2020 Biterken

Kapitalizmin en büyük korkusu sıradan gerçeklerdir. Çünkü doğanın tahribatını, kapitalist merkezlere her gün vuran yoksulluk dalgalarını, dünyanın yağmasıyla her göze batacak kadar büyüyen finans baronlarını öğrenmek için artık sır kapılarını açmak gerekmiyor.

Francesca Mangiatordi / Reuters

Biten yıl herhalde en çok koronavirüs salgını ile hatırlanacak. Büyük bir olasılıkla 2021 başlarına da “aşı savaşları”  damgasını vuracak. “Koronavirüs sonrası dünya”nın nasıl olacağı konusunda güçlü bir işaret!

Bıraktığımız yılda bir başka gelişme daha önemlidir. Trump seçimleri kaybetti. Ancak yapılan yorumlar büyük çoğunlukla “Trumpizmin” kaybetmediği konusunda hemfikir oldular. 2021’in en önemli siyası konularından birisi bu olacaktır. Trump’ın seçim kaybetmesi son dört beş yıldır yükselen  yeni faşizm için bir kırılma noktası olabilir mi? Dünya güçler dengesinin yeniden inşasında ve halk hareketlerinin nasıl bir yöne gireceği konusunda “popülist dalganın” geleceği önemlidir.

Neoliberalizm ve büyük gürültülerle başlatılan küreselleşme, ardından iki büyük sosyal dalga yaratmıştır. İlki, hemen hemen neoliberalizme yaşıt olan “anti küresel” hareketlerdir. Zapatistaların işaret fişeği ile başladı, Latin Amerika’daki ayaklanma ve Bolivar Devrimleri ile zirveye çıktı. Yunanistan’daki Syriza hareketi, İspanya, Portekiz ve Türkiye’de büyük Gezi hareketiyle devam etti. Elbette sembolik yanıyla büyük önem taşıyan “Occupy Wall Street” eylemi “Biz %99’uz” sloganıyla hafızalara iyice kazındı. Bu zaman aralığında gerçekleşen Arap isyanları  sessiz duran bir volkanın patlaması gibi etki yarattı. Uzun süren diktatörlükler halkları çürütememişti.

Neoliberalizmin yarattığı ikinci dalga ise, 2008 krizi sonrası ortamdan beslenen ve büyüyen, son yıllarda iktidarlara tırmanan yeni faşizmdir. Avrupa’da Macaristan ve Polonya, Türkiye; güney Asya’nın devi Hindistan ve Latin Amerika’nın en büyük ülkesi Brezilya’da moda deyimiyle popülizm büyük adımlar attı. Elbette zirve noktasına Trump ile varıldı. ABD’nin böyle bir sürece girmesi tarihsel olarak büyük önem taşıyordu.

Neoliberalizmle sanayinin ucuz emek ülkelerine kayması ve finansın spekülasyonlarıyla “kaybedenler” sınıfına katılan mavi yakalılar, eriyen orta sınıflar geniş bir yoksullaşan kitle yarattı. Aynı zamanda küreselleşme ve neoliberal yağmanın tetiklediği dünya ölçüsünde büyük göç dalgaları, gelişmiş kapitalist merkezlerde sıradan insanlar üzerinde korku yarattı. Zaten pamuk ipliğine bağlı hale gelen işleri ellerinden gidebilirdi.

ABD’de Trump’ın gitmesiyle beslendiği dalganın da eriyip yok olacağını düşünebilir miyiz? Ya da en azından yeni faşizm zirve noktasına Trump’la çıkıp artık bir inişe mi geçmiştir?

20. yüzyılın ilk yarısını kapsayan faşizmin dalgasında büyük bir hesaplaşma yaşanmıştır. Kıta Avrupa’sında devrimlerin yenilgisi, ardından sosyalist sistemin kuruluşuyla faşizmin ezilmesi büyük hesaplaşmanın adımlarıdır. Ancak buna rağmen Avrupa’da İspanya ve Portekiz’de faşizm 70’li yılların ortalarına kadar yaşayabilmiştir. Üçüncü dünya ülkelerinden yükselen devrim dalgalarına karşı faşizmin ikinci dalgası 1970’lerden 80’lere kadar başta Latin Amerika olmak üzere pek çok ülkeyi cehenneme çevirmiştir.

