ÇKP’nin 70 Yıllık İktidarı: Gelecek Mi Zombi Mi? – M. Sinan Mert

Çin Devrimi’ne “köylü devrimi” diyerek burun kıvıranlar da olacaktır. Ancak ÇKP’nin neredeyse benzer tarihlerde kurulmuş TKP’den karşılaştırılamaz ölçekte çok daha görkemli bir tarihsel deneyim ve devrim yaratabilmiş olması, Komintern’in tüm çağrılarını ve dayatmalarını bir kenara bırakarak kendisi için neredeyse bir mezarlık haline getirilen kentlerden kırlara çekilmesi ve köylüleri bir devrimci sınıf olarak örgütlemesi sayesinde mümkün olmuştur. 

1 Ekim, Çin’de devrimin 70. yıl dönümü. Giderek küresel güç savaşlarında ana aktörlerden biri haline gelen Çin Halk Cumhuriyeti, kuruluş yıl dönümünü, cephaneliğini ön plana çıkaran ve ABD başta olmak üzere potansiyel muarızlarına rekabetin her türlüsüne hazır olduğunu ifade eden bir geçit töreniyle kutladı. Geçit töreni, 1989 Nisan-Mayıs aylarında iktidar karşıtı büyük bir kalkışmaya sahne olan Tiananmen Meydanı’nda gerçekleştirildi. Doğu Avrupa ve Rusya’daki komünist parti iktidarları benzer günlerde yıkılmaya başlamışken Çin, Tiananmen’deki büyük eylemleri savuşturmayı becererek komünist parti iktidarını korudu. Peki tarihin en görkemli devrimlerinden birinin gerçekleştiği 1949’un 70 yıl sonrasında komünizmden geriye ne kaldı Çin’de? Çin Komünist Partisi (ÇKP) iktidarı geleceği mi temsil ediyor yoksa sıra dışı bir zombi mi var dünyanın en önemli küresel güçlerinden birisinin başında?

Çin Devrimi’nin yıl dönümleri Türkiye sol kamuoyunda Ekim Devrimi’ninkilerde olduğu kadar güçlü bir coşku yaratmıyor. Soğuk savaş günlerinin ikinci derece gerilimlerinden bir tanesi de Pekin-Moskova gerilimiydi. Mao’nun Sovyet sistemine karşı gösterdiği alerji ve iki ülke arasında sıcak çatışma aşamasına kadar yükselen gerilim Gorbaçov’un tam da Tiananmen eylemleri sırasında gerçekleştirdiği Pekin ziyareti öncesinde 30 yıl boyunca hiçbir Sovyet devlet başkanının Çin’e ayak basmadığı uzun bir kopuşa yol açmıştı. Hiç kuşku yok ki Çin’in ABD ile de yakınlaşmasına yol veren Nixon-Mao görüşmesi ve Çin’in Sovyetler Birliği’ni sosyal emperyalist olarak gören 3 Dünya Teorisi, 1968 sonrasında Dünya Solu’nun içinde çok önemli bir çatlağa yol açtı. Bu çatlağın neoliberal karşı devrimin çok daha etkili bir biçimde ilerleyebilmesini mümkün kıldığı bugünden bakıldığında çok daha iyi anlaşılıyor. Türkiye solunda, Maocu olmayan kesimlerin Çin Devrimi’ne karşı gösterdikleri ilgisizlik bu tarihsel arka plandan beslendi uzunca bir süre.

Ancak bugün bambaşka bir momentte Çin Devrimi’nin ortaya çıkardığı deneyimi çok daha iyi kavramaya çalışmak anlamlı olacaktır.

Çin Devrimi’ne “köylü devrimi” diyerek burun kıvıranlar da olacaktır. Ancak ÇKP’nin neredeyse benzer tarihlerde kurulmuş TKP’den karşılaştırılamaz ölçekte çok daha görkemli bir tarihsel deneyim ve devrim yaratabilmiş olması, Komintern’in tüm çağrılarını ve dayatmalarını bir kenara bırakarak kendisi için neredeyse bir mezarlık haline getirilen kentlerden kırlara çekilmesi ve köylüleri bir devrimci sınıf olarak örgütlemesi sayesinde mümkün olmuştur.  Marx’ın Brumaire’de bahis konusu yaptığı köylülüğün kendi sınıf çıkarları ekseninde bir sınıf olarak örgütlenemeyeceği iddiasının somut değillemesi olarak da okunabilir Çin Devrimi. Çin Devrimi’nin gelişim merhaleleri açısından Rus Devrimi’nden çok daha uzun ve çok daha geniş bir deneyimler yelpazesine sahip olduğu biraz yakından bakıldığında görülecektir.

ÇKP, Moğol-Mançu kökenli Qing Hanedanı’nı yıkan 1911 burjuva devriminin ve milliyetçi bir gençlik hareketi olan 4 Mayıs Hareketi’nin politika sahnesine fırlattığı genç aydın jenerasyonu tarafından yaratılmıştır. “ÇKP’nin sol eğilimli entelektüel çevrelerden on üç temsilciden oluşan Birinci Kongresi Temmuz 1921’de, Şanghay’da toplandı.”(TKP’nin ilk kongresi de 10 Eylül 1921). “Çin’de modern sanayi toplam üretimi ulusal gelirin %3.5’ini hiçbir zaman geçmedi ve sanayi işçileri de toplam iş gücünün %1’inden az olarak kaldı”. Şanghay’ın da bulunduğu Güneydoğu Çin, Batı kapitalizmi ile entegrasyonun en yoğun gerçekleştiği bölgeydi ancak kapitalist ilişkiler Çin’in genelinde bu bölgede izole olmuş haldeydi. Batı kapitalizmi Çin’e 1848 Afyon Savaşları sonrasında silah zoruyla girebilmişti. 2000 yıllık bağımsız bir medeniyet yaratmış Çin toplumu açısından kapitalizm ile girilen bu dayatma ilişki büyük bir şok yaratmıştı.  1848 ile devrimin gerçekleştiği 1949 arası dönem hala “Utanç Yüzyılı” olarak anılır. ÇKP’nin böylesi bir milliyetçi-anti/emperyalist zeminde doğup güçlenmiş olması onun iktidarda kalabilmesinin sırlarından birisidir.

Türkiye’deki İttihat Terakki-CHP çizgisinin muadili Kuomintang ile ÇKP arasındaki Komintern’in de desteklediği ittifak 1927’de sona erdi. O döneme kadar kentler ve işçi sınıfı merkezli bir parti olan ÇKP, sonrasında kırlara çekilmek zorunda kaldı çünkü ittifakın sona ermesi Sovyetler Birliği yerine Batı ülkelerinden destek almaya başlayan Koumintang’ın başta Şanghay olmak üzere komünistleri kitlesel olarak katletmeye başlaması anlamına da geliyordu. (1925 Takrir-i Sükun sonrasında Sovyetler’den görece uzaklaşan Kemalistlerin ilk iş olarak komünist operasyonlarını başlatması). Çin ve Türkiye arasında 1920’lerin ortasından başlayarak ortaya çıkan en önemli ayrışma devletin ülkenin tamamına hâkim olabilmesi açısından ortaya çıkan farklılıktan kaynaklandı. Çin’de imparatorluğun yıkılması sonrasında eyaletler hiçbir zaman merkezin tam olarak hâkimiyetine giremedi, eyaletlerde kendi orduları olan ve fiilen devlet görevini üstlenen savaş beylerinin hâkimiyeti vardı. 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan Japon işgaline kadar, Koumintang savaş beylerinin otoritesine tam olarak son veremedi, bu tablo komünistlerin Çin’in çeşitli bölgelerinde ikili iktidarlar yaratarak ciddi bir yönetme deneyimi elde etmesine yol açtı, kitlelerin rızasının kazanılması zorunluluğu ÇKP’nin “kitlelerden öğrendiğini kitlelere döndürme” olarak formülleştirdiği bir davranış kalıbını üretti. Bu deneyim, ÇKP’yi tarihsel olarak SBKP’den çok daha farklı bir noktaya koyar. Küçük köylülük açısından da merkezi iktidarın etkisizleşmesi ile yerel savaş beyinin sömürüsünün artışı arasında doğrudan ilişki vardı. ÇKP’nin bir yandan Japon emperyalizmine direnirken bir yandan da savaş beylerini dize getirmesi, sonrasında da Koumintang’ı etkisiz hale getirmesi ile merkezi iktidar yeniden güç kazandı, köylülüğün devrime verdiği destekte bu yeniden merkezileştirici aktör rolünün ÇKP tarafından oynanması da belirleyici oldu.

Çok uzattım ve ilk paragrafın sonundaki soruyu cevaplamaya yaklaşamadım. Burada keselim, haftaya devam edelim.

Yazarın Diğer Yazıları