Özgür Karabulut “İnşaat işçilerini virüsle açlık arasına sıkıştırdılar”
Türkiye’de Covid-19 salgını başladığı günden beri ‘evde kalın’ çağrıları yapılsa da işçiler için ücretli izin hala uygulanmış değil. İSİG’in raporuna göre 11 Mart-10 Nisan tarihleri arasında en az 159 iş yerinden 855 işçinin koronavirüs tespiti pozitif çıktı, 52 işçi ise covid-19 nedeniyle yaşamını yitirdi. Fakat içinde bulunduğumuz pandemi günlerinde gerçek verilere ulaşmak son derece zor olduğundan bu verilerin asıl kayıpların çok çok altında olduğu düşünülüyor.
Çalıştığı Galataport şantiyesinde kalp krizi geçiren ve hastanede Covid-19 tanısıyla yaşamını yitiren DİSK Dev Yapı-İş Sendikası yöneticisi Hasan Oğuz’un yaşamını yitirmesi inşaat işçilerini yeniden gündeme getirdi.
Tanıştığımdan bu yana hafızamda yerini hiç kaybetmeyen işçi önderi Hasan Oğuz’u ve inşaat işçilerini Dev Yapı-İş Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut ile konuştuk.
Öncelikle Dev-Yapı İş ve Hasan Oğuz’un ailesine baş sağlığı diliyoruz. Hasan Oğuz’la başlayalım.
Üzüntülüyüz, aynı zamanda öfkeliyiz. Hasan bizim için, emek hareketi için, sendikal hareket için büyük bir kayıp. Genç yaşına rağmen büyük görevler üstlenen, örgütlenmede omuz omuza çalıştığımız, her türlü bedeli ödemekten çekinmeyen bir arkadaşımızdı. Biz Hasan’la üç yıldır birlikte çalışıyoruz. Ama onun öncesinde de ülkemizdeki mücadeleci sendikalardan biri olan İnşaat İş’in kuruluş döneminde de yer almış bir arkadaştı. Her zaman emek alanının içinde olan, inşaat işçilerinin çalışma koşullarının düzelmesi için mücadele eden devrimci bir işçi önderiydi.
Üç yıllık çalışma süremizde de her türlü fedakârlığı göze alıp çalışma yürüttü. Tabiri caizse bir lokma bir hırka misali hiçbir beklenti içinde olmadan çalışmalarını yürüten bir arkadaşımızdı. Hedeflediğimiz şantiyelere girip örgütlenme çalışması yürüttü. Gözünde hep örgütlenme vardı. Bu anlamıyla derin bir kayıp yaşadık. Ama Hasan’ın mücadelesini yerde bırakmayacağız. Hem biz yoldaşları olarak hem de genç inşaat işçileri Hasan’ın bıraktığı bayrağı taşıyacaktır. Nasıl ki bu mücadeleyi İsmet Demirlerden, Necmettin Giritlioğlu’ndan, Serdar Ben’den alıp yürütüyorsak, yarın da Hasan’ın bayrağını genç işçiler alıp yürütecek.
Biz Hasan’ı toprağa verirken şantiyede arkadaşları iş bırakmıştı. Belki sayıları azdı, bin kişinin çalıştığı şantiyede 40-50 kişiydi ama sayıdan ziyade iradenin ortaya çıkması, Hasan’ın mücadelesinin devam ettiriliyor olması bizim açımızdan gurur ve onur vericiydi.
Hasan Oğuz’la tanıştığımda İsmet Demir’in hayatını anlatan kitabını okuyordu…
Elimizde İsmet Demir’in kitabından bir tane kitap vardı. Her elden ele dolaştığında sayfaları zarar görüyordu. Biz de PDF formatını indirmiştik, oradan okuyorduk İsmet Demir’i ve arkadaşlarını. Biz mücadele içinde İsmet Demir’i öğrendik. Oradan kendimize dersler çıkararak yeni mücadele yöntemleri geliştirdik, o bayrağı biz devraldık dedik ve o bayrağı onurla taşımaya devam ediyoruz. Hasan da o işçilerden bir tanesiydi. Hepimizin telefonlarında vardı İsmet Demir’in PDF kitabı.
“İnşaat işçilerinin mücadelesi elek gibi, üstten koyarsınız alttan boşalır“
Bu salgın günlerinde inşaatların yükselmesine ihtiyaç var mı?
Hiçbir inşaat şantiyesinin çalışma zorunluluğu yok. Bu alan en örgütsüz alan. Patronların, sermayenin dilediğince at koşturduğu alanların başında geliyor. Kar oranı da yüksek olunca istedikleri gibi hareket edebiliyorlar. Herhangi bir denetleme ne yazık ki söz konusu değil. Örgütlülük düşük olduğu için bunları durdurmaya gücümüz yetmiyor. En fazla teşhir faaliyeti yürütüyoruz. Bu alanda mücadele yürüten İnşaat İş, İYİ Sen ve biz korona salgını ilk çıktığı günden beri teşhir faaliyetleri yürüttük ve bazı yerlere müdahale ederek kazanım sağladık. Bu teşhir faaliyetleri sonucu kimi düzenlemeler oldu ama bunlar da sınırlı. Devede kulak seviyesinde. Bu nerelerde oldu? Daha çok bizim ulaşabildiğimiz metropollerde. Şantiyelerde kısmi düzenlemeler yaptılar ama bunlar yetersiz. Biz zorunlu olmayan işletmelerin kapatılması çağrımızı yaptık. Ne yazık ki düne kadar buna gücümüz yetmedi. Dün Hasan’ımızın çalıştığı şantiyede hem içerideki işçilerin mücadelesi hem de bizim yaptığımız eylemlilikler ve kamuoyunun Hasan’ı sahiplenmesi o şantiyenin durmasına sebep oldu.
