İrfan Kaygısız: “TÜİK’in ne kadar güvenilmez olduğunu çok açık biçimde gördük”
Dün, NTV’de yayımlanan habere göre Yeni İstihdam Kalkanı paketinin ayrıntıları belli olurken en önemli kararlardan biri de “işten çıkarma yasağının üç ay daha uzatılması” oldu.
15 Nisan’da TBMM’de görüşülen ve 17 Nisan’da hayata geçirilen kanun kapsamında, işçilerin koronavirüs pandemisinden olumsuz etkilenmesini en aza indirmek için firmalara üç ay boyunca işten çıkarma yasağı getirilmişti. Yasak normalde 17 Temmuz’a kadar devam edecekti, ancak bu yasağın üç ay daha sürerek 17 Ekim’e kadar uzatıldığı öğrenildi.
DİSK Birleşik Metal-İş Toplu Sözleşme Uzmanı İrfan Kaygısız yasağın uzatılması ve işsizlik oranlarını değerlendirdi.
Karşı Mahalle’ye konuşan İrfan Kaygısız, öncelikle işten çıkarmanın en başından beri tam olarak yasaklanmadığı, sadece buna bazı sınırlamalar getirildiği vurgusunu yaptı:
“Normalde bir işçinin işten çıkarılması için iş kanununa göre çeşitli gerekçeler olmalı. İşçinin tazminatını alarak işten ayrılma hakkı veya işverenin işçiyi tazminatlı olarak işten çıkarma yolları vardır. Burada yasaklanmayan kısım ise İş Kanunu’nun 25/2 maddesi, yani patronların işçileri ahlak ve iyi niyet kurallarına uymadığı gerekçesiyle iş sözleşmesini tazminat ödemeden sona erdirmesi, bir başka ifadeyle patronların işçileri kıdem tazminatı ödemeden işten atmasıdır. Bu madde yasaklanmadı. Dolayısıyla işten çıkarmaların yasaklandığını söylemek doğru değil. Ama sınırlandırıldığını söyleyebiliriz.
Pandemi sürecinde kısa çalışma ödeneğinde kimi düzenlemelere gidildiğini aktaran Kaygısız, detayları şu şekilde paylaştı:
“Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı açıklama ile kısa çalışma ödeneğinin süresi de üç ay daha uzatıldı. Pandemi döneminde bu yasada kısmi bir düzenleme yapıldı. Kısa çalışma ödeneği, bir iş yerinde işlerin tamamen durması ya da önemli ölçüde azalması nedeniyle işçilerin çalışmadıkları döneme dair ücretlerinin işsizlik sigortası fonundan karşılanmasıdır. Ancak, bu ödenekten yararlanmak için işçinin belirli sürelerde çalışması gerekiyor. İşçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi için, son üç yıl içinde 600 gün işsizlik sigortası primi ödenmiş olması ve hizmet akdinin de son 120 gün devam etmesi gerekiyordu. Ödenekten daha fazla işçinin yararlanması amacıyla prim süreleri 600 günden 450 güne ve 120 günden de 60 güne düşürülmüştü. Bu uygulama üç ay daha uzatılmış oldu. Kısa çalışma ödeneği, işçinin brüt kazancının %60’ı kadar olup, bu miktar her hâlûkârda asgari ücretin brüt tutarının % 150’sini geçemiyor. Dolayısıyla 2020 yılı içinde ödenecek en düşük 1752 TL, en yüksek kısa çalışma ödeneği ise 4381 TL’dir.”
“Kitlesel işsizlikle karşı karşıyayız, gelir güvencesi şart”
“Prim günü üzerinden iki tür işçinin yaratıldığına dikkat çeken Kaygısız, prim günü süresine bakılmaksızın kısa çalışma ödeneğinden tüm işçilerin yararlanması ve bu ücretin de en az asgari ücret tutarında olması gerektiğini belirtti.
