Pandemi ev işçilerini ekonomik çıkmaza soktu

Zeynep Ayvalıtaş neredeyse iki aydır işe gitmiyor. Daha ne kadar süre çalışamayacağını da bilmiyor.

47 yaşındaki Zeynep, İstanbul Ateşehir’in yoksul mahallelerinden zengin mahallelerine doğru her sabah işe gitmek için evden çıkan yüzlerce kadından biriydi. Koronavirüs pandemisinden önce hem günlük hem de aylık olarak çalışan bir ev işçisiydi.

Günlük ve aylık, ev işçilerinin çalıştığı sistemin adı. Ev işçisi ise, toplumda sıklıkla gündelikçi, temizlikçi, abla, kadın gibi ifadelerle emeği görünmez kılınan kadınların (en azından Türkiye’de kadınların üstlendiği) ürettiği bakım ve temizlik hizmetini tanımlıyor.

Zeynep, önce aylık olarak evine temizliğe gittiği işvereninden bir telefon aldı. Koronavirüs tedbiri nedeniyle artık gelmezse iyi olacağını söylüyordu telefondaki ses. Günlük olarak çalıştığı işverenlerinden birinin koronavirüs testi de pozitif çıktı.

“Haftada iki gün gittiğim kadın beni aramıştı. Ben ve eşim biraz rahatsızız, gelme dedi. İki hafta sonra koronavirüs olduğu ortaya çıktı.”

Şimdilerde işe gidemese de yalnızca aylık çalıştığı işvereni, karantina süreci ne kadar sürerse sürsün Zeynep’in maaşını yatıracağını söylemiş. Günlük olarak gittiği yerlerden biri destek olsun diye az da olsa para göndermiş, “Ama ileride ne olur bilemiyorum, bir şey söylemediler” diyor.

Zeynep, kendisi gibi ev işçisi olan bir yakınının çok daha vahim durumda olduğunu anlatıyor.

“Halamın gelini var. Korona nedeniyle mikrop bulaştırma ihtimali olur diye gelme demiş işvereni. Kocası da berber dükkanıydı. O da kapandı. Ne yapacağız diye kara kara düşünüyorlar şimdi.”

Sadegül Korkutan

Ev işçiliğinde 20 yılı geride bırakan 56 yaşındaki Sadegül Korkutan, pandemi sonrası çalışmıyor oluşunu “Birkaçına ben karar aldım, birkaçı da kendi istemedi. Aradım geleyim mi dedim, yok dediler.” şeklinde ifade ediyor.

Sadegül’ün işverenlerinden bazıları bu dönemde temizliğe gitmiyor olsa bile ona ödeme yapabileceklerini söylemişler ama Sadegül’ün bunu kabul etmiyor oluşunun bir nedeni var:

“Haftada iki gün gidiyordum, aylık iki gün ücretini göndereyim dedi işveren. Kabul etmedim çünkü ödeme yapacak ama tekrar işe başladığımda yavaş yavaş kesecek parayı. Ben önümü göremediğim için kabul edemiyorum ama böyle de ne kadar gidecek?”

Borçlandırma sistemiyle dahi olsa işverenin ödeme yapmak istemesi onun iyi niyetiyle mi alakalı? Sadegül’e göre tabi ki değil:

“Biliyorsunuz bazen işverenler gündelikçilere abla-kardeş gibi yaklaşırlar. Ama işbaşı yapınca öyle değil tabi. Bu evler 10-20 yıldır gittiğim evler. İlişkiyi koparmamak adına böyle bir şey tercih ediyorlar. Bu devirde güvenilir birini bulmak onlar için de zor.”

Sadegül de Zeynep gibi ev işçisi olan diğer yakınlarının yaşadıklarından bahsediyor:

“Birkaç tanesinin işine ara verildi, ücret alacaklar mı almayacaklar mı bilmiyoruz. Mesela aylıkçı çalışan amcamın kızı var. Evdeki kurallar değişmiş. Sil süpür toz al, ama mutfağa girme demişler. Bazı şeylere kısıtlama gelmiş. Toplu taşıma da olmadığı için yürüyerek gidip geliyor.”

Minire İnal

Antalya’da yaşayan, uzun yıllar ev işçiliği yapmış ama şu an emekli olan 53 yaşındaki Minire İnal, Antalya’daki ev işçilerinin durumunu “Aradığım bütün arkadaşlar, hepsi işsiz şu anda. Bir tane ev işçisi arkadaşım çalışıyor yalnızca, onu da patronu getirip götürüyor arabayla. Bir tanesi de inşaattan çıkan boş evlere temizliğe gidiyor. Üstelik çoğunun eşi de ya işten çıkarıldı ya da ücretsiz izne ayrıldı.”

Tek geliri ev işçiliği olan kadınlar ise, işsizlik ile baş etmek için bazı alternatifler geliştirmek zorunda kalmışlar.

“Bir tane arkadaşım evini kapatıp annesinin evine geçti. Eşinden ayrı, bir çocuğu var. Annesinin emekli maaşıyla geçinecek. İki arkadaşım babalarından kalan ölüm maaşıyla geçinecek. Ama şu anda bununla yalnızca gıda ihtiyaçlarını karşılayabilecekler.”

Minire, pandemi sürecinin ev işçilerini olumsuz etkilemesini güvencesiz çalışmalarına bağlıyor: “Herkesi etkiledi ama ev işçilerini ayrı etkiledi. Çünkü başka hiçbir yerden gelirleri yok. Kayıt dışı çalışıyorlar. Dolayısıyla günlük verilen 39 liralık ücretli izinden de faydalanamıyorlar.”

