosh The Great Derangement: Climate Change and the Unthinkable‘da “İklim krizi aynı zamanda bir kültür ve hayal gücünün krizidir” diyor. [2] Krizin ölçeğiyle insanların artık özgürlüğü düşünmediğini savunuyor. Postkolonyal teorisyenlerin çoğu da bu kör noktalardan bahsediyor. Savunmasız, yoksul ve yoksun canlılar için daha fazla tehlikeden..Psikiyatrist ve yazar Robert Jay Lifton, The Climate Swerve (2017) adlı son kitabında anlaşmanın “küresel ısınma tehlikesinin evrensel farkındalığının çarpıcı bir gösterimi” olduğunu söylüyor ve ekliyor 2 derecelik bir sıcaklık artışını önlemek için fosil yakıt endüstrisinin, yaklaşık 20 trilyon dolar kullanılmayan servetten vazgeçmesi gerektiğine işaret ediyor.[3] Ekonomik ve ekolojik çöküşün, uygarlıkların çöküşüyle ilgili olduğu noktasıyla yüzleşmemiz için güzel bir örnek olduğunu söylemek gerek. Bir diğer yandan anksiyeteyle başa çıkma deneyimi, Italo Calvino tarafından 1973 küresel petrol krizinin hemen ardından yayınlanan kısa öykü olan “The Petrol Pump” ta yer alırken, anlatıcı da aynı şekilde benzin deposunu doldurmamanın varoluşsal kaygısıyla yüzleşiyor. “Belirli işleri olan insanların gece gündüz çalıştıkları zamanların sonu ile belirli malların asla tükenmeyeceğini düşündüğünüz zamanların sonu arasında, uzunluğu ülkeden ülkeye, kişiden kişiye değişen koca bir tarih çağı vardır.” [4]diye söz ediyor, Calvino.
Petrokapitalist ideoloji yaşamlarımız üzerindeki kaçınılmaz düşünce olmaktan ziyade, kendisini korumaya ve diğer alternatifleri kapatmaya önemli miktarda kaynak ayıran bir sistem tarafından üretiliyor. Bu sistem bankalar tarafından ya da vergi mükelleflerince sübvanse edilmez ise, reklam işbirlikleri önlenirse ve de en önemlisi acil iklim eylemliliği dahilinde adil geçişle elimine edilirse kapitalizmin büyük paydaşı terk edilmiş olur. Örneğin ABD petrol üretimi 2008’den itibaren günde 5 milyon varilden 10 milyona çıkarak son on yılda da bu rakamın iki katına erişmiştir. Paradoksal bir şekilde, Amerika’nın iklim krizi konusunda “küresel” konumu şöyle: yerli eldenin ucuz temini ve konformizmi (buna gösterilen uyum anlamında) sektörün kirli yüzünü gizledi. Daha genel anlamıyla fosil kapitalizmi ile ilgili bir örneği de Ghosh veriyor ve “dünya nüfusunun yüzde 60’ının yaşadığı Asya’ya bakın” diyor. Nüfus yoğunluğu tek başına iklim krizinde felakete yol açacaktır: yükselen deniz seviyeleri sadece Hindistan ve Bangladeş’ten 125 milyona kadar insanın göç etmesine neden olabilir. Dünya nüfusunun yüzde 20’sini besleyen Çin’in tarım arazilerinin çölleşmesi, şimdiden 65 milyar dolarlık doğrudan yıllık zarara neden oluyor ve dünya nüfusunun yüzde 47’sini besleyen Tibet ve Himalayalar kuraklıktan etkileniyor; bölge küresel ortalamanın iki katı hızla ısınıyor çünkü kuraklık gizli ısıya dönüşüyor. Bu bizi fosil kapitalizminde petrokapitalizme götürüyor. Soil Association’ın One Planet Agriculture Conference bildirisi olan Soil Not Oil’de [ 5 ] Vandana Shiva, petrol sonrası bir çağın nelere neden olabileceğine yönelik ipuçları veriyor. “Toprağa olan yaklaşımımızı değiştirmezsek felaket olur. Toprak bizim hapishanemiz değil, kurtarıcımızdır.” Petrolün ne zaman biteceğine dair görüşler farklılık gösterir ancak tükeneceği herkes tarafından bilinmektedir. Bu sebeple petrol ekonomisinden ayrılmak, toprak ile yeniden ilişki kurmamız adına yaşamın anlamını atfeder etkinlikte.
Canlı türlerinin geleceğini tehlikeye atmak için – halihazırda yaptığımız şey dışında – hiçbir şey yapmamıza gerek olmadığını görüyoruz. Alternatif gelecekler hayal etmekte başarısız değiliz ancak gerçekleşmesindeki başarısızlığımızla birleşiyor bu durum her zamanki gibi edimlerde kadercilik ve ticaretin ikiz kutupları arasında sıkışıp kaldığını görüyoruz. Sadece insanlar için bile değil büyük ölçüde boru hattı inşaatından kaynaklanan çevresel kirlilikler diğer canlıları da etkiliyor. Biyolojik çeşitliliğe petrolün çıkarımından kaynaklanan doğrudan ve dolaylı etkileri tanımak ve talihsiz örtüşmeleri belirlemek, çevreye verilen zararı en aza indirmek için önemli adımlar olacaktır. Doğrudan etkilerinin gürültü rahatsızlığı, kirlilik, yıkım ve parçalanmayı içermesine ek olarak vahşi yaşam popülasyonlarını sürdüremeyecek kadar küçük parçalara ayırdığını da vurgulamalı bu noktada.
