Gerçeklik Küpü: Sömürünün İfşası
Mücadelemiz boyunca nice Antakyalıların, Adanalıların, nice Urfalı, Diyarbakırlının, nice kebap-kokoreç hastalarının hayvan özgürlüğü düşüncesini benimseyip vegan olduğunu gördük. İşte bu da hayvan özgürlüğü düşüncesinin marifetidir.
İki gün önce (16 Haziran’da) Kadıköy’deki Adalar İskelesi önünde; adalarda ve Türkiye’nin diğer yerlerinde, faytonlara sürülen ve ağır sömürü altında yaşayan atların faytonlardan kurtarılması/özgürleşmesi için ‘cube of truth (gerçeklik küpü)’ denilen eylemi gerçekleştirdik. Eylemi, Hayvanlarla Dayanışma İnisiyatifi olarak, Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu, Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi, İstanbul Vegan İnisiyatifi kurumlarıyla birlikte organize ettik ve sonuçlandırdık.
Gerçeklik küpü eylem tarzı olarak; beyaz maskeli, siyah giysili insanların “anonim” bir şekilde yalın gerçekleri, halka açık alanda, çeşitli elektronik araçlarla ifşa etmesi suretiyle gerçekleşiyor. Özellikle hayvan özgürlüğü mücadelesinde sıkça kullanılan bir eylem tarzı gerçeklik küpü. Böyle bir eylem tarzının geliştirilmesinin sebebi esasında hayvan sömürüsünün hayatın herhangi bir anında olabildiğince az fark edilebilir olmasından kaynaklanıyor. Hayvanların doğum anından bizim karşımıza çıkana dek geçen sürede neler olup bittiği, bize o hayvanı “ürün” haline getirip önümüze koyan kişinin/kurumun/sistemin marifetiyle doğru orantılı olarak çeşitli mekanizmalarla gizleniyor ve çarpıtılıyor. İki örnek vermek gerekirse; birincisi bir ineğin karşımıza antrikot olarak çıkana dek geçen süreçte neler olup bittiğini hangi reklam, hangi etiket, hangi kampanya anlatıyor? Doğru cevap: Hiçbiri. Biz bunu ancak mezbahalara gizlice girip gizli video kaydı yapan insanların paylaşımlarından biliyoruz. Bu noktada şöyle tarihi bir söz vardır: “Eğer mezbahaların duvarı camdan olsaydı herkes vegan olurdu”. İkinci örneği ise bu haberde bahsi geçen atlarla ilgili verebiliriz. Adalar’a gezmek için gittiğinizde karşınıza mutlaka atlı faytonlar çıkar. Bu, hayvanın sizin karşınıza çıkış halidir. Fakat o ana gelene kadar neler yaşandığını faytoncu abiden herhangi bir şekilde öğrenemezsiniz. Biz size söyleyelim: Atların doğal yaşam süreleri 20 yıl civarındadır. Fakat atlar ne hikmettir ki Adalar’a getirildiğinde ortalama 2 yıl içinde aniden ölüverirler. Allah’ın hikmeti deyip geçmek ya körlüktür ya da kör taklidi… Atlar adaya ayak bastığı andan itibaren yazın kavurucu sıcağı altında asfalt yollarda saatlerce çalıştırılıp kölece sömürülüyor, işkenceye maruz bırakılıyorlar. Derme çatma barınaklarda yaşıyorlar ve durakladıkları her an sırtlarında bir kamçı şaklıyor. Her yıl Adalar’da ortalama 400 at, fayton faaliyeti yüzünden öldürülüyor. İnsanların eğlencesi için…
Bir atın sözde sahibinin, atın ölmesini istemeyeceğine yürekten inanıyoruz. Ona herhangi bir zarar gelmesini katiyen istemez elbette. İyiliğinden mi istemiyor? Tabi ki hayır. Hangi sahip, kölesinin ölmesini ister ki? Nitekim 1 Ocak 2019 Büyükada yangınında o derme çatma barakalarda yaşayan (yerel kaynaklara göre) 13 at yaşamını yitirdiğinde Faytoncular Dernek Başkanı “Acımız da zararımız da büyük.” demişti.
