“Kartalkaya’da yaşanan sermaye düzeninin bir katliamıdır”
Türkiye’de yaşanan iş cinayetlerinin genel durumunu ve turizm sektöründeki özgül yanlarını DİSK Dev Turizm-İş Sendikası Marmara Bölge Şube Başkanı Gökhan Aslan’la konuştuk.

“Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…” Shakespeare, Hamlet adlı oyununda bu cümleyi 1600 yılında yazmıştı. Kastedilen, devletin siyasi, ekonomik, ahlaki olarak hayatın her alanında yozlaşması, çürümesiydi. Eserde krallar, aşağılık çıkarları için türlü dolaplar çeviren, en yakınlarını bile öldürmekten çekinmeyen azgın karakterlerdi. Oyunun başında Marcellus tarafından söylenen bu replik tedirginlik duygusunu uyandırıyordu ve oyunda ortaya çıkacak olan trajik olayları hissettiriyordu. Sistemin çöküşünün sinyalini veriyordu aslında.
Bolu Kartalkaya Grand Kartal Otel’de yaşananlardan hareketle, “Çürümüş pek çok şey var bu emek rejiminde, bu sömürü düzeninde!” diyoruz bağıra bağıra Shakespeare’den 421 yıl sonra. İçerisinde otel çalışanlarının da yer aldığı 78 kişi yaşamını yitirdi bu katliamda. Asıl sorumluların korunduğu, katliama yol açan koşulların sorgulanmadığı bu olaydan yola çıkarak, Türkiye’de yaşanan iş cinayetlerinin genel durumunu ve turizm sektöründeki özgül yanlarını DİSK Dev Turizm-İş Sendikası Marmara Bölge Şube Başkanı Gökhan Aslan’la konuştuk.
Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de yaşanan ve bu sefer müşterileri de hedef alan katliam, bir kez daha çalışma koşullarıyla ilgili olumsuzlukları gözler önüne serdi. Türkiye’de yaşanan iş cinayetleri hakkında neler söylersiniz?
Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de yaşanan, sermaye düzeninin bir katliamıdır! Öncelikle bunun altını biz de çiziyoruz. Tüm sorumlulardan hesap sorulana kadar mücadele edeceğimizin sözünü veriyoruz.
Yakın tarihimizden başlarsak, işçilerin iş cinayetlerinde topluca katledildiği olaylar hepimizin hatırındadır. Soma ve Ermenek madenlerinde, Davutpaşa’daki iş hanında meydana gelen patlamada, 3. Havalimanı inşaatında, Ostim-İvedik, Torunlar, Marmarapark inşaatlarında çok sayıda işçi arkadaşımız, iş güvenliği önlemleri alınmadığı için hayatını kaybetti. Esenyurt’ta çadırda yanan 11 işçinin, Gayrettepe’deki bir bodrum katında yanan 29 işçinin, Amasra’da kömür ocağında ölen 42 işçinin ve İliç’te kayan malzemenin altında kalan 9 işçinin yaşamları, kâr hırsı, kuralsızlık ve denetimsizlik sonucu sona erdi. Sadece toplu katliamlar yaşanmıyor, her gün tekil tekil de olsa birçok işyerinde iş cinayetleri yaşanıyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, 2024 yılı raporunda en az 1897 işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğini ortaya koydu. Bu demektir ki geçtiğimiz yıl her gün ortalama 5 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Bu kabul edilir bir durum değil. Sayı olarak ifade etmekte de zorlanıyoruz. Sözünü ettiğimiz insan canı. Üstüne basa basa ifade etmek gerekir, işçi ölümleri kaza değil, kader değil, fıtrat değil, iş cinayetidir, katliamdır! İşçi ölümleri politiktir! Var olan sermaye düzeninden, uygulamaya sokulan emek rejiminden, siyasi iktidarın politikalarından ayrı ele alınamaz.