İnşaat işçilerinin mücadelesi pratik ortaya koyduğunda sonuç alıcı oluyor. Fakat sorun, bir şey biriktirerek gidemiyoruz iş kolumuzun dağınık olmasından. İsmet Demirlerden bu yana böyle. Yani inşaat işçisi örgütlü olduğunda çalıştığı şantiyede kazanımlar elde ediyor. İş kolunun karakteri; o şantiyede iş bittikten sonra yeni bir yerde sıfırdan başlıyorsunuz. İşçiler üyeniz olsa da, örgütlülükleriniz gelişmiş olsa da her başlayan şantiyede yeniden başlıyorsunuz. Maalesef bu durumda da biriktirerek gidilmiyor. Bir arkadaşımız inşaat işçilerinin mücadelesini şöyle tarif ediyordu: “Elek gibidir, siz üstten korsunuz, alttan boşalır. İriler yukarıda kalır, onlarla devam edersiniz.” Biraz bizim koşullarımız böyle.
Yetkisiz bir sendika olabiliriz, diğerleri de dahil, sendikal kanunlar hiçbir koşulumuzu karşılamadığı hatta şantiyelere zerre faydası olmayan o iş yasası dar geliyor. Yetkisiz bir sendika olmamıza rağmen pratiğimizin karşılığını alıyoruz. Bu mücadelenin daha fazla kurumsallaşması, örgütlenmesi için çaba sarf ediyoruz.
İnşaat sektöründe kayıtlı 1 milyon 100 bin çalışan var. Kayıtsızlarla birlikte iki milyonu buluyor. Zaten normal yaşamımızı bile sürdürmekte zorlandığımız bir ekonomik kriz vardı. Bu krizde en fazla etki gösteren sektörlerden biri de inşaat iş kolu oldu. Neredeyse dört çalışandan ikisi işsiz kaldı bu sürede. Hal böyle olunca bu durumdan patronlar fırsat çıkardılar. Son iki yılda ücretlerimiz yarı yarıya düştü. Koşullar zaten zordu, üstüne bir de koronavirüs salgını başladı ve büyük şantiyelerde çalışan on binlerce işçi işsiz kaldı. Çünkü bakanlık sonucunu denetleyemediği bir genelge yayınladı. Genelgede koğuşlarda kalan sayısı azaltılacak, vardiya sistemine geçilecek, dezenfektan bulundurulacak vs. yazıyordu. Burada da yaptıkları ilk iş koğuşlarda kalan işçi sayısını azaltmak adına arkadaşlarımızı işten çıkarmak oldu. On binlerce işçi hiçbir ücret ödenmeden, hakları gasp edilerek işten çıkarıldı. Hatta şu tarz durumlar meydana geldi. Toplu işten çıkarmalar yasak ve bu sistemde görülmesin diye işçiler istifa etmiş gibi gösterdiler. Sendikamız ve avukatlarımız müdahalelerde bulundu ve değiştirebildiklerimiz oldu. Bizimle iletişime geçen her işçiye müdahale ediyoruz. Bu süreci en az zararla atlatmaya çalışıyoruz. Şu da bir gerçek bizi virüs ile açlık ve yoksulluk arasına sıkıştırdılar. Yani arkadaşlarımız şunu diyorlar: “Virüsün bulaşması bir ihtimal ama açlık işsizlik kesin. Çalışmaya mecburum.”
Ceza infaz yasası yürürlüğe girdi. Neden korona günlerinde işçiler için ücretli izin düzenlemesi yapılmıyor?
Sermaye çıkarlarını korumak adına işçiler ücretli izne çıkarılmıyor. Bizim işçilerin maaşından kesilen bir işsizlik fonu var. Bu fon işçiler lehine kullanılabilir. Üç ay boyunca işçilere asgari ücret ödeyebilecek para birikmiş durumda. Ama bu parayı işçilere değil bir avuç kan emici sermayeye peşkeş çekebiliyorlar. Yüz milyarlık destek paketi sermayeyi kurtarmak için harcanıyor. İŞKUR projelerinde bu sermaye gruplarına on milyona yakın para gitti daha da gidecek. Kısa çalışma ödeneğinden, işsizlik noktasında güya belirli bir ücret ödenecek. Bunlar da bizim paralarımızdan ödeniyor.
Bundan on yıl önce GSS’yi (Genel Sağlık Sigortası) çıkardıklarında herkes hastanelere ücretsiz ulaşacak demişlerdi. Şu an gitmemiz mümkün değil. Aslında ne derlerse tam tersini bize fatura ediyorlar. Bunun da sebebi şu; biz maalesef örgütsüzüz ve sermaye de dikensiz gül bahçesinde istediği gibi at koşturuyor. Bütün meselenin özü bu. İşçi sınıfı örgütsüzse sermayeden gelen saldırılara cevap olamıyorlar.
Hasan Oğuz’la omuz omuza mücadele eden genel sekreterimiz Nihat Demir ceza infaz yasasından yararlanamayacak ve cezaevinde kalmaya devam edecek ama işçi katilleri zaten hiç ceza almıyorlardı, tutuklu olanlar da serbest bırakılacak.
Sezgin Kartal