Yeni faşizmin yükselişinden beri günümüzde henüz bu boyutlarda bir hesaplaşma yaşanmadı. 90’lardan beri yükselen halk hareketleri Latin Amerika’da Bolivar Devrimleri ile zirve yaptı. Yeni faşizmin yükselişi aynı zamanda bu dalganın inişe geçtiği döneme denk düşmektedir. Ancak bu yükseliş henüz büyük bir hesaplaşmaya varmamıştır. Bugün hem sosyalist sistem yoktur, hem de 21. yüzyıl sosyalizmi dünya ölçüsünde güçlü bir rüzgâr yaratamamıştır. Sanki güçler karşılıklı pozisyonlarını kollayarak yeni adımlara hazırlanıyorlar.

Bolivya’daki askeri darbe geri püskürtüldü. Şili ve Arjantin’de hatta Peru’da yeni bir dalganın güçlü işaretleri var. Öte yandan Macaristan’da Orban’a karşı güçlü bir muhalefet şekilleniyor. Hindistan’da Modi’ye karşı 250 milyon işçi ve çifti greve başladı. Türkiye’de Saray rejimi bütün güçleri elinde tutmasına rağmen geleceğiyle ilgili korku içindedir. Dünya halkları yeni bir hesaplaşmanın hazırlıklarını mı yapıyorlar?

20. yüzyılın ilk yarısındaki büyük hesaplaşma o günlerin dünyasında sosyalizm ile emperyalizm fay hattında yaşandı. Sosyalizm insanlık için bir gelecek ve umuttu. Bugün kapitalizm pek çok yönden çürüme işaretleri vermesine rağmen henüz insanlığı güçlü bir şekilde geleceğe çeken, ona alternatif  bir umut yoktur. Ya da zaman zaman parlayıp sönüyor. Bugünün iyi kavranması gereken bir özelliği de budur. Eskiden olduğu gibi küçük geri çekilmelerle yaşanan sürekli yükseliş bugün yoktur. Zirveye çıkış ve aynı hızla zirveden kayış bugünün sosyal hareketlerinin bir özelliğidir. Bu nabız atışlarını iyi kavramak ve yönetmek bugünün hala başarılamayan bir görevi olarak duruyor.

Büyük tıkanmalar yaşayan kapitalizmin artık gerçekten bir ideolojisi yoktur. Post modernizm onlara büyük umut vermişti, ancak ömrü aslında 2008 krizi günlerinde tükendi. Son yıllarda dünya ölçüsünde iki kavram öne çıkıyor: “kutuplaşma” ve “post truth dünya”. Bugünün ideolojisi bunlar. Kapitalizmin çürümesini, yani iklim değişimi, doğanın tahribiyle insanlığa saldıran virüslerin yaratacağı felaketleri, finansın spekülasyonla kurduğu yeni modern derebeylikleri, dünyanın zengin adacıklarının büyük yoksulluk okyanusuyla kuşatılmasını örtmeye çalışan bu ideolojilerdir. İnsan bilinci iki yoldan felç ediliyor: Kutuplaşmadan üretilen korkuyla ve büyük yalanlar-komplo teorileriyle insanın gerçeklikten koparılmasıyla…

Kapitalizmin en büyük korkusu sıradan gerçeklerdir. Çünkü doğanın tahribatını, kapitalist merkezlere her gün vuran yoksulluk dalgalarını, dünyanın yağmasıyla her göze batacak kadar büyüyen finans baronlarını öğrenmek için artık sır kapılarını açmak gerekmiyor. Bu gerçekler  her an insan aklına, gözüne, kulağına ulaşıyor. Kapitalizm bu basit bilinçlenmeyi korku ve yalan prizmasında kırıp yok etmeye uğraşıyor. Bu yolla zaman kazanıyor.

21. yüzyıl sosyalizmi ile yeni faşizmin hesaplaşması yönünde olaylar birikiyor. 2021, bu yönde gelişmelere gebedir. Yeni faşizm gerçekleri yalanlarla örtmeye çalışırken, sıradanlaşan ancak insanlığın geleceği için dehşetli sonuçlar yaratabilecek gerçeklerden 21. yüzyıl sosyalistleri umut yaratmak zorundalar. Pandemi sonrası dünyaya sadece aşı savaşları değil esas olarak bu hesaplaşma damgasını vuracaktır.