12 Temmuz 2023 tarihinde güncellenen Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre Türkiye, dünya çapında ölümcül olmayan mesleki yaralanmalar bakımından 11. sırada, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi sayısı bakımından ise 15. sırada yer almaktadır. Avrupa’da ise Avrupa Birliği’nin resmi istatistik kurumu Eurosat ve SCK’nın verilerine göreTürkiye iş cinayetlerinde açık ara ilk sıradadır. İSİG Meclisi’nin 16 Ocak 2024 tarihli raporuna göre, AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi hayatını kaybetti. İşçi ölümlerine “kader” diyen, “fıtrat” diyen, “sebebi, işçilerin güvensiz davranışlarıdır” diyen AKP’nin, iktidara geldiği günden bugüne işçiler için nasıl bir düzen yarattığını sorgulamamız gerekiyor.
“İşçi ölümleri politiktir!” vurgunuz önemli. “İşçi katliamlarının uygulamaya sokulan emek rejiminden, siyasi iktidarın politikalarından ayrı ele alınamayacağını” ifade ettiniz. Bunu bir parça açabilir misiniz?
Türkiye’de 1970’lerde işçi mücadelesinin yükselmesi ve elde edilen kazanımlar karşısında 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşti. Darbeyle birlikte, ülke kapitalizminin neoliberal sömürü modeline entegrasyonu için alınan 24 Ocak kararlarının uygulanabileceği dikensiz gül bahçesi yaratılmış oldu. Ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda işleyen bu süreç, patronlara güç kazandırırken, işçiler giderek güçsüzleştirildi. Örgütlü, güvenceli çalışma yerine, örgütsüz, esnek, güvencesiz, denetimsiz çalışma biçimi, taşeron işçilik giderek arttı. Sermaye sınıfının çıkarlarının partisi olan AKP de bu neoliberal iktisat politikalarının başarılı bir uygulayıcısı oldu. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana mülksüzleştirme, özelleştirme, güvencesiz çalıştırma, taşeronlaşma hızla yaygınlaştı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), “iş kazası” diye nitelendirdiği olayların 2000 yılından 2022’ye kadar yüzde 786 oranında arttığını rapor ediyor. İş cinayetlerindeki bu artışların ana nedenleri, neoliberal dönemdeki özelleştirme, sendikasızlaştırma, ucuz, esnek, güvencesiz çalıştırılma, kayıt dışı istihdam, çalışma koşullarının ağırlığı, asıl sorumlulara caydırıcı ceza uygulanmaması, kamu yararı ve kamusal denetimin tasfiyesidir.
İş cinayetlerinden turizm işçilerinin payına düşen nedir?
İSİG Meclisi’nin 2024 yılı raporuna göre en az 1897 işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğini belirtmiştik. İş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımında ilk sırada 482 ölümle inşaat işkolu yer alıyor. Onu 326 ölümle tarım ve ormancılık işkolu, 234 ölümle taşımacılık işkolu takip ediyor. Ardından 123 ölümle konaklama, eğlence işleri işkolu ve 103 ölümle metal işkolu geliyor. Yani sendikamızın mücadele yürüttüğü 18 numaralı konaklama ve eğlence işleri iş kolu, yoğun can kayıplarının yaşandığı ilk beş iş kolu içinde. Ayrıca iş kolumuzda iş cinayetleri dışında yaralanmalara ve meslek hastalıklarına yol açan riskler de söz konusu. Mutfak personelinde kesikler, yanmalar, yağlı ve ıslak zeminde düşmeler sonucu yaralanmalar, ağır yük kaldırma sonucu meydana gelen hastalıklar, mutfak ve çamaşırhane gibi ortamlarda aşırı nem, yüksek ısı, zehirleyici kimyasalların solunması, sık karşılaşılan sorunlardan bir kaçı. Bütün bunların yanında işverenin uyguladığı sistematik mobing ve müşteri memnuniyetini sağlamak üzere onlardan gelen olumsuz davranışları göğüsleme zorunluluğu, işçi arkadaşlarımızda yoğun strese neden oluyor.
