Değişim Sancıları – Mehmet Yılmazer
Türkiye’nin 2019 falında iyi şeyler görünmüyor. Üç önemli sorun, çözümlenmek bir kenara toplumu anaforlara sürükleyecek ölçüde birikmeye devam ediyor.
2018 biterken Trump Suriye’den çekilme kararıyla bir sürpriz yaptı. Bu kararın nasıl uygulanacağı büyük bir merak konusu. Şimdiden geri çekilmenin “yavaşlatıldığı” haberleri duyulmaya başlandı. Bu çekilmenin bölgede önemli denge değişimleri yaratacağı çok açıktır. Henüz her şey yeni ve belirsiz, ancak bugünden Suriye savaşının kazanan ve kaybedenleri ana hatlarıyla ortaya çıkıyor.
Trump’ın çekilmesi sadece Bölge ve Suriye’nin iç dengeleri için anlam taşımıyor, aynı zamanda dünya dengelerindeki değişimin ipuçlarını veriyor. Beyaz Saray yıllardır dikkatini bölgeden Uzak Doğu’ya, Pasifik bölgesine çevirmek için fırsat kolluyor ve hazırlıklar yapıyordu. Suriye’den çekilme kararı bu sürecin hızlanacağına dair en önemli işarettir. Çin’le başlayan gümrük savaşları aslında bu yönde bir değişimin başladığını gösteriyordu.
ABD için böyle bir yöneliş çok önemli bir stratejik değişimin, daha doğrusu oğul Bush döneminden beri gündemde olan bu hedefin artık uygulama aşamasına geldiğini gösteriyor. Ancak en yüzeysel bakışla bile Beyaz Saray’ın bu çok önemli stratejik yönelişe oldukça hazırlıksız, kaba saba girdiğini gösteriyor. Dünya güç dengelerinde önemli gelişmelere yol açabilecek bu yönelişe böylesine kabaca yöneliş ABD’nin kurmay heyetinin oldukça dağınık ve yetersiz olduğunun kanıtıdır.
Öte yandan, Trump politikaları çok önemli dönemsel bir değişime işaret ediyor. Soğuk Savaş günlerinde egemen olan “ideolojik dünya” gerçekliği, siyasal davranışları tümüyle etkiliyordu. “İdeolojilerin ölümü”nden beri geriye sadece bayağı çıkar çatışmaları, entrikalar kaldı. Dün ideolojilerle desteklenen davranışlar bugün tüm kabalığıyla ortadadır. Trump böyle bir dönemin yarattığı kişilik ve aynı zamanda uygulayıcıdır. Ortadoğu’daki ilişkilerine ve sözde Batılı dostlarına en kaba ifadelerle bu gerçekliği hemen her gün hatırlatıyor. Hırçın, bilinmezliklerle yüklü, yeni güç savaşlarının içine artık girilmiştir.
Böyle bir dünyanın oldukça önemli bir noktasında bulunan Türkiye, gerilimlerden doğrudan etkileniyor. Ancak dünya gibi Türkiye de belirsizlik ve gerilimlerle yüklüdür. Bu nedenle dünyadaki değişimler Türkiye’yi fazlasıyla etkileyecektir.
Türkiye’nin 2019 falında iyi şeyler görünmüyor. Üç önemli sorun, çözümlenmek bir kenara toplumu anaforlara sürükleyecek ölçüde birikmeye devam ediyor.
İlki rejim değişikliğinin faşizme doğru giden niteliğinin yarattığı sorunlardır. Tüm kurumların tek adama bağlanmasıyla zirveye çıkan keyfilik, yaygınlaşan “yandaş” ve “yalaka” kültürü, toplumun bütün nefes borularını tıkıyor. Faşizme gidişin yolları yasal olarak düzenlendi; ancak faşizmin alt yapısı, henüz tamamlanmış değil. Bu çelişkide büyük bir gerilim yüklüdür.
İkinci olarak, siyaset alanının tıkanması ve hatta çürümesidir. Saray, siyaseti kutuplaşma, korku ve düşmanlaştırma üzerinden yürüterek bugünlere kadar getirdi. Bu sadece muhalefet alanını tıkamakla kalmadı, bütün siyaset alanını kuruttu ve çürüttü. Ancak tıkanma ve çürüme sadece muhalefetle sınırlı değildir, aynı zamanda belki daha yaygın ölçülerde AKP için de geçerlidir. Çünkü “başkanlık sistemi”yle AKP de bir siyasal parti olarak geri plana itilmiş, canlılığı ve “heyecanını” kaybetmiştir. Sadece Saray’ın egemen olduğu bir sistemde çürüme kaçınılmazdır.
Üçüncü olarak, ağza alınması yasaklanan ekonomik krizdir. Kriz sadece bir dış borç sorunu değildir. AKP iktidarının seçtiği “ekonomi modeli”nin tıkanmasıdır. İnşaat, rant ve kayırmacılığa dayanan ekonomi modeli sonunda duvara dayanmıştır. “Beş babayiğit çıksın yerli araba yapsın” demekle bir strateji kurulamayacağı için ekonominin bir gelecek hedefi yoktur. Bugünkü krizin bir diğer yanı “krizi fırsat bilip sermayenin el değiştirmesini” sağlama gayretleridir. Bunu Erdoğan çok açık bir şekilde ifade ediyor. AKP on altı yıldır iktidarda olsa da, yandaş sermayedarların birikimi henüz ekonominin genelinde güçlü bir ağırlığa sahip değildir. Hala “500 büyükler” ekonominin egemeni ve dış bağlantıların sahibidir. Bu krizin içinde aynı zamanda “sermayenin el değiştirmeye” zorlanmasının gerilimi de vardır. O nedenle yaşanan kriz, özellikle 1980 sonrası dikkate alındığında, önceki krizlerden farklı bir yere sahiptir. Bu gerçeklikten dolayı yaşanan krizin yıkıcılığının hangi boyutlara varacağını kestirmek zordur.
2019, bugüne kadar gelen politika tarzının değişime zorlanacağı bir yıl olacaktır. Bir yandan derinleşen ekonomik kriz, öte yandan dünya ve bölge dengelerinde fırtınalı bir sürece girilmiş olması artık bıktıran tekrarların devamını imkansız hale getiriyor. Sadece üçüncü dünyada değil, kapitalist anayurtlarda da temsili demokrasi büyük yıpranmaya uğramıştır. Bu gerçek, insanları çok farklı örgüt ve mücadele biçimlerini aramaya, hatta yaratmaya zorluyor. Bu yolda büyük bir değişimin doğum sancıları yaşanıyor. Fransa’nın “sarı yelekliler”inin Ankara’yı tedirgin etmesinin nedeni, çürüyen siyasetin Saray’ın denetleyebildiği alanların dışına çıkma olasılığıdır.
Yeni mücadele yollarını hızlı bir şekilde yarattığı ölçüde, devrimci güçlerin çoktandır tıkandıkları çemberi kırma şansları artacaktır. 2019’un falında bu da vardır.