Korona Günlerinde Kriz Yönetimi – Mehmet Yılmazer
Film, dış politikadaki bozgunlar, ekonomik krizde ertelemelerin duvara dayanması, yeni siyasi partilerin kurulması aşamasında korona salgını ile kopmuştu. Ancak siyasi kriz CHP’li belediyelerin yardım kampanyası ile birden yeniden su üstüne çıktı. Her şeyi elinde tutan Saray, iktidarının ne kadar bıçak sırtında durduğunu belediyeleri “devlet içinde devlet” yaratmakla suçladığında açığa vurmuş oldu.
Korona salgını ile birlikte iktidarın en önemli gündemi kaçınılmaz bir şekilde boşa düştü. Dış politika üzerinden yürütülen devletin “beka sorunu” geri plana giderek, onun yerini vatandaşın “yaşam” sorunu aldı. Ancak dış politika olayları, özellikle İdlib ve Libya’daki gelişmeler kendi kanallarında akmaya devam ediyor.
Ankara İdlib’e güç yığmaya devam ediyor. Ancak 5 Mart Moskova mutabakatında verilen sözlerin yerine getirilmediğini Rusya sık sık açıklıyor. Türkiye tarafından silahsızlandırılması gereken gruplar, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’ın desteği ile konumlarını koruyorlar. Bu nedenle Ankara ile Moskova ve Şam arasındaki gerilim gittikçe yükseliyor. Yakın zamanda bu gerilimde bir sıçrama yaşanabilir. Libya’da da olaylar Ankara aleyhine gelişiyor. Hafter güçleri küçük de olsa bazı mevziler kazanıyor. Türkiye’nin desteği ile Mustafa Saraç’a bağlı güçlerin saldırısı bir sonuç vermedi. Dış politika olayları koronanın gölgesinde kalsa da, yakında suyun üzerine çıkacak bir birikim içindeler. Ancak AKP iktidarının uzun yıllardır işleyen sihirli siyasal formülü, dış politika gelişmelerini milliyetçi duyguları yükselterek, muhalefeti felç edip kendine geniş bir siyasi manevra alanı açması, belediye seçimlerinden beri işlerliğini yitirmişti, korona salgını ile bu politika artık çökmüştür.
Öte yandan, ekonomik ve siyasi kriz de korona salgını ile sanki geri plana itilmiş görünüyordu. Ancak bu görünüş yanıltıcıdır. Ekonomik kriz korona salgını ile katlanarak derinleşmektedir. Bu yılın başından beri dışarıya kaçan sermaye 5 milyar doları bulmuştur. Merkez bankası rezervleri de iyice erimiştir. Bu nedenle Merkez Bankası, Amerikan Merkez Bankası’na swap-takas için başvurmuştur. Henüz Washington bir cevap vermemiştir. Ancak FED, Amerikan tahvillerini geri alarak bazı ülkelere dolar vermektedir. Ankara bu konuda da iyi bir konumda değildir. ABD ile yaşanan sorunlardan dolayı Ankara 77 milyarlık tahvili elinden çıkarmış, geriye 2.8 milyar dolarlık tahvil kalmıştır.
Ekonomik kriz korona salgını nedeniyle iyice derinleşirken Ankara krizi kısmen yumuşatmak için gerekli kaynaklara sahip değildir. Açıklanan tedbirler arkası gelmeyen boş vaadler olarak kalıyor. Kaynak yokluğundan iş bağış kampanyasına kadar vardı. Kaynak için iktidara “para bas” önerileri yapılıyor. Ancak Ankara’nın böyle bir şansı görünmüyor. Merkez bankası para basmaya başladığı an, dolar hızla değer kazanır. Büyük borç altındaki ekonominin üzerindeki baskı iyice yükselir. Saray krize çözüm bulmak yerine onu ertelemek ve üç devlet bankasını kurban edecek noktaya kadar sorunu zorlamaya devam etmektedir. Maliye Bakanı Albayrak yine özel bankaların krize yeterince yardımcı olmadığından yakındı.
TÜSİAD başkanı “Bahar beklerken doluya yakalandık” diyor. Önceki yıl uluslararası para piyasalarında geçici bir bollaşma olmuştu. Ancak korona salgını ile dolara talep artınca “gelişmekte olan ülkelerden” para çıkışı hızlanmış; yani dolu yağmaya başlamıştır.
Korona salgını siyasi alandaki gelişmeleri kısmen örtmüştü. Ancak son yaşananlar örtünün çekildiğine işaret ediyor. Soylu’nun istifası son derece dağınık yürüyen “kriz yönetimi”nin sıkıntılarını açığa vurdu. Saray istifayı kabul etmese de, “tek adam” yönetiminin korona günlerinde iyice dökülmekte olduğu artık saklanamaz hale gelmiştir.
Film, dış politikadaki bozgunlar, ekonomik krizde ertelemelerin duvara dayanması, yeni siyasi partilerin kurulması aşamasında korona salgını ile kopmuştu. Ancak siyasi kriz CHP’li belediyelerin yardım kampanyası ile birden yeniden su üstüne çıktı. Her şeyi elinde tutan Saray, iktidarının ne kadar bıçak sırtında durduğunu belediyeleri “devlet içinde devlet” yaratmakla suçladığında açığa vurmuş oldu. Öte yandan salgın yönetimi baştan bir açmazın içinde olduğu için tutarlı yürütülmesi neredeyse imkansızdı. Devletin kasası boştu ve korona tedbirleri hep “ekonominin yürümesi zorunluluğuna” takılıyordu. Arafta duran iktidar hep yarım tedbirlerle bugüne kadar geldi. Ancak İstanbul’da sokağa çıkma yasağı uygulaması kriz yönetiminin iflası oldu. İnsanlar ne yapacağını şaşırdı. İktidar medyası telaşla marketlere gidenleri aşağılayarak, çaresizliğini açığa vurmuş oldu. Üstüne bir de Soylu’nun istifası AKP içinde güç çekişmelerinin tepe yaptığını gösterdi. Aynı gece Saray Sözcüsü İbrahim Kalın’ın “krizin iyi yönetildiğini”, “belediyelerle bir sorun olmadığını” açıklaması, gerçekliği yansıtmaktan uzaktır; ancak yukarılarda sıkışmanın iyice arttığının işareti olmaktan başka bir anlama sahip değildir.
Dünya korona sınavından geçiyor. Çin bu sınavı geçmiş görünüyor. Kıta Avrupa’sı tam bir dağınıklık içinde. İngiltere’de korona kendini ciddiye almayan Başbakanı da çarptı. ABD’de parklara ölüler gömülüyor. Trump “kritik bir kararın eşiğinde olduğunu” açıkladı. Bolsonaro olayı ısrarla ciddiye almadığı için, yetkileri elinden alındı.
Sınav sırası Ankara’ya geldi. “Biz bize yeteriz” parolasıyla hep krizi iyi yönettiği iddiasında olan Ankara, sadece son birkaç gündeki uygulamalarıyla bu sınavdan geçemeyeceğini göstermiş oldu. İnsanlardan gizlenen gerçeklerin üzerindeki örtüleri korona fırtına savurup atıyor. Bakalım ortaya daha bilmediğimiz neler çıkacak!