Görünenler Ve Gerçekler – Mehmet Yılmazer
“Her şeyin çok güzel olmasının” nasıl zorlu görevlerin üstesinden gelinmesiyle mümkün olacağını görmek zor değildir. Sarayın inkar edip görünmez hale getirmek istediği sorunları öne çıkartmak ve çözümü için yetenek ve güç ortaya koyabilmek mücadelenin siyasal seviyesinin çıtasını birdenbire yükseltmiştir.
23 Haziran seçimleriyle yeni bir döneme girildiği yeterince açıktır. Ancak iktidarın ilk tepkileri eskinin devamından öteye işaretler vermiyor. Erdoğan bir konuşmasında “hala Kürt sorunu olduğunu söylemek bana hakarettir” dedi. Demek ki Kürt sorunu, nasıl olduysa bir biçimde çözümlenmiştir. İktidar bu konuda ne ölçüde tutarsız, pragmatik ve çıkarcı olduğunu seçimlere bir gün kala yaptığı İmralı manevrasıyla göstermiştir. Saray için artık her şey iktidarını sürdürebilmek için bir araçtır. Sorunun niteliği, derinliği önemli değildir, iktidarın devamı için bir araç olup olamayacağı önemlidir.
Benzer bir inkar, ekonomik kriz konusunda da yaşanmaktadır. Damat ekonominin iyi gittiğini açıklayarak inkara devam ederken Saray, bir gece operasyonu ile Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alarak aslında işlerin hiç de iyi gitmediğini itiraf etmiş oldu. Bu çok önemli operasyonun anlamını yazının sonuna bırakarak, Saray’ın krizi inkardaki inadının hangi noktalara vardığını göstermesine değinmekle yetinelim.
Saray derinleşen siyasal krizi de örtmek için büyük çabalar gösteriyor. Bülent Arınç gibi danışmanların yardımıyla ve vekil toplantılarındaki “panik görüntüsü vermeyin” öğütleriyle ve “boş çuval gibi yıkılacaklar” ajitasyonlarıyla Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasal bunalımını görünmez hale getirmeye çalışıyor. Saray’ın en önemli siyasal hedefi “başkanlık sistemi” son seçimlerle tartışılır hale gelmiştir. Tutmadığı, her yanından döküldüğü gittikçe iyice ortaya çıkan bu sistemin devamında inat etmek siyasal bunalımı her geçen gün derinleştirecektir.
İflas eden ve çökme noktasına gelen dış politika ve S-400 krizini, Osaka’da Trump’ın sözlerini kendine göre yorumlayarak Erdoğan, atlatıldığı algısını yaratmayı kısmen başarsa da, fırtına birikmeye devam ediyor. Büyük ve çok ciddi bir krizi Trump’ın bir esprisi ardına gizlemek mümkün değildir.
Sarayın gerçekleri perdeleme çabalarının ardına geçildiğinde dehşetli gerçeklerle göz göze gelinir. En önemlisi yaşanan siyasal kırılmalar ve yeniden şekillenmekte olan siyasal güç tablosudur. On yedi yıllık AKP iktidarının kurmaya çalıştığı güç tablosu köklü bir değişimin eşiğindedir.
Siyasal güç tablosu yeniden şekillenecektir. Bu kaçınılmaz gidiş önemli tepkileri ve dirençleri harekete geçirecektir. AKP inişe geçmiştir. İçindeki tartışma ve gerilimler artıyor. Yeni partilerin gündemde olduğu görülüyor. Bunu tetikleyen nedenler bellidir. Birisine özel vurgu yapmak gerekiyor. Başkanlık sistemi iktidarda olan bir siyasi parti olarak AKP’nin önemini çok geriletmiştir. Başkan ve memurları öndedir. Parlementer dönemin bütün siyasi rolleri gölgelenmiştir. Bu durum AKP içinde yükselen bir gerilim yaratıyor. AKP başkanlık sistemi tercihi ile kendini dumura uğratmıştır. Daha bir yıl olmadan bunun sancıları ortaya çıkmış, başkanlık sisteminin elden geçirilmesinden söz edilmektedir. Beştepe dışında her şeyi gölgeleyen bir sistemin yürümesi mümkün değildir.
AKP içindeki kaynamalarla ilgili pek çok yorum yapılıyor. Spekülasyona kaçmadan kaynamaların bileşenlerine değinmekle yetinelim. Bir bileşen ekonomi temellidir. Erdoğan’ın büyük rüyası “sermayenin el değiştirmesini” sonuna kadar zorlarken ekonominin gerçek egemenlerinin varlığını riske atması büyük bir gerilim yaratmaktadır. Bu gerilimin çözümünü üstlenmeye Ali Babacan ve Mehmet Şimşek aday görünüyor. Öte yandan başkanlık sisteminin kendisi Saray dışında her şeyi gölgelediği için AKP ve vekilleri bir biçimde parlementer sistemin gerekli olduğunu kavradıkları için bu yönde tepkiler ortaya koymaktadırlar. Bunların ilginç temsilcisi ise Bülent Arınç’tır. Kaynamaların siyasi bileşeninin temelinde doğrudan başkanlık sistemi yatmaktadır. Garip görünse de AKP kendi kutsallaştırdığı liderini sorgulama noktasına gelmiştir.
AKP içindeki gerilimlerin kaynaklarının çok derin ve önemli olduğu ortadayken bir boş çuval gibi yıkılacaklarını söylemenin kof bir ajitasyondan öteye bir anlamı yoktur.
Siyasal güç tablosundaki değişimin “muhalefet” yönüne baktığımızda “her şeyin çok güzel olmasının” nasıl zorlu görevlerin üstesinden gelinmesiyle mümkün olacağını görmek zor değildir. Sarayın inkar edip görünmez hale getirmek istediği sorunları öne çıkartmak ve çözümü için yetenek ve güç ortaya koyabilmek mücadelenin siyasal seviyesinin çıtasını birdenbire yükseltmiştir. Bu nedenle siyasi kırılmalarla sadece Cumhur İttifakı değil aynı zamanda muhalif güçler de yüz yüzedir. İstanbul seçimlerinin önemli bir farkla kazanılması bir moral üstünlük yaratsa da, bundan daha önemlisi görevlerin seviyesini çok yükseltmesidir.
Ertelediğimiz soruna dönersek. Erdoğan’ın Merkez Bankası’na bir anlamda el koyması ekonomik krizden çıkışta “intihar” tercihini yapmasıyla eş anlamlıdır. Büyük fırtınalarla yüz yüze olmak usta ve çevik davranışları gerektiriyor.