Stratejik Zorlanmalar – Mehmet Yılmazer

AKP iktidarı bu iki ana stratejide yön değiştirmeye zorlanıyor. Bu stratejilerde değişim mümkün mü? Bir değişim olursa sonuçları ne olur?

AKP iktidarı iki temel stratejisinde değişime zorlanıyor. Birisi, iç politikayı özellikle 2015 sonrası sürekli gerilime dayandırmasıdır. Bu konuda iç siyasal gerilimi Gülen cemaati ve Kürt sorunu üzerinden sürekli canlı tutması denklemin bir yanıdır; ancak en az bu kadar önemli olan dış politikadaki efelenmeleri de sürekli iç politikaya taşıyarak gerilim zeminini genişletmesidir. Bu stratejinin bir doyum noktasına geldiğini son seçimler açıkça göstermiştir. “Beka sorunu” itibar yitirmiştir.

İkinci stratejik alan doğrudan dış politika dengelerindeki gelinen noktadır. Bu konunun iki yanı vardır. İç politikaya sürekli taşınan bölge gerilimleri artık yeterince biliniyor; ancak gerçek bir stratejik sorun haline gelen dış politika konusu ise S-400’lerdir. Konu bir savunma sistemi alınmasından öteye Türkiye’nin stratejik duruşunun yeniden belirlenmesi noktasına doğru hızla yol alıyor. Hangi yaptırımlar gelecek? Patriot alımını da opsiyon içinde tutmak tartışmaları arasında olayın geniş stratejik kapsamı gürültüye gidiyor.

AKP iktidarı bu iki ana stratejide yön değiştirmeye zorlanıyor. Bu stratejilerde değişim mümkün mü? Bir değişim olursa sonuçları ne olur? Bu sorular aslında epeydir siyasetin gündemindedir. Fakat artık gündemde olmaktan öteye pratik adımların atılmasının kaçınılmaz hale geldiği bir zaman dilimine girilmiştir.

Dış politika dengelerini bir başka yazıya bırakarak ilk stratejik sorundan başlayalım. Sorulması gereken soru: İç politikada sürüp gelen gerilim stratejisinde bir değişim işareti var mıdır? Genel hatlarıyla bir değişim ihtimali görünmüyor. S-400’lerin iç politika konusu yapılacağı çok açıktır. Onun yanında Doğu Akdeniz’deki gerilim, Irak’taki “pençe harekatı” ve “Fırat’ın doğusu”na yapılan askeri yığınak işlerin eskisi gibi gideceğinin işaretleri sayılabilir.

Ancak iç politikadaki gerilim stratejisinin devam ettirilmesinde önceki yıllardan çok önemli bir fark vardır, o da derinleşen ekonomik krizdir. Ekonomik krizi gerilimle örtebilmek Saray’ın elbette tercihi olacaktır. Ancak mevcut koşullarda bu ne ölçüde mümkündür? Bunu yaşayıp göreceğiz.

Mevcut duruma baktığımızda ekonomik çöküşü gerilim politikasıyla örtebilmek neredeyse imkansızdır. Bunun için Saray en önemli tedbirini aldı. Merkez Bankası başkanını değiştirdi.  Erdoğan, gerekçesini de “faizi indir dedik indirmedi” biçiminde açıkladı. Geçen yaz benzer bir açıklamayı Londra’da finans kurumları önünde yaptığında dolar uçuşa geçmişti. Şimdi uçuşa geçmediyse bunun temel nedeni uluslararası sermayenin “Erdoğan ekonomisi”ne karşı kuşatmayı daha kapsamlı olarak yapmaya hazırlanmasındandır.

Saray üstünde yükseldiği ve kendi teminatı olarak gördüğü inşaat ve ranta dayalı “Anadolu sermayesini” her ne pahasına koruma ve büyütme yolunda gideceğini Merkez Bankası’na bir anlamda el koyarak gösterdi. Gerilim politikasıyla muhalefetin güçlenmesini engelleme, kendi gücünü sağlamlaştırma ve ekonomik olarak sermayenin kendi lehine el değiştirmesine devam etmek için Saray her şeyi göze almış görünüyor.

Ekonomik kriz ve başkanlık sisteminin patinaj yapması iç politikadaki stratejiyi değişime zorlarken Saray devamından yanadır. Saray’ın bu inadı iki önemli siyasal gelişmeye sebep oldu. Muhalefetin koordinasyonunu zorunlu hale getirdi. Öte yandan kendi içinden yeni doğuşları zorluyor. Erdoğan “ümmeti parçalamaktan” söz etse de bu tür suçlamaların artık bir hükmü yoktur.

Babacan’ın misyonundan dolayı parti girişimi önemlidir. İçeride ekonomik krizin derinleşmesi Babacan’ın parti girişimi için bir zemin oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu girişim AKP’nin “İstanbul sermaye”sinden kopmasının da işaretidir. Uzun yıllardır var olan gerilim artık bir kopma noktasına gelmiştir. Bunu şimdilik Babacan’ın parti girişimi temsil ediyor. Son olarak, Babacan’ın uluslararası sermaye katında Kemal Derviş programını uyguladığı için bir yeri vardır.

Sonuç olarak, Saray gelişmeleri öylesine zorlamıştır ki bir strateji değişimi kendisinin tasfiyesi sonucunu doğuracağı için gideceği tek bir yol kalmıştır. Bu yol onu finans kapitalle boy ölçüşmeye zorluyor. Bu hesaplaşma kaçınılmaz bir şekilde hem AKP hem de “Anadolu sermayesi” içinde kopmalara neden olacaktır.

Bu yaşananlar aynı zamanda çok önemli bir bunalımın askeri darbesiz nasıl yaşanacağının da tarihsel bir örneği olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları