Yeni Bir Dönem – Mehmet Yılmazer
Akla gelen en önemli soru, şimdiden sonra ne olacak? 7 Haziran seçimleri sonrası bir sürecin tekrarı ne ölçüde mümkündür?
Kesin sonuçlar henüz belli olmadı, ancak bazı kesinleşen sonuçlar üzerine değerlendirme yapmak mümkün.
Cumhur ittifakının “beka sorunu”nu sürekli vurgulaması tutmamış görünüyor. Bu oldukça önemlidir. Her sorundan kendisini sıyırmasını bilen Saray’ın bu kez işi daha zorlaşacak. Beka sorununun tutmamasının en önemli etkeni elbette ekonomik krizdir. Krizi bile kendi üstünden atmayı kısmen başarmış olan Cumhur İttifakı’nın artık ikna gücü zayıflayacak. Üstelik artık ertelemeler bitti, krizin gerçek yüzü en çıplak hali ile ortaya çıkacak. Her şeyi örten ‘beka sorunu’, kriz tarafından arka plana itilmiştir.
Yine Saray seçimler sırasında her gün tehditler savurdu. Tehdidin kapsamadığı kimse neredeyse kalmadı. Seçimden bir gece önce HDP’ye “İstanbul’da büyük operasyon” adı altında en son tehditler yapıldı. Kılıçdaroğlu, Akşener bile tehdit alanına girdi. Kürt illeri yeniden kayyumla tehdit edildi. Bütün bunlar iktidarın istediği sonuçları yaratmadı.
Seçim sürecinin bir diğer özelliği büyük yalanlar ve mutlak medya hakimiyetidir. Medya üzerinde bu muazzam egemenliğin yarattığı etkinin bir sınırı olduğu görüldü. Aslında bu konuda AKP kendi tarihinde çok önemli bir deneye sahiptir. 2002 Genel Seçimleri’nde hem yeni kurulmuş bir parti olarak hem de “ana akım” medya tarafından desteklenmediği halde önemli başarı elde etmişti. İktidardan olma tehlikesi böyle deneyleri unutturuyor. Bu seçimler herhalde medyanın hiç olmadık ölçüde karikatürleştiği bir seçimdi. Ancak bu konuda da iktidar bir sınıra dayanmıştır.
Seçimlerde hile artık seçimlerin doğal parçası haline geldi. Ancak bu kez Anadolu Ajansı’nın ikide bir veri akışını durdurması ayyuka çıktı. Diğer hileleri uzun uzun anlatmaya gerek yok, fakat veri akışını durdurmak, sonuçları değiştirmek için ara taktik hesapların yapıldığı zaman aralıkları oldu. Tüm milletin gözü önünde yapıldığı için rezillik saklanamaz hale geldi. Mevcut sonuçların ne kadarının hilelerle elde edildiğinin anlaşılması bugünün koşullarında neredeyse imkansızdır. Ancak Cumhur İttifakı istediği sonucu alamamıştır.
Seçimlerin gerçek sonuçlarına gelince, ilki Kürt illerinde HDP’nin aldığı sonuçlardır. Kentlerin yakılıp yıkılmasına, bitmek bilmeyen operasyonlara, sandık kaydırmalarına rağmen kayyumlar yerinden edilmiştir. Bu, Saray’ın canını en çok sıkacak sonuçtur. 7 Haziran seçimlerinden sonra Saray’ın Kürt halkına karşı açtığı “çöktürme” savaşının sonuçları en açık biçimde 31 Mart’ta görülmüştür. Kürt halkı yıllardır gösterdiği destansı direnişi tekrarlamış, Cumhur İttifakı’na cevabını vermiştir. Saray şimdi kara kara düşünüyordur: “Bu direniş nasıl ezilip yok edilebilir? Yapmadık ne kaldı?” Pek çok konuda sınıra dayanan Saray bu konuda da üstelik çok riskli bir noktaya gelmiştir.
Seçimin bir diğer sonucu faşizmin inşasına vurulan bir darbedir. Henüz bu darbe çok cılızdır. Cumhur İttifakı hala iktidardadır, Saray büyük bir gücü elinde tutmaya devam etmektedir. Cumhur İttifakı’nın aldığı yarayı kapatmak için önünde zamanı vardır. Ancak bu kadar gücü elinde toplamasına rağmen mutlak iktidarı bir aşınma süreciyle birlikte gidiyor.
En önemli sonuç Saray ve düzen büyük bir zulümle yok etmeye çalıştığı 7 Haziran hayaletiyle yeniden karşı karşıya gelmiştir. Bu sadece Kürt Özgürlük Hareketi’nin yenilemeyeceğinin bir kez daha kanıtlanması anlamında değildir. HDP’nin “Türkiyelileşme” stratejisinin 7 Haziran’daki ilk sonuçları düzenin bütün öfkesini ayağa kaldırmıştı. Ardından gelen Kürt halkının yıllardır örülen şovenizm duvarlarını çatlatarak Türk halkıyla siyasal ittifaklar kurma adımının korkunç bir zulümle yok edilme adımının da belli bir ölçüde boşa çıkarılması anlamında seçimlerin sonucu önemlidir. HDP’nin seçim taktiği Saray’ın sürekli ayakta tuttuğu “teröristlerle yan yana” olma propagandasının etkisini zayıflatmıştır. Bu sözde politik silah o kadar abartılı kullanılmıştır ki, inandırıcılığını kaybetmeye başlamıştır. 7 Haziran’da başlayan süreç, ardından gelen provokasyon ve yıkım adımlarıyla yok edilmeye çalışılmış, ancak bunun Saray’ın istediği sonuçları yaratmadığı görülmüştür. Bütün bu sonuçları çıkartırken AKP’nin belli ölçüde zayıfladığını ama MHP’nin güçlendiğini unutmamak gerekir. Saray’ın “masayı devirmekle” başlattığı dönemin gittikçe daha fazla esiri olmaya başladığı, koalisyonlardan kurtulmak isterken tam tersine onun mahkumu haline geldiği de önemli bir sonuçtur.
Akla gelen en önemli soru, şimdiden sonra ne olacak? 7 Haziran seçimleri sonrası bir sürecin tekrarı ne ölçüde mümkündür?
Düzenin bu seçim sonuçlarını boşa çıkartmak için elinden geleni yapacağı yeterince açıktır. Ancak 7 Haziran sonrası yaşananlar hafızalarda çok tazedir. O günlerden önemli dersler çıkartılmış olmalıdır.
İçine girilen dönem öncekilerden iki temelde ayrılmaktadır. İlki, yaşanan ve derinleşecek olan ekonomik krizdir. AKP iktidarı yakın zamana kadar belli ölçüde ekonomiyi yürüttü, ancak artık bol para denizi bitti. Devrimci güçler bu özelliği yaratıcı taktiklerle ustaca değerlendirmeyi başarmalıdır. Bu aynı zamanda uzun süredir örtülü kalan sınıf mücadelesi gerçekliğinin suyun yüzüne çıkmasını sağlayabilir.
Diğer özellik uluslararası durumdan gelmektedir. Bugüne kadar AKP iktidarına belli bir hareket sahası kazandıran bölgedeki güçler dengesi artık değişmektedir. Sürekli iç politikaya aktarılan bölge sorunlarında Ankara artık önceki yıllardaki avantajına sahip değildir. Konu artık “ey” diye efelenmelerden çok daha kritik güç dengeleri hesaplarına gelip dayanmıştır. Bu konuların iç politikaya taşınması eskisi gibi olay olmayacaktır.
Kürt Özgürlük Hareketi ve devrimci güçler son beş yılın çok önemli dersleriyle yeni dönemi karşılamak göreviyle yüz yüzeler. Eskinin basitçe tekrarı iktidar açısından mümkün değildir, ancak bu olasılığı tümüyle kapatmanın yolu halkların ittifakının sağlamlaşmasından geçiyor.