Faşizmle İnatlaşmak Hürriyetin Anahtarıdır – M. Sinan Mert

İktidarın hegemonyası erirken, tüm beklentisini iyi örgütlenmiş zor aygıtına ve yargıya yüklerken muhalefetin de içi boş jestler ortaya koymaktan başka bir adım atamaması alt sınıflardaki arayış halini arttırıyor.

Türkiye toplumu HDP’nin kendisine sunduğu, faşizme bir tokat vurma olanağından yararlanabilecek mi?

Türlü milliyetçi, ırkçı ve nasyonal sosyalist mahfil tarafından ısrarla “AKP ile anlaşıp faşizme yol vereceği” iddialarıyla karalanmak istenen HDP, kendisini suçlayan bu çevreler teker teker AKP’nin uydusu haline gelirken tonlarca bedel ödemekle kalmayıp 31 Mart seçimlerini niteliksel olarak dönüştüren bir hamle yapmayı başardı. HDP’nin normal şartlarda büyük bir iddiasızlık ve iradesizlik olarak okunabilecek seçim taktiği, kimin seçileceğinin değil de kimin seçilmeyeceğinin çok daha kritik olduğu bir dönemin ihtiyaçları ile buluşunca Türkiye toplumunun ayaklarına serilmiş yeni bir olanak yarattı. Faşizm koşullarında Saray rejiminin özgüvenini sarsacak herhangi bir sonuç, “devrim” anlamına gelmeyecek hiç kuşku yok ki ancak yeni olanaklar ve direniş cephesinde moral ve özgüven artışı yaratacak.

Sadece Ankara’nın düşmesi durumunda bile bunun çok büyük bir toz bulutuna yol açacağı görünüyor. AKP, 2002 yılından bu yana iktidarını sürekli olarak genişletti, her dönemde belli ittifak güçlerine yaslansa da son kertede iktidar üzerindeki denetimini sürekli arttırdı. Bugün Büyükşehirlerde yaşanacak yenilgi ya da yenilgiler, sürekli büyüme döneminin sonu anlamına gelecektir. Böylesi bir durumun Cumhur İttifakı adı verilen faşist oluşum tarafından sükûnetle karşılanacağını ummak en büyük hayalperestlik olacaktır. Saray rejimi, kaybettiği seçimler sonrasında seçim meşruiyetinden geriye kalan son kırıntıları da ortadan kaldıracak adımlar atacaktır. Faşizmin üzerindeki seçim meşruiyet perdesi böylece en kör göze batacak kadar aleni bir biçimde ortadan kalkabilir. Faşizmle mücadele sürecinde seçimlerden beklenebilecek en ileri sonuç da zaten budur. Seçimlerin kendilerini geçersizleştirecek sonuçlar ortaya çıkarması, seçimlerin sağladığı meşruiyet şalının ortadan kalkması toplumun faşizmle mücadelesini ivmelendirecek sonuçlar yaratacaktır. “Ne yaparsak yapalım o kazanıyor” duygusu yerine bariz bir haksızlığa uğramışlık hissinin yaygınlaşması anti faşist mücadeleye yeni bir seviye kazandıracak ortamı hazırlayabilir.

Seçimlerin boykot edilmesi fikri tartışılması meşru bir fikir idi, ancak bu moment geçmişte kaldı, bugün gelinen noktada boykotu makul bir seçenek olarak konuşmanın hiçbir anlaşılır tarafı kalmamıştır. Boykot örgütlü bir biçimde girişilmesi gereken bir eylemdir, manasız orta sınıf horozlanmaları ile boykot tavrında ısrar etmek Don Kişotluk bile değil Sanço Pança’lık olur ancak.

Erdoğan-Bahçeli-Soylu üçlemesinin terörist çemberini sürekli genişletmesi bu seçimlerin en önemli ve en olumlu sonuçlarından birisi olmaya adaydır. Terörist kavramı gereğinden fazla ve yaygın bir biçimde kullanılarak devlet açısından işlevsizleşen bir hal alma riski ile karşı karşıyadır. Bir Saadet Partilinin kendisini “Ben PKK’li değilim” diye savunması ve bu yüzden gözaltına alınarak bir geceyi nezarette geçirmesi “Zulmün Artsın ki Tez Zeval Bulasın” sözünü anımsatıyor. Türkiye toplumunun törörö hezeyanından bir seçimle kurtulması mümkün olmasa da kavramın içeriğinin bu derece boşaltılmasının önemli sonuçları olacaktır.

Seçim sonuçlarında olası yansımaları ile karşılaşacağımız ekonomik krizin daha yolu yarılamadığının ve uzun bir vadeye yayılma olasılığının yüksek olduğunun altı bir kez daha çizilmelidir. Özellikle işsizlik ve pahalılık konusunda ezilenlerin ve tüm alt/orta sınıfların öfkesinin sesi olabilmenin önemi artacak. Özellikle işsizlik sigortasından tüm işsizlerin yararlandırılması önümüzdeki dönemin önemli taleplerinden birisi olarak ön plana çıkacak. Genel olarak sosyalist kamuoyunda bu tarz taleplerin kitlelerle buluşmasının mümkün olamayacağına dair gizli bir umutsuzluk söz konusu. Oysa sadece geçtiğimiz haftalarda Maltepe’de gerçekleştirilen EYT mitingi bile bu umutsuzluğun yersiz olduğunu gösteriyor. Ezilenler bugün aslında yeni talepler, yeni öneriler duymaya son derece açık durumdalar. İktidarın hegemonyası erirken, tüm beklentisini iyi örgütlenmiş zor aygıtına ve yargıya yüklerken muhalefetin de içi boş jestler ortaya koymaktan başka bir adım atamaması alt sınıflardaki arayış halini arttırıyor. EYT’lilerin örgütlenmesi, hakkını alamayan işçilerin kendi canlarını ortaya koyarak sorunları çözme çabaları aslında bu arayışın farklı biçimleridir. Seçimlerde hükümetin kan kaybını güçlü bir biçimde ortaya çıkarabilecek sonuçlar bu arayış halini çok daha belirgin hale getirecektir.  

Seçimler sonrasında, beğenilmeyen sonuçları kadük hale getirecek yaygın bir kayyumlaşma ile karşılaşıldığında toplumun en geniş kesimleri, “terörist” çemberine sokulan milyonlar bu irade gaspına hamaset dışında ciddi bir yanıt üretebilecekler mi? Devrimciler bu sürecin göğüslenmesinde üzerlerine düşen öncü rolü oynayabilecek mi? Faşizmin kısa vadedeki geleceği bu soruya verebileceğimiz yanıtlara bağlı olacaktır.

Bundan 22 sene önce yine bir Mart ayında kaybettiğimiz Ekrem Demirci yoldaşı hasretle anıyorum. Keşke bu hızlanan tarihi onunla omuz omuza yaşama şansımız olabilseydi…

Yazarın Diğer Yazıları