Yaşasın barış! Kahrolsun faşizm!
Devletin bu gelişmeler sonrasında kapsamlı bir demokratikleşmeyi hayata geçireceğini ummak büyük bir hayalcilik olacaktır. Asgari seviyede kimi düzenlemeler beklenebilir ancak iktidarda kalmasına yetecek rıza üretme olanaklarını heba etmiş bu rejim açısından faşizm bir tercih değil zorunluluktur.

Ekim 2024’te Bahçeli’nin DEM sıralarına yönelmesiyle varlığı belirginlik kazanan süreç Mayıs 2025 itibariyle PKK’nin kongresini gerçekleştirmesiyle yeni bir aşamaya ulaştı.
Kürt halkının kendi varlık koşullarını savunmak adına başlattığı 50 yıllık son büyük isyanı bu gelişmeyle yeni bir noktaya ulaşmış oluyor. Bırakın bir siyasi aktör olarak var olmayı, sosyolojik anlamda dahi imha ve asimilasyon dayatılan bir halkın varlığı bugün en faşist, en gerici politik aktörler tarafından dahi kabul edilmek zorunda kalındıysa burada mücadele yoluyla elde edilen büyük bir kazanımdan bahsetmek gerekir. Kürt halkı bugün siyasi bilinç ve örgütlenmesiyle mücadele araçlarında yaşanan bu değişimin yükünü rahatlıkla omuzlayabilecek bir seviyeye erişmiştir.
Bu konjonktürün ortaya çıkabilmesinin en önemli koşulu hiç kuşku yok ki Suriye’de ortaya çıkan dengelerdir. Suriye’nin saray rejimiyle çok yakın ilişkileri olan yeni iktidarının istikrarı temin edebilmesi için Rojava’daki özerk yapıyla uyumlu ve sürdürülebilir bir ilişki geliştirme zorunluluğu 50 yıllık Kürt isyanının mücadele araçlarında dönüşümü mümkün kılacak koşulları yaratmış görünüyor. Devletin Suriye’deki özerk yapının varlığıyla uyumlu bir politikaya geçişi, Kürt hareketinin son 15 yılda biriktirdiklerini güvence altına alabilmesi anlamına geliyor ki bu iki tarafın da üzerinde uzlaşabileceği bir çerçeveyi ortaya çıkarıyor. Colani-Abdi arasında imzalanan anlaşmadan bu yana işler, bu noktaya gelmemizin işaretlerini bolca ortaya koyarak gelişti. Sürecin bu olgunlaşma seviyesine ulaşması bu açıdan bir sürpriz ya da şok gelişme olarak nitelenemez.
Silahlı mücadelenin sona ermesi iktidarın terör gerekçesiyle tüm toplumsal muhalefeti kriminalize etme ezberini bozacak bir gelişmedir. Kürt sorununun bütünüyle çözülmüş olduğunu düşünebileceğimiz bir noktadan çok uzağız. Dolayısıyla Kürt halkının demokratik cumhuriyet ve eşit vatandaşlık mücadelesi bütün hızıyla devam edecektir. Bu mücadelenin silahlı mücadele dışındaki yöntemlerle yürütülecek olması uzun vadede halklarımızın ortak mücadelesini güçlendirme potansiyeli taşımaktadır. Dolayısıyla barış sadece insancıl gerekçelerle değil aynı zamanda politik amaçlar açısından da desteklenmesi gereken çok önemli bir kazanım olarak görülmelidir.
Devletin bu gelişmeler sonrasında kapsamlı bir demokratikleşmeyi hayata geçireceğini ummak büyük bir hayalcilik olacaktır. Asgari seviyede kimi düzenlemeler beklenebilir ancak iktidarda kalmasına yetecek rıza üretme olanaklarını heba etmiş bu rejim açısından faşizm bir tercih değil zorunluluktur. Ülkenin yaşanacak bir ülke hâline getirilmesi mücadelesinde saray rejiminden kurtulma hedefi en temel başlık olmaya devam edecektir. İktidarın silahlı mücadelenin sona ermesini devrim ve demokrasi mücadelesi yürüten güçleri birbirinden izole etmek, uzaklaştırmak için kullanmak isteyeceği açıktır. Ancak son aylarda yaşananların da açıkça gösterdiği gibi kral çıplaktır, iktidarın niyetleri bütünüyle ve apaçık ortadadır ve faşizme karşı mücadele edenler iktidarın bu tuzaklarını boşa çıkarma yeteneğindedir. Dolayısıyla kimilerinin çok sevdiği aşırı iyimser (“barış geldiyse demokratikleşme kaçınılmazdır”) ya da bütünüyle kötümser (“bu tasfiyeciliktir, rejim Kürtleri de yedekleyerek istikrar kazanacak”) yorumları kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Barış iyidir, halkın büyük bir kazanımıdır ancak saray rejimi yenilmeden faşist kuşatmanın kırılması da mümkün değildir.
Halkın geniş kesimlerinin gelişmeleri kuşku ve tedirginlik içerisinde takip etmesi sürecin ilerleme niteliğinden dolayı anlaşılır bir durumdur. İlk bakışta karmaşık gibi görünen bir denklem olmasına rağmen devrim ve demokrasi güçlerinin dayanışmacı ve birbirini anlamaya çalışan yaklaşımıyla bu puslu atmosferin dağılması uzun sürmeyecektir. İktidar kısa vadede barıştan siyasi bir fayda sağlamaya çalışacaktır ancak orta ve uzun vadede halklarımız barış ile daha da güçlenen ortak mücadele potansiyelini büyütme ve faşizmi tarihin çöplüğüne süpürme olanağına fazlasıyla sahiptir.
DEM Parti bu koşullarda elde edilen bu kazanım sonrasında halklarımızın ortak mücadelesini daha da büyütme perspektifini sosyalizme kendi varoluşu içerisinde daha belirgin, daha etkin ve daha merkezî bir alan açarak geliştirme yolundan yürürse demokratik ve sosyalist bir geleceğin inşasında en önemli aktör konumunu güçlendirecektir.
Yaşasın barış! Kahrolsun faşizm!