İş cinayetleri, çalışma hayatında işçilerin yaşadığı en çarpıcı sorun. Turizm iş kolunda çalışan işçilerin karşı karşıya kaldığı diğer sorunlar nelerdir?
İş kolumuzdaki en yakıcı sorun düşük ücretler. Asgari ücretin biraz üzerinde ücretler alan arkadaşlarımız çoğu zaman ikinci bir işte çalışmak zorunda kalıyor. Ücretleri yükseltmeye dönük bahşiş sistemiyse, beraberinde farklı sorunlar getiriyor. İşkolumuzda kayıt dışı çalışma normal hale gelmiş durumda. Kayıt dışı çalışan arkadaşlarımız güvencesizliği derinden yaşıyor ve onların hiçbir sosyal güvencesi bulunmuyor. Turizm patronlarının tercihi olan bu tabloyla ilgili kayda değer bir denetim de söz konusu değil. Kayıt dışı çalışanlar içerisinde genç-öğrenci işçiler ve göçmen işçiler önemli bir yer tutuyor. Turizm patronlarının iş kolumuzda iştahla istedikleri şey esnek çalışma. Az sayıda işçinin çok fazla iş yükünün altına sokulduğu işyerlerinde çalışma saatlerinin bir standardı yok. Tüm zamanı çalınan işçiye yaşayacak bir hayat kalmıyor. Turizm işçisinin tatili yok, özellikle tatil günlerinde daha yoğun çalışmak zorunda. Ayrıca iş kolumuzda taşeronlaşma da yine yaygın bir durum. Taşeron işçiler, çalışma hayatındaki sorunları çok daha katmerli yaşıyor. İş kolumuzda mevsimlik, sezonluk işçilik de yaygın bir uygulama. Mevsimlik işçiler yazın çalışıyor, kışın işsiz ve güvencesiz. Örneğin 2024 yılı Temmuz’undan 2025 Ocak ayına geldiğimizde iş kolumuzdaki işçi sayısı yaklaşık 200 bin kişi azalmış durumda. Tabi bu rakamlar kayıtlı işçiler üzerinden. Ayrıca mevsimlik işçiler, memleketlerinden çıkıp geldikleri işyerlerinde sağlıksız koşullarda barınmak zorunda. Kurye işçisi arkadaşlarımızın önemli bir kısmı da yine bizim iş kolumuzda. Onların çalışma koşullarının işçi sağlığı ve güvenliği şartlarını sağlamayla uzaktan yakından ilişkisi yok. İş kolumuzda yoğun bir işçi sirkülasyonu var. İşçilerin kısa süreliğine, gerekli eğitim verilmeden ve gerekli iş ekipmanı kendilerine sağlanmadan çalıştırılması da işçi sağlığı ve güvenliğini olumsuz etkiliyor. Düşük ücretlerle, ağır iş yükü altında çalışan turizm işçileri tam anlamıyla bir “tükenmişlik duygusu” yaşıyor. Bu duyguyu yaşayan işçi arkadaşlarımızdan sürekli bir güler yüz bekleniyor. Oysa böylesi bir sistemde şimdilik yalnızca patronların yüzü gülüyor.
