Bahçeli’nin “Kürt ve Alevi Yardımcı” önerisine tepkiler: İdeolojik maskelerin düşüşü

Bahçeli’nin kasten sızdırıldığı anlaşılan bu önerisi Türkiye’nin kronik sorununa dokundu: Kimlikler siyasi alanda eşit görünürlük talep ettiğinde millî bütünlük, laiklik, liyakat veya dinî otorite gibi kavramlar bir anda tahakküm araçlarına dönüşüyor. Tepki veren her kesim kendi ideolojik kör noktasını açığa vurdu.

Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı’nın bir Kürt ve bir Alevi yardımcısı olsun” şeklindeki kulis sözleri Türkiye’nin derin siyasi ve toplumsal gerilimlerini yeniden su yüzüne çıkardı. Asıl çarpıcı olan bu sembolik öneriye verilen tepkilerin ardındaki tutumlar. Tepki veren çevrelerin argümanları incelendiğinde, Türkiye’deki “eşitlik”, “kapsayıcılık” ve “demokrasi” söylemlerinin ne denli kırılgan olduğu, hatta kimi zaman içi boş birer retoriğe, hoş lafa dönüştüğü acı bir şekilde ortaya seriliyor. İşte bu tepkileri deşifre eden bir analiz sizlere:

“Ulusal bütünlük” kılıfındaki Türk-İslam sentezi savunucuları

“Devlet makamları etnik-dinî kimliklere göre dağıtılamaz! Bu bölücülüktür!” Bu sözde “ülke bütünlüğü” vurgusu aslında statükonun dokunulmazlığını savunuyor. Türk ve Sünni kimliğinin devletteki doğal temsiliyetini sorgulayan her adımı tehlikeli addeden bu zihniyet, Kürt veya Alevi kimliğinin siyasi alanda görünür olmasını “kural ihlali” sayıyor. İronik olan devletin kurucu ideolojisindeki Türklük vurgusunu sorgulamazken bir yardımcılık makamında kimlik temsiliyetine “bölücülük” demekte beis görmemeleri. Bölünürüz diye ödleri kopuyor; sanki bir yardımcıyla dağılacak bir Lego setiyiz! Devlet kadrolarımız: Türk-Sünni Standardı (TSS) belgelidir! Senaryo hiç değişmiyor; hepimiz figüranız, rollerimiz hep aynı: Türk ve Sünni.

Liyakat masalını seven Jakobenler: Eşitlik, ama sadece kendi tanımladıkları sınırlarda

“Kimlik siyaseti yapılmamalı! Makamlara liyakat esastır!” söylemi seküler elitizmin maskesidir. Nezaketle saklanmış kibirleri, beyefendi belagatları, bol jöleli saçlarıyla bu çevreler, hümanizmin tek temsilcisiymiş gibi davranırlar. Ancak liyakat vurgusu çoğu zaman seçkinci bir tahakküm aracına dönüşür. Eşitlik talepleri ancak kimliklerin silikleştirildiği, asimile edildiği bir düzende kabul görür. Kürt veya Alevi kimliğinin siyasi bir özne olarak görünürlük talep etmesi, bu kesimlerce laikliğe tehdit olarak bile görülebilir. Alevilerin eşit yurttaşlığını savunurken bir Alevi’nin cumhurbaşkanı yardımcılığı fikrine karşı çıkmak, laikliğin nasıl kimliksizleştirici bir araç olarak kullanıldığını gösteriyor. Sivas, Maraş, Roboski, asit kuyuları… Bu entelektüel reddiyeci söylemi savunan seçkinler ile onun kirli pratiklerini uygulayanlar aynı tahakküm zincirinin farklı halkalarıdır.

Bazı çevreler: Temsiliyet değil, iktidar talebi!

“Yardımcılık ‘sembolik’ bir tavizdir! Gerçek eşitlik için başkanlık sistemi değişmeli!” Bu tepki siyasi katılığın sınırlarını açığa vuruyor. Siyasi hareketlerin bazı kolları temsiliyet talebini ancak iktidar paylaşımıyla eşdeğer görüyor. Yardımcılık gibi sembolik bir rolün özyönetim veya federasyon taleplerini zayıflatacağı endişesi taşınıyor. Demokratik temsiliyet adına verilen mücadele “makamın niteliği” üzerinden küçümsenebiliyor. Oysa sembollerin gücü, örgütlü bütünlük korunduğunda siyasi dönüşümün ilk adımı olabilir.

Muhafazakar Sünni endişesi: Alevi vurgusu neden dini rahatsız eder?

“Alevilik İslam dışıdır! Devlette temsili uygun değildir!” Bu argüman Sünni üstünlükçü zihniyetin dışa vurumudur. Dindar kimliğiyle iktidara yaslanan kesimler bile Alevilerin siyasi varlığını meşru görmüyor. Devletin Sünni Müslüman karakterinin korunması açıkça savunulan bir hedef hâline geliyor. “Tüm vatandaşlar eşittir” söylemi, pratikte “Sünni olmayanlar eşit değildir”e evriliyor. Bu hipokrasi değil de nedir? “Kardeşiz ama makamda olmasın” demek tam da bu çifte standart değil mi? Dinî kardeşlik sadece cuma namazında mı geçerli? 

Tepkilerin trajikomik boyutu: Eşitlik istemek, ama kendi tanımladığın sınırlarda! 

Ulusalcılar, Kürtlerin Türk kimliği içinde erimesini eşitlik sayıyor. Makamlarda kimlik temsiliyeti liyakatsizlikse Cumhuriyet tarihinin Türk-Sünni kadrolaşmasını hangi liyakat ölçüsü açıklayabilir? Liyakat masalına inanan çok. Alevi’yi kabul etmeyip “ama kardeşiz” demek… Muhafazakârların “dinî kardeşlik” söylemi, devlet makamları söz konusu olunca buharlaşıyor. Tepkiler, eşitliğin ve sevginin ne kadar koşullu olduğunu açıkça ortaya koydu: “Severiz ama temsil hakkına ulaşacak kadar değil!”

Sözün özü: Bahçeli’nin önerisi, ideolojik putları sarsıyor!

Bahçeli’nin kasten sızdırıldığı anlaşılan bu önerisi Türkiye’nin kronik sorununa dokundu: Kimlikler siyasi alanda eşit görünürlük talep ettiğinde millî bütünlük, laiklik, liyakat veya dinî otorite gibi kavramlar bir anda tahakküm araçlarına dönüşüyor. Tepki veren her kesim kendi ideolojik kör noktasını açığa vurdu. Bu süreç tüm aktörlerin ideolojik sınırlarını sergileyen bir haritaya dönüştü. Bahçeli’nin önerisi karşısında verilen tepkiler her kesimin kendi ideolojik duvarlarına nasıl hapsolduğunu belgeleyen bir laboratuvar işlevi gördü. Belki de gerçek ihtiyaç, bir “yardımcılık” makamı değil; eşit yurttaşlığı kimliksizleştirmeden kucaklayan bir siyasi kültürdür. Farklıları bir arada tutan toplumsal sözleşmeler mümkündür. Ne yazık ki bu sızıntı henüz buna hazır olmadığımızı gösterdi.