Demokrasi İçin Birlik: Ben yaratan ve üretenim, sen ülkeyi yağmalayansın, Anayasayı çiğneyensin

Demokrasi için Birlik platformu siyasi gündemle ilgili yayımladıkları bu haftaki açıklamasında yaşamsal hakları korumak için mücadele etmek ve örgütlenmekten başka yol olmadığını belirtti.

Toplum üzerinde giderek artan iktidar baskısına ilişkin “Ben yaratan, ben üretenim, sen ülkeyi yağmalayansın, Anayasayı çiğneyensin” başlığıyla yapılan yazılı açıklamada, iktidarın Anayasa kararlarını tanımadığına dikkat çekilerek, yaşanan hak ihlalleri ve yurttaşları hedef alan kararlara vurgu yapıldı.

Baskılar ve Anayasa’ya uymayan kararlarla ilgili açıklamada, şunlar ifade edildi: “Yaşam alanlarını korumak için direnen yurttaşlar; jandarmayla, copla, biber gazıyla karşılaşıyor. Grevler cumhurbaşkanlığı kararlarıyla yasaklanıyor, kadınları ev içine hapsetmek, boşanma kararı almalarını engellemek için nafaka hakkına saldırılıyor. Anayasa Mahkemesinin Enis Berberoğlu için verdiği karar alt mahkemeler tarafından tanınmıyor. Anayasa ilga ediliyor.”

“İşçiye hak gaspı, sermayeye teşvik”

Covid-19 salgının istihdam üzerindeki etkilerini azaltmak iddiasıyla gündeme getirilen “İstihdam Kalkanı Paketi”ni, kıdem tazminatını ortadan kaldırmanın ilk adımı olarak değerlendiren Demokrasi İçin Birlik, “Kıdem tazminatını ortadan kaldırmanın ilk adımları atılıyor. Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda AKP ve MHP oylarıyla kabul edilen teklifle; 25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanların kıdem tazminatı hakkı ortadan kaldırılıyor. Kayıt dışı işçi çalıştıran patronlar teşvik edilirken, işsizlik sigortası fonu yine patronların yağmasına açılıyor“ diye açıklamada bulundu.

“Kadınların kazanılmış hakları tehdit altında”

Yalnızca son bir ay içerisinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un yaptığı konuşmalarda kadın kazanımlarının gaspına yönelik ifadeler bulunduğu aktarılan açıklamada çok sayıda kadın, çocuk ve yaşlının ev içinde sarf ettiği ücretsiz emeğin karşılığının olmadığı ifade edildi. Nafaka hakkına yönelik saldırılara ilişkin olarak “Nafaka hakkına sınırlama getirilmesi, nafakanın süreye bağlanması veya hakim takdirine bırakılması, kadınlara yönelik ekonomik, psikolojik, cinsel ve fiziksel şiddetin artmasına neden olacak. Ülkedeki yüksek işsizlik oranları ve kreş yokluğu da hesaba katıldığında, özellikle boşanmış çocuklu kadınların, 2-3 yıl sonra nafakanın da kesilmesi halinde büyük bir hak ihlaline uğrayacakları açık.” ifadesi kullanıldı.

“Tarih, yaşamsal haklarımızı korumak için mücadele etmekten ve örgütlenmekten başka yol olmadığını ısrarla önümüze koyuyor”

İktidarın girişimlerinin Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nun parça parça yürürlükten kaldırılma çabası olarak görüldüğünün belirtildiği açıklamada mücadele ve örgütlenme çağrısı yapıldı.

“Güvenceli çalışmayla ilgili emekçilerin son hakları gasp edilene, son orman, son nehir, son dere, son mera, son deniz, son SİT alanı sermayenin yağmasına açılana kadar tek adam rejimi durmayacak. Yaşamı korumak için yapılan direnişler, en küçük bir hak savunuculuğu suç haline getirilecek, polisle jandarmayla engellenecek. Çünkü iktidarda kalmaları için emekçilerin ve halkın yaşamsal haklarına göz koymaktan başka yolları kalmadı. Bu ülkenin yurttaşları olarak, karar vermek zorundayız: Hukuktan ve demokrasiden söz edilemeyen bir rejimde; ev içi şiddete maruz kalarak evliliğini sürdürmek zorunda olan kadınlar, sermayenin çıkarı için kölelik koşullarında çalıştırılan güvencesiz emekçiler olarak mı yaşayacağız, çocuklarımızı ucuz asker, ucuz emek gücü olmaya mahkûm dindar nesiller olarak mı yetiştireceğiz? Yoksa demokratik bir ülkede eşit, onurlu, özgür yurttaşlar olarak mı? Tarih, yaşamsal haklarımızı korumak için mücadele etmekten ve örgütlenmekten başka yol olmadığını ısrarla önümüze koyuyor. Bu süreçte demokrasi güçlerine, yurttaşların hak ve özgürlük taleplerinin akacağı meşru mecraları hep birlikte yaratma görevi düşüyor.”