İklim aktivistlerinden açık mektup: “İklim ve ekoloji acil durumlarını acil durumlar gibi ele alın!”
“İklim acil durumuyla yüzleşme” çağrısı yapılan mektubu şimdiye kadar 50 ülkeden 320 bilim insanı ve 85 bine yakın kişi imzaladı.
Geçtiğimiz hafta 17-18 Temmuz tarihlerinde Brüksel’de gerçekleşen Avrupa Birliği’nin (AB) 2021-2027 bütçesinin görüşüldüğü olağanüstü zirve öncesi, iklim aktivistleri tarafından bir mektup yayımlandı.
AB liderlerine yönelik olarak 16 Temmuz’da yayımlanan açık mektup Greta Thunberg, Luisa Neubauer, Anuna de Wever van der Heyden ve Adélaïde Charlier tarafından kaleme alındı.
“İklim acil durumuyla yüzleşme” çağrısı yapılan mektubu tanınmış bilim insanlarının, yazarların, sanatçıların da içerisinde yer aldığı on binlerce insan imzaladı. Mektuptaki imzalar, çok sayıda ülkeden gelen desteklerle her geçen gün hızla artıyor.
Climate Emergency Europe web sitesinde yayımlanan ve Açık Radyo’dan Ömer Madra tarafından çevirisi yapılan mektubun tam metni şöyle:
Bu açık mektuptaki taleplerimiz şunlardır:
- Şu andan itibaren geçerli olmak üzere, fosil yakıt arama ve çıkarma konusundaki tüm yatırımları durdurun, tüm fosil yakıt sübvansiyonlarını derhal sona erdirin ve fosil yakıt yatırımlarından derhal ve tamamen vazgeçin.
- AB üye devletleri, çevre soykırımının (ekosid) Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanacak bir uluslararası suç haline getirilmesi için gayret göstermek zorunda.
- Tüm rakamların ve hedeflerin toplam karbon salımlarını kapsamasını sağlayın: tüketim endeksi, uluslararası havacılık ve deniz nakliyeciliği bunlara dâhil olmalı.
- Bugünden başlayarak, mevcut son bilimsel araştırma verilerine ve bize küresel sıcaklık artışını 1,5°C tavanının altında tutmada yüzde 66 oranında şans veren Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) karbon bütçesine dayanan yıllık, bağlayıcı karbon bütçeleri hazırlayın. Bu bütçeler, hakkaniyetin küresel boyutunu, devrilme noktalarını ve geri besleme döngülerini içermeli, gelecekteki emisyon azaltma teknolojileri varsayımlarına ise bel bağlamamalı.
- Demokrasiyi koruyun ve kollayın.
- İşçileri ve toplumda en savunmasız durumdaki kişileri koruyan; ekonomik, ırksal ve cinsiyete dayalı her türlü eşitsizliği azaltan iklim politikaları tasarlayın.
- İklim ve ekoloji acil durumlarını acil durumlar gibi ele alın.
Dünyanın karmaşık olduğunu, istediğimiz şeylerin hiç kolay olmayabileceğini anlıyor ve gayet iyi biliyoruz. İnsanlığı koruyup kollamak için gerekli değişiklikler çok gerçekdışı görünebilir. Ancak, toplumumuzun, küresel ısıtmaya doğru gidişatımızdan ve bunun yanı sıra şimdiki “işler böyle gelmiş böyle gider” anlayışının sonucu olarak meydana gelen diğer yıkıcı ekolojik sonuçlardan kurtulabileceğine inanmak, çok daha gerçekdışı ve hayalci bir yaklaşım.
Son birkaç aydır dünya, COVİD-19 pandemisinin dünyanın dört bir yanında insanları nasıl tarumar ettiğine dehşet içinde tanıklık etti. Bu trajedi esnasında dünya liderlerinin – hepsinin değilse de – birçoğunun ve dünya halklarının nasıl harekete geçtiğini ve toplumun çoğunluğunun iyiliği için eylemlere giriştiğini görmekteyiz.
