“Bu hâlimiz hoşunuza mı gidiyor?”

Kalabalık, aynı soruyu sormaya başladı: “Bu cadde neden asfaltlı?” Çünkü o cadde, Hatay’ın gerçek yüzü değildi.

Hatay’da değişen bir şey yok. Devlet, sorunlara çözüm üretmek bir yana, var olanları daha da derinleştiriyor. Sağlık, eğitim, ulaşım ve elektrik hizmetleri hâlâ yetersiz. Yollar çamur içinde, hava toza bulanmış, barınma sorunu ise en yakıcı gerçek olarak karşımızda duruyor. Ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar giderek derinleşiyor. Hastalıklar artıyor, yaşam koşulları her geçen gün daha da ağırlaşıyor.

Büyük yıkımın üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, en temel insani ihtiyaçlar bile karşılanabilmiş değil. Dışarıdan gelen biri, buranın Türkiye’nin bir parçası değil de terk edilmiş bir bölge olduğunu düşünebilir. Acı ve öfke, tıpkı ilk günkü gibi taze.

6 Şubat depremlerinin büyük bir yıkıma dönüşmesine neden olan rant politikaları, geçmişte olduğu gibi bugün de sürüyor. Rezerv alan ilan edilen bölgelerde ciddi hak gaspları yaşanırken, halkın direnişi sonucu iptal edilen bölgeler ise kendi kaderine terk edilmiş durumda. Devlet, bu bölgelere hiçbir destek sağlamıyor. Maddi imkânı olmayanlar hâlâ konteynerlerde yaşamaya mahkûm ediliyor.

Geleceğe dair hiçbir netlik yok. Hatay halkı, kimliği nedeniyle cezalandırılıyor, sindirilmeye çalışılıyor ve iktidara biat etmeye zorlanıyor. Ancak belki de en şaşırtıcı olan, halkın iradesi. Depremin ardından geçen iki yıla rağmen toprağına, diline ve kültürüne bağlı kalan bir halk var. Umutla, direnişle ve mücadeleyle yaşam alanlarını savunuyorlar.

6 Şubat sabahı saat 04.10’da, tıpkı geçen yıl olduğu gibi, sokaklar insanlarla doldu. Hatay yine çamur içindeydi. Eyleme katılanlar çamura bulandı ama bu kimsenin umurunda değildi. Herkes, en büyük talepleri olan bedelsiz konut hakkını haykırıyordu.

Ancak yürüyüş sırasında dikkat çeken bir ayrıntı vardı. Her yer çamur içindeyken, yürüdükleri caddenin asfaltlanmış olması şaşkınlık yarattı. Kalabalık, aynı soruyu sormaya başladı: “Bu cadde neden asfaltlı?” Çünkü o cadde, Hatay’ın gerçek yüzü değildi. Devletin anma programı için özel olarak asfaltlanmıştı.

Kalabalık, Köprübaşı’na doğru ilerlerken polis barikatıyla önü kesildi. Ancak halkın öfkesi, yürüyüşü örgütleyen platformun belirlediği sınırları bile aştı. Çünkü herkes, asıl sorumluların barikatın arkasında olduğunu biliyordu.

Devlet yetkilileri, lüks Mercedes ve Audilerle bölgeye getirildi. Halkın ayakları çamura batarken, onların basacağı yerlere bir gecede asfalt döküldü. Demek ki isteseler, çok şey yapılabilirdi.

Bölge dışından getirilen binlerce takviye polis ordusuyla halkın öfkesi bastırılmak istendi. Ancak nafile… Barikatın arkasındaki polislerin alaycı gülüşleri, halkın öfkesini daha da büyüttü.

Kalabalık, polis barikatına yüklenirken bir genç haykırdı: “Bu hâlimiz hoşunuza mı gidiyor? Neden gülüyorsunuz?”

İşte, halkın isyanı tam da bu sorunun içinde saklıydı. Polis barikatına karşı uzun süre direniş sürdü. Kalkanlar Asi Nehri’ne atıldı, dört kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın güçlü bir biçimde sahiplenilmesi dikkate değer bir anekdottu.

İktidar, Hatay halkını yalnız bırakmış, mağdur etmiş ve adeta ölüme terk etmiştir. Örgütsüzlük, felaketin etkilerini daha da ağırlaştırmıştır. Bugün ise lüks araçlarla bölgeye gelerek yalnızca iktidarın etkinlik alanlarına asfalt dökmek, halkı açıkça aşağılamaktır.

Dayanışmayı büyütmek, halkın bedelsiz konut talebini yükseltmek ve örgütlü mücadeleyi güçlendirmek hayati önem taşımaktadır.

Sosyalist hareketin parçalı yapısı, bölge halkının uzun vadeli kazanımları açısından fayda sağlamamaktadır. Dolayısıyla sosyalistlerin ve sendikaların mümkün olduğunca birlikte hareket etmesi, mücadele ufkunu genişletmesi ve birbirlerinin önerilerine açık, esnek yaklaşımlar sergileyerek halkın taleplerini toplumsallaştırması gerekmektedir.