Atlı faytonlara binen insanlar bütün bu süreçlerin pek de farkında sayılmaz. Aksine atlar insanların karşısına çıktığında, süslü püslü takılarla bezenmiş haliyle görünür ve sanki hep böyleymiş gibidir. İşte bu fayton sahiplerinin ve turizm şirket ve endüstrisinin marifetidir.
Bizler de Hayvanlarla Dayanışma İnisiyatifi olarak, diğer hayvan özgürlükçüsü kurumlarla bir araya gelip atların ve diğer bütün hayvanların sömürü altındaki bu görünmez hallerini ifşa etmeye çalıştık. Küresel çapta, büyük kapitalist tekel şirketlerce fonlanan kültür endüstrisine karşı, yüzyıllardır süregelen gelenek-göreneklere karşı; insanlara; hayvanların da bizim gibi acıya, sevgiye vs. duyarlı canlılar olduğunu, onları sömürmemizin/kullanmamızın yanlış olduğunu, bunun bir insan emeği sömürüsünden pek de farkı olmadığını hatta daha beter bir şey olduğunu anlattık. Onlara hayvanların, insan tahakkümünden özgürleşmesi gerektiği fikrini anlattık. Mücadelemiz boyunca nice Antakyalıların, Adanalıların, nice Urfalı, Diyarbakırlının, nice kebap-kokoreç hastalarının hayvan özgürlüğü düşüncesini benimseyip vegan olduğunu gördük. İşte bu da hayvan özgürlüğü düşüncesinin marifetidir.
Gelelim en başta bahsi geçen eyleme. Eylemde bir ekip, insanlara sömürülen atların vaziyetini gerçek görüntülerle gösterirken, bir ekip de görüntüleri izleyen insanlarla konuştu ve onlara hayvanların durumunu anlattı. Böylece etkili bir iletişim ve etkileşim yakaladık. Yaz boyunca İstanbul’un çeşitli yerlerinde yine gerçeklik küpü eylemini tekrarlamayı düşünüyoruz ve yazın sonunda Adalar’a kitlesel gidip atlı faytonların kaldırılması için eylem yapmayı düşünüyoruz. Farkındayız ki bu süreçlerde kalabalık olmamız çok önemli. Hayvanları önemseyen ve onların yaşam hakkını tanıyan insanların vegan olmasını ve hayvan özgürlüğü mücadelesine katılmalarını isteriz. Omuzlarını omuzlarımızda hissetmek isteriz. Yine farkındayız ki gerçek yaşamda değebildiğimiz insanlar bir iken sanalda yüz oluyor, bin oluyor. Bu yüzden gerçekleştirdiğimiz her eylemde her etkinlikte gazetecileri, habercileri ve bizi sosyal medyada görünür kılacak herkese ihtiyacımız var. Buradan da böyle bir çağrımız olsun.
Son olarak bitirirken şunları söylemek isterim: “Hayvanlar söz konusu olduğunda bütün insanlar Nazi’dir” diye tarihi bir söz vardır. Biz insanların hayvanlara uyguladığı işkence, katliam; Nazi toplama kamplarının binlerce katı kadar. Bizlerin, faşizme ve kapitalizme karşı mücadele verenler olarak, ezilenler olarak, gücümüzün yettiğine karşı tahakküm geliştirip başka bir sömürü yaratmamız çelişkilidir. Bunun kavranması ve pratiğe koyulması gerek. Bütün anti-faşist cepheyi buradan vegan olmaya ve hayvan özgürlüğünü savunmaya çağırıyoruz. Her ne kadar gelenekleri terk etmek, yaşam kültürünü değiştirmek zor olsa da bu, bir insanın hayatta yapacağı en doğru şeylerden biri olacaktır.
Hayvanlarla Dayanışma İnisiyatifi – HAYDİ