“Önemli sorunlardan birisi de bu prim sürelerini tamamlayamayan işçilerin ne yapacağı idi. Çünkü o günlerde 270 bin işyeri kapatılmış ve bir anda 4-5 milyon kişi işsiz kalmıştı. Bu işçilerden kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayanların yararlanması amacıyla “ücretsiz izinli” diye bir düzenleme yapıldı. Önceden, patronlar işçileri, işçinin onayı olmadan ücretsiz izne çıkaramaz iken buna olanak sağlandı. Ancak ücretsiz izne çıkarılanlar için de “nakdi ücret desteği” adıyla aylık 1170 TL’lik yine işsizlik sigortası fonundan bir ödeme yapılması sağlandı. Şimdi bu kesime yapılan ödeme de üç ay daha uzatıldı. Ücretsiz izne çıkarılan işçilere verilen ücret çok düşük, harçlık düzeyindedir. Tüm işçiler prim süresine bakılmaksızın kısa çalışma ödeneğinden yararlanmalı ve yapılacak ödeme de an az asgari ücret düzeyinde olmalıdır.”
Pandemi sürecinin, işçilerin taleplerini yinelemek için bir vasıta olduğunu söyleyen Kaygısız “İşten çıkarmalar tümüyle yasaklanmalı. Kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izne çıkarılanların gelir güvencesi olmalı.” diyerek işçiler açısından güvence talebinin sürekli tekrarlanması gerektiğini belirtti.
Son olarak dün açıklanan TÜİK işsizlik oranlarına dair sorularımızı da cevaplayan Kaygısız, dinamik süreçlerde bu tarz ölçüm hesaplarının doğru sonuçlar veremeyeceğini ama işsizliğin çok açık bir şekilde yükseliş trendinde olduğunu ifade etti:
“İşsizlik oranlarına dair yapılan açıklamaların, yapılan hesaplamaların çoğunun doğru olmadığını düşünüyorum. Bu dönemdeki işsizlik bizim geleneksel olarak işsiz diye tanımladığımız ve dar tanım ya da geniş tanım diye zaman zaman ifade ettiğimizi de altüst eden yeni bir durum yarattı. İşli olma ile işsizlik hali çok geçişken hale geldi. Birkaç gün öncesine kadar AVM’lerde, kafelerde vb. çalışan binlerce kişi işsizdi, şimdi çalışmaya başladılar, yarın ne olacakları belli değil; çok dinamik bir süreçteyiz. Dolayısıyla yeni dönem, işsizliğin ölçülmesini zor bir hale getirdi. Ancak, buna karşın kitlesel bir işsizlikle karşı karşıya kaldığımız açık. İşsizliğin bizde ve dünyada olağanüstü arttığını biliyoruz.”
“İş bulmaktan ümidini kesenler 1 milyonu aştı”
“TÜİK’in verileri bize devlet tarafından yapılan ölçümün, TÜİK istatistiklerinin ne kadar güvenilmez olduğunu çok açık biçimde gösterdi. İstihdamdaki daralma, işsizlik azaldı diye sunuluyor. TÜİK verilerine baktığımızda son bir yılda ümitsizlerin sayısının 611 bin kişi artarak 1 milyon 174 bine ulaştığını ve iş aramayıp çalışmaya hazır olanların ise 848 bin kişi artışla 2.6 milyona yükseldiğini görüyoruz. İş aramayıp, çalışmaya hazır olanlara baktığımızda sadece bir ay içinde 521 bin artış olduğunu görüyoruz. Yani, “aslında çalışmak isterim ama iş bulamıyorum, umudum da kalmadı” diyenlerin sayısında 521 bin artış var. Bir ay içinde yaşanan bu artış bize işsizliğin kronik hale geldiğinin göstergesidir.”
Kimi kesimlerde “normalleşme” ile birlikte işsizliğin azalacağına dair yaygın kanıyla ilgili olarak da ikinci bir işsizlik dalgasını beklediğini belirten Kaygısız, “işsiz işçiler”e vurgu yaptı.
“Gerçek işsizlik sayılarını kısa çalışma ödeneği bittiği zaman göreceğiz. Bu dönemde ikinci bir işsizlik dalgası yaşanacak. Bu ödenek bitince, işçilerin bir kısmının işten atılacağını göreceğiz. Dolayısıyla, işsizlik azalması bir yana birkaç ay sora yeni bir yükselişe tanık olacağız. İşsizlik giderek kitlesel hale geliyor. İş, gelir ve aş meselesi işçi sınıfının en yakıcı meselesi arasında yer alıyor. İşsiz işçilerin örgütlenmesi ve mücadelesinin, yakın dönemin en önemli sorunları arasında yer alması kaçınılmaz olacak.”