İklim krizinin ister politikacılar, ister medya, ister iş alemi, isterse mali çevreler tarafından bir kere bile olsun bir kriz olarak ele alınmamış olduğu, şimdi her zamankinden daha da açık seçik bir şekilde ortada. Karbon salımlarını azaltma yolunda güvenilir bir yolda ilerliyormuşuz ya da bir iklim felaketini önlemek için gereken eylemlere girişmek günümüz sistemi içinde mümkünmüş –veya konu buraya gelmişken, bir krizi kriz gibi ele almadan çözebilirmişiz– gibi davranmaya daha ne kadar uzun süre devam edersek, değerli zamanımızı o kadar daha çok çarçur etmiş olacağız.
Her zamankinden daha açık seçik olarak ortaya çıkan bir şey daha var: Modern dünyamızın temel yapı taşlarını oluşturan toplumsal ve ırksal adaletsizliklerle baskıları görmezden geldiğimiz, başımızı bunlardan başka yere doğru çevirmeye devam ettiğimiz sürece, iklim ve çevre adaletini sağlamak mümkün olmayacaktır. Adalet ve eşitlik kavgası evrenseldir. Bu, ister toplumsal, ırksal, iklimsel ya da çevresel adalet için olsun, ister cinsler arası eşitlik, demokrasi, ister insan hakları – yerli halkların hakları, LGBTQ hakları – ya da hayvan hakları için olsun, ister ifade ve basın özgürlüğü için olsun, isterse dengeli, iyi ve sağlıklı, işleyen bir yaşam destek sistem hakkı için olsun, değişmeyen evrensel bir kavgadır. Eşitlik yoksa, hiçbir şeyimiz yok demektir. Seçim yapmak ya da hangi kriz ya da meseleye öncelik vereceğiz diye birbirimize düşmek zorunda değiliz; çünkü hepsi birbiriyle bağlantılı zaten.
Paris Anlaşması’nı imzaladığınız sırada AB ülkeleri, bu konuda başı çekeceklerini taahhüt etmişlerdi. AB, bunu gerçekleştirebilecek ekonomik ve politik imkânlara sahip; dolayısıyla bu bizim ahlâkî sorumluluğumuz da oluyor. Ve siz de şimdi fiilen sözünüzde durmak zorundasınız.
2050’ye kadar net sıfır karbon salım hedefi, Avrupa –ve dünyanın mali açıdan şanslı diğer bölgeleri– için teslim bayrağını açmak demektir. Bu hedef, küresel ısıtmayı 1,5°C’nin altında kalacak şekilde sınırlama ihtimaline sadece %50 şans tanıyan bir karbon bütçesine dayandırılmaktadır. Bu, istatistiksel bir yazı-tura atma eyleminden ibarettir; hakkaniyetin küresel niteliği, devrilme noktalarının ve geri besleme döngülerinin pek çoğu ve toksik hava kirliliğinin gizlediği ilave ısınma gibi bazı temel unsurları hiçbir şekilde dikkate almamaktadır. Yani, gerçek hayatta bu, %50’den çok daha düşük bir olasılıktır.
Ve, eğer biz –uzak bir gelecek değil, bugün için geçerli olan– karbon bütçesini görmezden/bilmezden gelmeye devam edersek, uzak geleceğe ilişkin emisyon hedefleri hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
İklim krizini ve bilimsel manzaranın tamamını görmezden/bilmezden gelmeye devam ederken bir yandan da “Gelecek Nesil AB” yatırım programından bahsetmek, “gelecek nesiller”e topyekûn ihanet etmek demektir. Bilim bize tam olarak ne yapmamız gerektiğini söylemez. Ama inceleme ve değerlendirme yapmamız için bilgi sağlar. Noktaları birleştirmek de bize düşer. Eh, biz de ev ödevimizi yaptık işte: sizin bu aşırı sorumsuzca kumarınızı kabul edecek değiliz. Kifayetsiz %50 karbon bütçesi, tamamen teslim olmak demektir. Teslimiyet bizim seçeneklerimiz arasında yer almıyor.
