Tıkanma
Siyasette bıktıran bir tekrar, “kararsızlar” kitlesini büyüten bir umutsuzluk var. AKP erirken muhalefet güç kazanmıyor. Ortaya çıkan yeni parti ve hareketlere bakıldığında bu umutsuzluk çemberini kıracak bir siyasi ufuk ve cesaret görünmüyor.
AKP kendi içinden iki parti çıkardı. Henüz etkileri sınanmadı ve ne olabileceği üzerine farklı yorumlar yapılıyor. Muhalefet kanadında ise İYİ Parti içinde bir kaynama yaşandı. Nereye kadar gideceğini göreceğiz. Öte yandan CHP içinden Muharrem İnce liderliğinde Memleket Hareketi yola çıktı. Böyle günlerin tipik figürü olan Mustafa Sarıgül de yola çıkmaya hazırlanıyor. Bu gelişmelere HDP içinden çıkan “alternatif siyaset” arayışlarını da ilave etmeliyiz. Siyaset arenası oldukça renkli, ancak AKP erirken başka bir ağırlık merkezi henüz oluşamıyor.
Erken seçim tartışmaları zaman zaman hız kazanıyor. Kılıçdaroğlu’nun Bahçeli’ye erken seçim çağrısı tam bir siyasi eblehlikti. Bu adam taktik hata yapmadan siyaset yapmayı ne zaman öğrenecek diye kendimize sormaktan bıktık. Herhalde öğrenemeyecek!
Ancak Erdoğan il kongreleri için ülkeyi dolaşıyor. “Seçimden önce seçimler nasıl kazanılır?” sorusunu sorup “milyonlarca yeni üye kazanarak” cevabını veriyor. Durgunlaşan ve eriyen AKP’ye bir motivasyon vermek için uğraşıyor. Ancak tüm işaretler bunun boşuna bir gayret olduğunu gösteriyor.
Metropol Araştırma’nın son anketine göre AKP ilk kez %30’un altını görmüştür. Anlaşılan AKP’nin %35-38 bir çekirdek seçmene sahip olduğu efsanesi kırılıyor. Politik ortamda ve ekonomide öyle gelişmeler yaşanıyor ki hiçbir siyasi parti bu anaforda kendini koruyamıyor. Bakan Albayrak’ın yalandan öteye bir anlamı olmayan ekonomik mucize açıklamaları bir yana, Türkiye bir ödemeler dengesi krizine doğru gidiyor.
“Moody’s’in B2 ile yatırım yapılabilir seviyenin beş basamak altında not” vermesi karşısında Saray bildik tepkileri gösterse de, uluslararası sermaye piyasaları bu nota bakarak yönünü çiziyor. Türkiye bu notla hangi ülkeler sınıfına dâhil olmuştur? “Uganda, Tunus, Tanzanya, Sri Lanka, Ruanda, Papua Yeni Gine, Nijerya, Kırgızistan, Kenya, Jamaika, Etiyopya, Mısır, Kosta Rika, Kamerun, Kamboçya, Benin, Bahreyn”.
Yaşadığımız günlerde Güney ve Uzak Asya’ya sermaye akışı yaşanırken Türkiye’ye gelen yok ancak sürekli çıkan var. Döviz rezervleri ekside, daha doğrusu swaplarla su üstünde tutuşmaya çalışılıyor. Bu yıl ödenecek borç miktarı ise 180 milyar dolar seviyesindedir. Ödemeler dengesi krizi son olarak Demirel’in “75 sente muhtacız” dediği 12 Eylül’den hemen önce yaşanmıştı. Merkez Bankası ekside, devlet bankaları para basılarak yüzdürülüyor, büyük umutlar bağlanan Varlık Fonu uluslararası piyasalardan borç bulamıyor. Bu gerçekleri tekrarlamaya artık gerek yoktur. Ülke duvara doğru gidiyor, çarpışmayı geciktirmek için direksiyondakiler sık sık zikzaklar çiziyorlar.
Bu tablo içinde siyasette bıktıran bir tekrar, “kararsızlar” kitlesini büyüten bir umutsuzluk var. Saray özellikle 7 Haziran 2015’ten beri siyaseti İslam-milliyetçilik-devletin bekası-terör korkusu dörtgenine sıkıştırmıştır. HDP’nin tek başına bu çemberi kırma gücü, diğer muhaliflerin ise Saray’ın çizdiği çemberden dışarıya çıkma niyeti ve cesareti yoktur. Sonuç olarak ortaya garip bir tablo çıkmaktadır. AKP erirken muhalefet güç kazanmıyor. Ortaya çıkan yeni parti ve hareketlere bakıldığında bu umutsuzluk çemberini kıracak bir siyasi ufuk ve cesaret görünmüyor. Mahalli seçimler sonrası başlayan kayyum atamalarına son olarak Rojava davası eklenerek, siyaset denkleminin anahtarı olan HDP, bir biçimde devre dışı bırakılmak isteniyor.
Bu gidişe karşı salı günleri Meclis konuşmalarının yeterli olacağını sanmak saflık olur. Böyle düşünenler Hitler’in nasıl tırmandığını tarihe bir kez daha bakarak iyice kavramalıdır. İktidar, çemberi istediği gibi daraltıyor. Baro kongrelerine yasak koyarken kendileri mitingler yapıyor. Üstelik Bahçeli “Sıkıyorsa sokağa çıksınlar” diye açıktan tehdit edebiliyor. İçinde Mehmet Ağar ve Çakıcı’nın bulunduğu dörtlünün fotoğrafları basına sızıyor.
Bunlar boşuna değildir. Ancak bütün engellemelere rağmen maden işçileri yollarda. Aç kalan esnaf valiye “Gebermek istiyorum” diyor. Öfke yol bulamadıkça kendini yakmaya meyillidir. Erken seçim olur ya da olmaz, ancak ‘muhalefet’ bu zamanı, salı Meclis konuşmalarıyla harcarsa yolun sonunda kendine kıpırdayacak bir alan bırakılmadığını görecektir. Öfkeyi örgütleyip en meşru kanallardan sokağa çıkartmak Saray’ın ezberini bozabilir. Beş yıldır insanları bunaltan alın yazısını kırmanın başka yolu yoktur.
Siyaseti çamurlaştıran, umut değil yılgınlık üreten tıkanmanın önü, iyi örgütlenmiş öfkenin sokağa akması ile aşılabilir.