Devrimi çağıran faşizm

Liberal anti-faşizmin en büyük zafiyeti sınıf mücadelesini görmezden gelmekse, işçi sınıfının bütün fraksiyonlarının anti-faşist devrim mücadelesine kazanılmasının önemini anlamazlıktan gelerek faşizmin işçi sınıfının bağrından sökülüp atılmasını zorlaştırmaksa ekonomik indirgemeci ve özgürlük çağrılarına karşılık veremeyen bir sosyalizm de benzer şekilde eksik olarak değerlendirilmelidir.

Faşizm sorunu devrimin güncelliğinden bağımsız ele alınabilir mi? 

Faşizm esas olarak iktidarın meşru değişim kanallarını ortadan kaldırmasıyla kurumsallaşan bir devlet biçimine işaret ediyorsa, bu devlet biçiminin dönüşümü (içsel) devrim ya da (dışsal) savaş dışında mümkün olamıyorsa her faşizm tartışması doğallığında bir devrim değerlendirmesine de eşlik etmek durumundadır. Faşist devletin olağanüstü biçimi, bu tartışmanın yürütülebilmesi için devrimci öznenin kurumsallaşmış varlığını bir devrimci durumun gerek şartı olmaktan çıkartır. 

“Emperyalizmin günümüzde emperyalist metropolleri de sarmakta olan ve daha başlangıç hâlindeki dünya ölçüsünde ciddi bir bunalımla karşı karşıya olduğu gittikçe açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Böylece bu geniş ve açık dönemi niteleyen sınıf mücadelesindeki keskinleşme nedeniyle devrim sorununun güncelliği gibi olağanüstü bir devlet sorunu ve böylece faşizm sorunu güncelleşmektedir” (Poulantzas, 2004 [1980], 21) 

Dominant egemen sınıf fraksiyonunun ilk tercihinin hiçbir zaman faşizm olmamasının bir sebebi de budur. Faşizm olağanüstü ve iktidarı kıskançça paylaşmaktan kaçınan haliyle düşmanlarını birleştirme eğilimindedir. Bu da burjuva devletin muarızlarını parçalama ve birbirinden uzaklaştırma kapasitesinin zayıflaması anlamına gelir. Kapitalist devletin temel fonksiyonu egemen sınıf fraksiyonlarını birleştirirken işçi sınıfının fraksiyonlarının bir arada politik davranış geliştirmelerini engellemektir. Ancak faşist rejimler egemen sınıfın belirli bir fraksiyonuna ayrıcalık tanıyan yapısıyla hem egemen sınıf içinde çatlakları genişletme eğilimindedir hem de kendisini son derece merkezi bir problem olarak ortaya koyarak işçi sınıfının karşıtlaşmış ve farklı egemen sınıf fraksiyonlarının müttefiki haline gelmiş kanatlarını da birleştirme potansiyeli yaratır. Faşizm çelişkilerin olağan çözüm yollarını kapattığı için ister istemez daha radikal hesaplaşmaları gündeme getirir. 

Çürüyen bir faşizmin çağırdığı devrim, devrimci öznenin yapısal zayıflığı yüzünden ne kadar ötelenebilir? Ya da devrim konjonktürünün kendisi devrimci öznenin yapısal zafiyetlerini aşmasını ne oranda kolaylaştırabilir? Hiç kuşku yok ki devrimci özneler toplumsal yapının geçirdiği dönüşümleri içeriden deneyimleme olanağına sahipse ve o gelişmelerden beslenme imkânları yaratmışlarsa devrimci bir momenti de büyük bir hızla yeniden yapılanma olanağı olarak değerlendirebilirler. Ancak mücadeleye akan kitlelerle buluşma yeteneği gösteremeyen, dışarıdan bakıldığında meramı anlaşılmayan, kendisini doğru biçimde ifade edemeyen, kapalı ve güven vermeyen dokusunu yeniden üretmekten ötesine geçemeyen politik özneler yanlarından akıp geçen tarihi de izlemekten, onun peşinde sürüklenmekten ötesine de geçemeyecektir. Kitlelerle yeniden güçlü bağlar kuramamanın sorumlusu olarak kitlelerin yeni niteliklerini göstermek bir antikalaşma alametidir. Tarih bütün dönemlerde kendi içinden dönüşüm dinamikleri yaratır, bu dinamikler kendi doğalarına uygun bir politik önderlik inşa etme yeteneği gösterebilirlerse ortaya çıkardıkları potansiyeli somutlaştırabilirler aksi takdirde potansiyelleri egemen sınıfın politik örgütü devlet tarafından ezilir, soğurulur ya da hedefsizleştirilir. 

Faşizme karşı mücadelenin bir özgürlük arayışı olduğu asla inkâr edilemez ve bu arayış ekonomik indirgemeci yöntemlerle ele alınamaz. Liberal anti-faşizmin en büyük zafiyeti sınıf mücadelesini görmezden gelmekse, işçi sınıfının bütün fraksiyonlarının anti-faşist devrim mücadelesine kazanılmasının önemini anlamazlıktan gelerek faşizmin işçi sınıfının bağrından sökülüp atılmasını zorlaştırmaksa ekonomik indirgemeci ve özgürlük çağrılarına karşılık veremeyen bir sosyalizm de benzer şekilde eksik olarak değerlendirilmelidir. Reel sosyalizm deneyimiyle, devletin sönümlenmemesi sorunu üzerinden ilişkilenmeyen, işçi sınıfının sosyalizme yabancılaşmasının üzerinden atlayan, sınıf diktatörlüğünün parti ve giderek kişi diktatörlüğüne dönüşmesini sıradan bir olgu olarak ele alan bir sosyalizm programı anti-faşist devrimlere öncülük etme kapasitesini de ortaya koyamaz. 21. yüzyıl sosyalizmi toplumun geniş kesimlerinin eşitlik ve özgürlüğü eş zamanlı olarak kazanmasının programıdır. Toplumsal örgütlenmenin devlet yapısı içinde kaçınılmaz bir varoluşa sahip olmasının güvencesidir. Demokrasiyi sınıfların ortadan kalktığı bir eşitlik arayışı olarak görmeyen liberal bakışla sosyalizmin demokrasi olmaksızın var olabileceğini hala düşünebilen bir bakış açısı ikiz kardeştirler, düşman ikizler olmaları bu gerçeği değiştirmez. 

Tarihin küresel ölçekte faşizme doğru kayması anti-faşist halk devrimlerini kaçınılmaz olarak gündemleştirecektir. Klasik faşizmler, Ekim Devrimi’nin dünya devrimine dönüşememesinin faturasıydı. 21. yüzyıl sosyalizmleriyse 21. yüzyıl faşizminin yok oluşun kıyısına sıkıştırdığı büyük insanlığın yaşamı savunma inadının ürünü olarak cisimleşecektir.