AB ve ABD İlişkilerinde Farklı Bir Dönem
Son birkaç ayda yaşananlar ne anlama geliyor? Almanya’nın bile yaptırımlardan söz etmesinin anlamı bu kadar mıydı? Ya da daha farklı bir açıdan bakılırsa, Erdoğan’ın “Geleceğimizi AB içinde görüyoruz” açıklamaları sonucu değiştirecek ölçüde güçlü etkiler mi yaptı?
AB liderler zirvesinden beklenenden öteye bir yaptırım çıkmadı. İş bir yanıyla Mart 2021’e ertelendi. Merkel konuyu açıkça Biden yönetiminin göreve başlaması sonrasına ertelemeyi tercih etti. Bu sonuçlardan hareketle gelişmelere bakınca Türkiye-Batı ilişkilerinde “her şey eskisi gibi” sonucuna varılabilir.
Son birkaç ayda yaşananlar ne anlama geliyor? Almanya’nın bile yaptırımlardan söz etmesinin anlamı bu kadar mıydı? Ya da daha farklı bir açıdan bakılırsa, Erdoğan’ın “Geleceğimizi AB içinde görüyoruz” açıklamaları sonucu değiştirecek ölçüde güçlü etkiler mi yaptı? Bu sorular doğal olarak akıllara geliyor. Görünenden öteye bir cevap verilmezse gerçekten “her şey eskisi gibi” kanısına varılabilir.
Olaylara iki yönden bakmak gerekiyor. Bölgedeki güç dengelerinin genel niteliği açısından; aynı zamanda Türkiye’nin büyük güçlerle özel ilişkileri yönünden.
Güç dengelerinin genel niteliği, çok kutuplu dünyanın bölgede kendini ortaya koyması oldu. Irak işgalinden sonra bölgede fazlaca yıpranan ABD, Arap isyanlarından sonra bölge için belirgin bir stratejiye sahip olamadı. Hele Trump’la birlikte zikzakları iyice arttı. Bu dönemde Rusya’nın bölgede varlığını güçlendirmesi en önemli gelişme oldu. Arap isyanlarıyla başlayan sürece Ankara, Suriye iç savaşı üzerinden aktif olarak katıldı. Çoğu zaman bu dış politika iç politikanın bir unsuru olarak yaşansa da, bir müddet sonra kendi özelliklerini kazanmaya başladı. Ankara, bölgede bir güç olmanın peşine düştü. Yaşadığımız günler bu güç denemesinin sınırına gelindiğinin işaretleriyle doludur.
Rusya İdlip’te şubat ayında Ankara’ya geldiği sınırı “33 askerin kaybı” ile hatırlattı. ABD, Ankara’nın “Doğu Fırat” hayallerini sınırladı. Libya ve Doğu Akdeniz’de benzer sınırlamalar Ankara’ya hatırlatıldı. Belki de hepsinden önemlisi S-400 alımının ABD ve NATO ilişkilerine getirdiği yüksek gerilimdir. Çok kutuplu dünyanın boşluklarında Türkiye, dış politika çizgisini köklü bir şekilde değişime uğrattı. Ancak bunu belli bir stratejiye sahip olmadan, neredeyse el yordamıyla, hata üstüne hata yaparak uyguladı. Bu döneme, çok kutuplu dünyanın boşluklarında el yordamıyla yol alma dönemi dersek; şimdi bu boşlukların sınırlarını tanıma, kendini ona göre konumlandırma dönemine girildiğini söyleyebiliriz.
Olaya Ankara’nın büyük güçlerle özel ilişkileri ve “özel konumu” noktasından bakarsak tablo daha iyi görülebilir. Ankara oyunun sonuna gelmiş ve iki büyük güç arasında sıkışmış görünüyor. Böyle bir yön kesinlikle vardır. Ancak hikâye burada bitmiyor. Suriye’de Rusya’ya karşı ABD’nin açık veya örtülü desteği ile oyun bozucu olarak rol oynayabiliyor. Libya’da yine ABD’nin desteği ile Rusya karşısında bazı adımlar atma imkânına sahip görünüyor. Doğu Akdeniz ise Ankara’ya kapanmış durumda. Fakat çok kutuplu dünya gerçeğinden bakılınca Ankara, Karadeniz, Ukrayna ve Kırım alanlarında arkasında ABD ile Rusya’ya zarar verme potansiyeline sahiptir. Azerbaycan-Karabağ sorunu ise Rusya’nın arka bahçesine çok fazla müdahale anlamına geldiği için riski yüksek bir bölgedir.
Bu tablodan AB ve ABD’nin Ankara ile ilişkilerinin çok karmaşık olduğu, tek yönlü olmadığı görülebilir. Ankara bu gerilim bölgelerinde kısmen manevra alanına sahiptir. Örneğin Rusya’nın karşısına Karadeniz kozu ile çıkabilir. Ancak bütün bu gerilim alanlarında Ankara’nın kendi çıkarları için manevra yapabilmesi aynı zamanda büyük riskler taşıyor. Bütün bu alanlar Moskova için koyu bir kırmızı çizgidir. Ankara’nın buralarda oyun bozma adımları onun geleceği için de büyük riskler yaratır. Yine de Batı dünyası stratejik düşünürken bu olasılıklar için Ankara’yla belli bir mesafeyi korumak isteyecektir.
Buradan nasıl bir sonuç çıkarılabilir? AB ve ABD, Arap isyanlarından beri Ankara’nın attığı adımların bir sınıra geldiğini bildirmenin zamanının geldiğini düşünüyor. Bunu nasıl yapacağı aynı zamanda Ankara’nın tavrına bağlıdır.
“Saat, Brüksel ve Washington’da daha öteye yaptırımlar için işliyor.”
“Yaptırım tehditleri Türkiye’nin kırılgan ekonomisi için bir uyarıdır.” (AsiaTimes, Jonathon Gorvett)
Yaptırımların bu dönemde konuşulması elbette rastlantı değildir. Ekonomi ve iç siyaset açısından Türkiye çok kırılgan bir momentten geçiyor. Ankara çok kutuplu dünyada özellikle Rusya ve Batı arasında bazı hareket alanlarına sahip olduğunu, bunu kendi çıkarları için elinde tutmak gerektiğini biliyor. Ancak bu oyunun artık önceki yıllardaki gibi oynanması mümkün değildir. AB ve ABD, Ankara’ya gücünün sınırlarına geldiğini güçlü bir şekilde bildirmek istiyor. Seçilen zaman Ankara’nın en zayıf olduğu bir döneme denk geliyor. AB ve ABD çökmüş bir Türkiye görmek istemez. Bu denetlenemez gelişmelere yol açabilir. Ancak artık Türkiye’nin önüne gücünün haritası konacaktır.