Rosa Kadın Derneği’nin Diyarbakır’daki ev işçileriyle görüşerek hazırladığı rapor, pandemi sürecinde ev işçilerinin ekonomik zorlanmalarını ortaya koyuyor. Rapora göre Diyarbakır’daki ev işçilerinin %48’inin tek gelir kaynağı ev işçiliğiydi. Ev işçilerinin bu gelirden mahrum kalmasının bir sonucu olarak da pandemi sürecinde ev işçilerinin yaşadıkları en temel sorunun %96’lık bir oranla geçim sıkıntısı olduğunu görüyoruz. Rosa Kadın Derneği, yetkilileri sorumluluklarını üstlenmeye ve emekçi kadınların sorunlarına kalıcı çözümler üretmeye davet ediyor.

Bu noktada bakanlıklar ve yerel yönetimlerin, bu mağduriyeti gidermek için nasıl bir çalışma içerisinde olduğuna göz atınca karşımıza pek de parlak olmayan bir tablo çıkıyor.

Yalnızca Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan koronavirüs pandemisi nedeniyle işlerini kaybedenler arasında yer alan ev işçilerine destek açıklaması geldi.

Belediye yetkililerinden edindiğimiz bilgiye göre, Ankara’da 1790 kadın ev işçisi sosyal yardım talebinde bulunmuş ve tamamına yalnızca 500 liralık nakit yardım yapılmış. Bu desteğin tek seferlik mi olduğu sorumuza, belediye yetkilisi “Pandeminin ne kadar süreceğine bağlı. Orada çok bilinmeyenli denklemler var. Koronavirüs süreci bir ay içinde biterse gerek kalmaz ama sürerse belki tekrar destek vermek gerekir belediye imkanlarıyla.” şeklinde yanıt verdi.

Güvencesiz çalışma söz konusu olunca dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de göçmen işçiler ezilenin ezileni pozisyonunda. Gulnoza Mamatova’nın, işvereni Seren Serengil tarafından koronavirüs olduğu iddiasıyla darp edilmiş olması göçmen ev işçilerinin bu süreci nasıl geçirdiklerine dair en bilinen örnek.

Şarkıcı Seren Serengil ve erkek arakadaşının, ev işçisi Gulnoza Mamatova’yı izin istediği için “Bizi Korona edeceksin” diyerek darp ettiği, ardından ormana bıraktığı haberleri magazin basınında da geniş yer buldu.

Göçmen ev işçilerinin maske başvurusu bile yapamadıklarını söyleyen Minire, onların çok daha kötü durumda olduğunu söylüyor: “Diyelim yerli ev işçilerine bir şekilde yardım yapıldı, göçmen ev işçilerine maske desteği bile verilemiyor. Çünkü birçoğu kaçak çalışmak zorunda, dolayısıyla kaydı yok. Maske için başvuru bile yapamazlar. Bu o kadar kötü bir şey ki, söyleyecek kelime bulamıyorum bunun için.”

Sadegül de göçmen ev işçilerinin genelde yatılı çalıştığını söyledikten sonra, bu süreçteki en büyük sorunlarının izin günlerini kullanamamaları olduğunu söylüyor:

“Göçmenler buraya çalışmaya geldiklerinde 10-15 kişi bir ev kiralıyorlar, izin günlerini orada geçiriyorlar kalacak yerleri olmadığı için. Ama koronavirüs var diye dışarı çıkamıyorlar. İzin gününde de evde kalıyor ama o gün de çalışmak zorunda kalır, ondan yine beklenti olur. Ne kadar odasına çekilip de izin yapabilir ki? Odasında televizyon falan yoktur belki. Dışarı gittiğinde en azından bir gün de olsa o evden uzaklaşmış olurdu.”

Haber için bir göçmen ev işçisine ulaşmak istediğimizi söylediğimizde Zeynep de, Sadegül de, Minire de göçmen ev işçilerinin genelde kaçak çalıştığını, dolayısıyla sınır dışı edilme korkusuyla kendileriyle bile iletişim kurmaktan kaçındıklarını söylüyorlar.

Minire, bu durumun göçmen ev işçilerinin sömürüsünü kolaylaştırdığını da belirtiyor:

“Daha önce çalıştığım sitede çalışan bir göçmen ev işçisi vardı, aylık 800 lira aldığını söylemişti. Neden bu kadar az alıyorsun demiştim, çok sinirlenmiştim. O da “Ama ne yapabilirim ki, en azından kalacak yerim oluyor, yiyecek yemeğim oluyor.” demişti. Ama 800 lira ne ya? Sivil toplum örgütleri veya sendikalarla iletişim kurmaya çekindikleri için de olması gereken ücretleri bilmiyorlar. Herkesin bu ücrete çalıştığını düşünüyorlar.”

Yalnızca göçmenler değil ‘yerli’ işçiler de kayıtsız çalıştığı için tam sayı bilinmese de Türkiye’de en az bir milyon ev işçisi olduğu tahmin ediliyor. Koronavirüs dünya ekonomisini sarsarken gelirlerini kaybeden Türkiye’deki ev işçileri, pandemide işsiz kalan diğer beş milyon işçi gibi hayatta kalma mücadelesi veriyor. Açıklanan ekonomik paketlerin kendilerine hiçbir faydasının olmadığını, kendi başlarının çaresine bakacaklarını söyleyen Minire, son sözlerini konuşmamız boyunca hiç duymadığım bir yorgunlukla söylüyor:

“Bu kadar insan ne olacak? Vatandaşlara bir şey çıkar mı diye bekliyorduk, ama artık haberleri izlemekten de vazgeçtik. Ümidimiz kalmadı.”