Petrol endüstrisi cinsiyetçi işgücünün de nedeni
Petrolün işlendiği veya çıkarıldığı yerler uzakta ve her zaman özel güvenlik tarafından korunmaktadır, bu da endüstrinin içerisinde olanlarla ilgili görüntüleri kontrol etmelerine izin verir. Seeding Sovereignty’ye [6] göre fosil yakıtlar için şantiyelerin kurulduğu bölgelerde kadınlara ve çocuklara yönelik artan cinsel istismar ”Kayıp ve Öldürülen Yerli Kadınlar (MMIW)” çalışmasına veri sunuyor. Fosil yakıt şantiyelerinde kadınlar temizlikçi olarak çalışırken seks işçiliği de yapıyorlar. Bankalar ise bu şirketleri sübvanse ediyor.
Savaş kültürü
İklim adaletini sağlamak için insanlara ve ekosistemlere zarar veren sömürücü ekonomi sistemi değiştirilmeyi bekliyor. Bu tür önlemler ve militarizm, temelde çelişkili olduğu için gerçek iklim çözümlerinin merkezinde antimilitarizm olmalıdır. Petrol için militarizmin etkisi üzerine bunu kabul eden ABD merkez ordusu (CENTCOM) komutanı ve ABD-Suudi Arabistan Büyükelçisi Lübnan asıllı John Philip Abizaid söylemimizi destekler nitelikte diyor ki:
“Elbette petrolle ilgili, bunu gerçekten inkar edemeyiz”
General John Abizaid
Petrol uygarlıklarından ekolojik geçişi talep eden ve Nijerya Sivil Özgürlükler Örgütü’nde çalışan mimar, yazar Nnimmo Bassey de militarizmin şirketler için güvence yarattığını ve canlıların zarar gördüğünü dile getiriyor.
“Kaynak çıkaran şirketler askeri kalkanların arkasında faaliyet gösteriyor.”
Nnimmo Bassey
Kolektif zihin
Militarizasyona direnmek, insanlar ve gezegen için işe yarayan bir ekonomi inşa etmenin temelidir. Bu nedenle, nesiller boyu savaşı, ısınmayı körükleyen şiddetli ve baskıcı sistemlere karşı iklim çözümlerini bulmalıyız.
“Karbondioksitin diğer atmosfer gazlarına oranının değişmesi, insanın doğa dengesi üzerindeki etkisinin bir uyarısıdır.”
Murray Bookchin, 1964
Küresel ısınma, bireysel çıkarları özgürlük olarak takip etmenin her zaman genel iyiye götürdüğü fikrine karşı güçlü bir meydan okuma teşkil ediyor. Karbon ve özgürlük arasındaki ilişkinin, modern demokrasi yükselişinde fosil yakıtlar çağına denk geldiği akılda tutuluyor. Bu özgürlük vizyonunun terk edilmesi gerekiyorsa, bundan sonra ne olacak?
Tüm insan yaşamlarının eşit değere sahip olması gerektiğini daha fazla algılayacağız. Böylelikle tüm canlıları ve doğayı önemseyeceğiz. Irk, etnik köken, atanan cinsiyet, cinsel yönelim, insan hayatını değersizleştiren eski yapılar ve diğer faktörler hem militarizm hem de sömürücü ekonomi tarafından onaylanır o yüzden hem militarizm hem de sömürücü ekonominin ortadan kaldırılmasını isteyeceğiz. Ekonomiler ancak insanlar ve gezegen kadar sağlıklı olabilir. Hepimiz birbirimize bağlıyız ve hareketlerimiz de öyle. Hiçbir ülke veya insan, iklim krizini tek başına durduramaz. Kendi kaderlerimizi tayin ederken yaşamı etkileyen kararlarda demokrasi, militarizmin yerini almalıdır.
[1] Szeman, I., & Boyer, D. (Eds.). (2017). Energy humanities: An anthology. JHU Press.
[2] Shapiro, A. M. (2018). Amitav Ghosh, The Great Derangement: Climate Change and the Unthinkable. Journal for the Study of Religion, Nature and Culture, 12(1), 102-103.
[3] Lifton, R. J. (2017). The climate swerve: Reflections on mind, hope, and survival. The New Press.
[4] Italo Calvino, “The Petrol Pump,” Numbers in the Dark and Other Stories, trans. Tim Parks (London: Jonathan Cape, 1995), 174
[5] https://www.soilassociation.org/media/4964/policy_report_2008_soil_not_oil.pdf
[6] https://blogs.scientificamerican.com/voices/the-darkest-side-of-fossil-fuel-extraction/