Kini ve “Dini” Bütünler

Eskiler “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” derlerdi. Yani, insan hafızası unutkanlık ile sakatlanmıştır. Bugün sosyal medyada İzmirlileri toptan günahkâr, suçlu ve kötücül ilan ederek depremi zafer çığlıkları ile karşılayanlar bir anda mı ortaya çıktı? Yoksa, bir bataklığın içinde mi yetiştiler?

İzmir’deki depremden sonra sosyal medyada İzmirlilerin laik yaşam tarzı, alkol tüketimi ve zina yüzünden Allah tarafından cezalandırıldıklarını iddia eden birçok paylaşıma rastladık. Bu paylaşımların sahipleri kısa sürede kolluk güçlerince tespit edilip gözaltına alındılar. Bunların bir kısmı tutuklandı, bir kısmı hakkındaki soruşturma devam ediyor. Ne var ki bu ilk değildi, ne yazık ki son da olacak gibi durmuyor.

Deprem, sel gibi afetleri o afetten zarar gören şehrin halkının yaşam tarzına, etnik kimliğine, konuştuğu anadile, dini inancına vesaire bağlayıp sevinç çığlığı atan, o felaketten zarar gören insanları suçlu ilan eden hastalıklı kişilere ilk kez tanık olmuyoruz.

1999 Marmara Depremi’ni anımsayın. 18 bin kişinin yaşamına mal olan bu felaketi Gölcük Deniz Üssü’nde görevli askerlerin zina yapmalarına, o askerlerin eski komutanları olan Güven Erkaya üzerinden 28 Şubat’a bağlayanlar kimlerdi? Bir türban protestosunda Türkçe katili olma pahasına “7.4 Yetmedi mi” dövizi taşıyan kimdi peki? O dövizde katledilen sadece Türkçe miydi yoksa?

Marmara’dan 12 yıl sonra, Van Depremi’ni anımsayalım. İki hafta arayla gerçekleşen ve 644 cana mal olan bu iki depreme verilen tepkiler çok mu insaniydi? Yardım kolilerine taş ve bayrak yerleştirenler kimlerdi? Yandaş kanalda kibirli ve üsttenci bir dille “Hem polise, askere taş atıp hem de yardım mı dileniyorsunuz?” diyen Müge Anlı’yı unuttuk mu? Ya depremi ‘ilahi adalet’ mefhumuna bağlayıp “ilahi ikaz” karikatürleri çizen dini ve kini bütün Nurcu Yeni Asya gazetesi çizeri İbrahim Özdabak’ı? Fethullahçısıyla, Erdoğancısıyla, MHP’lisiyle, Nurcusuyla tekmil Türk sağının Van halkına nasıl kin kustuğunu unutalım mı?

“Çok geriye gittin, biraz yakına gel” dediğinizi duyar gibiyim. Elazığ ve Malatya gibi “dini bütün” ahaliyi barındıran kentlerde yaşanan bir depremde bile bir sürü kişinin aklına “Elazığ Kürt mü” sorusu geldi. Bu iki kentte binlerce insanın evi başına yıkılmış, kışı nasıl geçireceklerini kara kara düşünürlerken birileri “Elazığlılar Kürttür, gebersin” diyorlardı. Bunları unutacak mıyız?

Eskiler “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” derlerdi. Yani, insan hafızası unutkanlık ile sakatlanmıştır. Bugün sosyal medyada İzmirlileri toptan günahkâr, suçlu ve kötücül ilan ederek depremi zafer çığlıkları ile karşılayanlar bir anda mı ortaya çıktı? Yoksa, bir bataklığın içinde mi yetiştiler?

Kendinden başkasına, ‘ötekine’ yaşam hakkı tanımayan pratikleri geçmişte çok kez deneyimledi bu topraklar. 1915’te yol boyunca Ermenileri, Rumları, Süryanileri kırımdan geçirenler de, 6-7 Eylül’de kadınlara Hristiyan veya Musevi diye tecavüz edenler de, Maraş’ta Alevi diye hamile kadınların karnını deşenler de, Sivas Madımak Oteli’nin önünde “Yak Allah’ım yak, bu senin ateşin” diye höykürenler de, Gazi’de halkın üzerine ateş açan, daha sonraları isimleri uyuşturucu kaçakçısı Abdullah Çatlı ile birlikte anılan özel harekatçılar da, Suruç’ta, Ankara’da kendilerini patlatan canlı bombalar da aynı kindar ve dindar neslin parçalarıydılar. Bunların sadece isimleri değişti. Bazen Topal Osman oldu, bazen Abdullah Çatlı. Bazen Cafer Erçakmak oldu, bazen Ayhan Çarkın. Kâh “7.4 yetmedi mi” yazan bir dövizdi elinde taşıdığı, kâh bir alev topuydu Madımak’ın önüne yığdığı.

Ama özleri hiç değişmedi. Kinleri ve “dinleri” bütündü. Kendilerinden olmayana ölesiye düşmandılar. Herkes onlara benzemeli, onlar gibi düşünmeli, onlar gibi yaşamalıydı. Onlar gibi olmayana yaşam hakkı tanımıyorlardı. Yaktılar, yıktılar, katlettiler, ırza geçtiler, yağmaladılar… Hiçbirini yapmadıkları veya yapamadıkları yerde ise sevindiler. Felaketlerine sevindiler insanların. Enkazlardan cenazeler çıkarılmamışken, ağzı süt kokan bebekler toprak altına girerken çılgınlar gibi sevindiler. İçleri çürüktü çünkü. İnsan suretindeydiler, ama insanlıktan ne kadar nasiplerini aldıkları ortadaydı.