Sürdürülebilir yatırım ve politikaları elbette baş üstünde tutarız, ama şu âna kadar öngördüğünüz yatırım ve politikaların yeterli olmaya yakın düşeceğini bile bir an olsun düşünmeyin sakın. Bir varoluş krizi ile yüz yüzeyiz ve bu, satın alarak, inşa ederek ya da yatırım yaparak içinden çıkabileceğimiz bir kriz değil. İklim eylemlerini finanse etmek için, özü itibariyle iklim krizine yakıt sağlayan bir ekonomik sistemi “kurtarma”nın amaçlanması kulağa ne kadar saçma geliyorsa, işte o kadar saçma bir durum. Hâlihazırdaki sistemimiz “bozulmuş” filan değil – sistem kendisinden ne yapması bekleniyorsa ve ne yapmak üzere tasarlanmışsa tastamam onu yapıyor. Bu sistem artık “tamir” edilemez. Yeni bir sisteme ihtiyacımız var.
Bildiğimiz haliyle bu dünya üzerinde hayat şartlarının geleceğini koruma altına alma yarışı bugün başlatılmak zorunda. Birkaç yıl içinde değil, şimdi. Ve bu da küresel ortalama sıcaklık artışını 1,5°C’nin altında bir seviyede tutabilmekte en yüksek şansa sahip olmamız için bilime dayalı bir yol izlenmesini zorunlu kılıyor. Yaşam destek sistemlerimiz üzerinde süregiden bu tahribata, sömürüye ve yıkıma son vermek, doğal dünyanın yanı sıra tüm insanların refahı çevresinde dönen tümüyle karbonsuzlaştırılmış bir ekonomiye doğru ilerlemek zorundayız.
Eğer tüm ülkeler kendilerine hedef olarak seçtikleri emisyon indirimlerini bilfiil yerine getirecek olsalardı dahi, biz yine de en az 3-4°C’lik küresel sıcaklık artışı gibi bir felakete doğru sürükleniyor olacaktık. Bugün çeşitli ülkelerde iktidarı ellerinde tutan insanlar, gelecek nesillere doğru dürüst bir gezegeni devretme imkânını daha şimdiden pratik olarak elden bırakmış durumdalar. Onlar, daha denemeye bile kalkışmadan bundan vazgeçtiler.
Dünyada 2030 yılına kadar planlanan fosil yakıt üretimi, 1,5°C hedefini tutturmak için gerekli olandan % 120 daha fazlasına tekabül ediyor. Hesap, imkânı yok tutmuyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Özel 1,5 Raporu’nu (IPCC SR 1.5) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) Üretim Açığı Raporu okuduğunda, bir de Paris Anlaşması’nda fiilen neyin altına imza attığınıza bakıldığında, iklim ve ekoloji krizlerinin bugünkü sistem içinde çözülemeyeceğini bir çocuk bile görebilir.
Bu artık bir seçenek bile değil, mevcut son bilimsel araştırma verilerine dayalı bir hakikat.
Çünkü, biz eğer iklim felaketini önleyeceksek, sözleşmeleri yırtıp atmak, mevcut anlaşma ve sözleşmeleri bugün hayal bile edemeyeceğimiz bir ölçekte silip atmak zorundayız. Bu tip davranışlarsa bugünkü sistem içinde gerek siyasi, gerek ekonomik, gerekse de hukuki bakımdan mümkün değil.
Küresel ısıtmayı 1,5°C’nin altında tutabilmek için, önümüzdeki aylar ve yıllar can alıcı önem taşıyor. Vakit doluyor. Elinizden geleni yapmak artık yeterli değil. Artık imkânsız görüneni yapmak zorundasınız.
Ve siz iklim krizini görmezden/bilmezden gelme seçeneğine sahip olsanız bile, bu bizim için – yani sizin çocuklarınız olan bizler için– bir seçenek değil. Şu anda, çocukların güvenli bir çevre içinde geleceğe yüzlerini dönebileceği tek bir nokta bile yok yeryüzünde. Bu, şu anda yaşadığımız ve ömürlerimizin sonuna kadar da bizimle kalacak olan çok somut bir gerçeklik. İklim âcil durumuyla yüzleşmenizi istiyoruz.
Luisa Neubauer,
Greta Thunberg,
Anuna de Wever van der Heyden,
Adélaïde Charlier