İş kolunuzda sendikal örgütlenme hangi seviyede?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayınladığı 2025 yılı Ocak ayı istatistiklerine göre, Türkiye’de “Konaklama ve Eğlence İşleri” işkolunda çalışan işçi sayısı 1 milyon 169 bin 680. Tekrar tekrar belirtiyoruz, bu sayı sadece kayıtlı işçileri içeriyor. Kayıt dışı, yani sigortasız ve ağır güvencesizlik koşullarında çalışanlar da göz önüne alındığında iş kolumuzdaki işçi sayısı 3 milyona yaklaşıyor. İş kolumuz, en düşük sendikalaşma oranına sahip iş kollarından biri. İşçilerin yalnızca yüzde 4,72’si sendikalı. İş kolunda tek yetkili sendika olan TOLEYİS’in üye sayısı 46.259 ve işçilerin yüzde 3.96’sı bu sendikaya üye. Yetkili sendika TOLEYİS’in de sendikacılık pratiği ortada. Kartalkaya Grand Kartal Otel’de yaşananları kuru bir baş sağlığı dileğiyle geçiştirdi. İş kolumuzdaki sendikalı işçilerin büyük çoğunluğu da kamuda çalışanlar. Özel sektör çalışanlarının sendikalaşma oranı yüzde 2’ye bile varmıyor. İşkolunda çalışan işçi sayısı her geçen yıl artıyor. Ama sendikal örgütlenme o hızda artmıyor. Esnek, güvencesiz, mevsimlik, sigortasız, kayıt dışı çalışmanın yoğun olduğu iş kolumuz, örgütlenme konusunda çok farklı zorlukları barındırıyor. Yalnız şunu ifade edebiliriz ki yetkili sendikada örgütlü olan işçilerde de mevcut uzlaşmacı sendikal anlayışa tavır alıp direnişçi sınıf sendikacılığına yönelme eğilimi var. Dev Turizm-İş olarak hem iş kolundaki örgütlülüğü artırma, hem de direnişçi sınıf sendikacılığını geliştirme mücadelesi veriyoruz.
Turizm işçilerinin bu denli sorunlar yaşıyor olması, ortaya koyduğunuz örgütsüzlük tablosuyla doğrudan ilintili öyle değil mi?
Kesinlikle öyle. İşçilerin iş yerlerinde örgütlü olup olmaması, iş cinayetlerinin ortaya çıkışındaki başat faktörlerden. İSİG Meclisi’nin 2024 yılına ait raporunda, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin yalnızca yüzde 1,98’inin sendikalı olduğu belirtiliyor. Ölenlerin yüzde 98,11’i ise sendikalı değil. Örgütsüzlük, işçi arkadaşlarımızın haklarını savunmasını güçleştiriyor, onları işveren karşısında daha savunmasız bırakıyor ve insanlık dışı çalışma koşullarını değiştirme gücünden yoksun kılıyor. Özellikle sezonluk, yarı zamanlı ve kayıt dışı çalışmanın yaygın olduğu turizm sektöründe, işçilerin bireysel çabalarıyla haklarını korumasını neredeyse imkânsız hale getiriyor. Şu da bir gerçek, her sendikal örgütlenme de işçi sağlığı ve güvenliği konusunda etkin tutum almıyor. İşçilerin söz ve karar alma hakkına sahip olduğu mücadeleci bir sendikal anlayışın çalışma hayatına aktif müdahalede bulunması gerekiyor. “İnsanca çalışma koşulları!” talebi bugün giderek yaygınlaşıyor. Bu talep ekseninde örgütlü mücadelenin güçlendirilmesi şart. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. “Örgütlenme, direniş, dayanışma yaşatır!” diye bir kez daha vurgulamak istiyoruz. İşçi sınıfının çıkarlarını savunan her türlü örgütlenme içerisinde, sendikada, meslek odasında yan yana gelmek çok önemli.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Tüm bu tablo sermayenin kar hırsından kaynaklanmaktadır. Patronlar, işçiyi sadece bilanço defterindeki bir maliyet kalemi olarak görmekte ve kendi çıkarları uğruna işçinin yaşamını hiçe saymaktadır. Ancak şunu iyi biliyoruz, bu sorunlardan çıkış yolu, işçilerin örgütlülüğünden geçiyor. Turizm işçilerini patronların insafına ve onların işbirlikçisi sarı sendikalara mahkûm etmemek ve insana yaraşır bir yaşamı kazanmak için örgütlü gücümüzü büyütmeliyiz.