Bölgedeki gerilim dünyayı savaşa mı çağırıyor?
Mehmet Yılmazer yazdı: Bölgedeki gelişmeler öyle bir noktaya yol alıyor ki güç dengelerindeki bozulmalar hızla bölge sınırlarının dışına çıkabilir. Dünyadaki fay hatları denetlenemez ölçüde kırılabilir. Böyle bir sürecin eşiğine gelindi. Kim kimi uçurumdan itecek?
Bölgede bir yıldır süren şiddetli savaşla İsrail’in eliyle ve ABD’nin tam desteğiyle yeni bir güç dengesinin inşasına doğru hızla yol alınıyor. İsrail’in elini tutan yok ancak ABD seçimlerinden dolayı bir zaman sıkıntısının olduğu biliniyor. Karşılıklı hamleler yapılırken sıra İsrail’in İran’a vereceği cevaba gelmişti. Tam bu noktada bir “skandal” koptu. İsrail’in İran’a yapacağı saldırılarla ilgili Washington’a ilettiği plan ve yardım talepleri bir biçimde basına sızdırıldı.
Beyaz Saray’da bu konuda yoğun tartışmaların yapıldığı biliniyor. Hatta Biden’ın İsrail’e İran’daki hedefler için sık sık yol gösterdiğini herkes duydu. İsrail’den iletilen plan Beyaz Saray’da benimsenmemiş olmalı ki bir sızdırma yaşandı. Savaşın geldiği seviye ve ABD-İsrail arasında yükselen gerilim böyle skandalların patlamasına uygun bir zemin hazırlıyor. Ancak bu sızdırmanın Tahran’a hazırlanmış bir tuzak olma olasılığı da yok değil!
Yeni bir güç tablosunun inşasının eşiğine gelindiği söylenebilir. Bu tablonun niteliği basit bir güçler durumundan öteye bir anlama sahip olabilir. Sık söylendiği gibi “yeni bir dönemin” habercisi olabilir. Bu niteliği görebilmek için neredeyse bir çeyrek yüzyıldır bölgede yaşanan güç savaşlarının seyrine bakmak gerekiyor. Bu hikâye esas olarak Irak’ın işgali ile başladı. Bu savaşın altında Çin, Japonya ve AB ülkelerinin bölgedeki ülkelerle, başta Irak’la yaptığı enerji anlaşmaları yatıyordu. Yapılan “yüz yıllık” anlaşmalar çöpe gitmiştir. Aslında bunun bir benzeri Ukrayna savaşı ile bir kez daha yaşandı. Merkel yönetiminin Rusya ile yaptığı enerji anlaşmaları savaşla boşa çıkmıştır. Üstelik Kuzey Akım hattı ABD’nin marifetiyle imha edilmiştir. Bugün ABD Avrupa’nın en büyük enerji tedarikçisi hâline gelmiştir. Fakat çok daha yüksek fiyatlarla…
Irak’ın işgali ile büyük bir yağma başladı ve hâlâ devam ediyor. Ancak musluğun başında ABD durmaktadır.
Bölgenin klasik sömürgecilik yıllarındaki gibi yağmalanmasına ilk önemli tepki, doğrudan değil dolaylı olarak 2011 Arap İsyanları ile geldi. Bu isyanlara emperyalizm, kendine karşı direnç geliştirme potansiyeline sahip ülkeleri yıkarak karşılık verdi. Bunların başında Libya ve Suriye gelmektedir. Libya ve Suriye yıkıldı, Mısır’da demokratik potansiyel taşıyan isyan önce siyasal İslam tarafından çalındı, daha sonra ordu tarafından bastırıldı.
Güç savaşları 2003 Irak İşgali sonrası, başta Irak’ın enerji kaynaklarının ABD tarafından ele geçirilmesi olarak yaşandı. 2011 Arap İsyanları sonrası ise direnç noktalarından en önemli ikisi olan Libya ve Suriye’nin yıkılması gerçekleştirildi. Bu büyük yağmalarda ABD direnç noktalarından bazılarını yıkıma uğratmayı başardı, ancak Batı dünyasını rahata erdirecek bir yeni düzen kurulamadı. Bölge bir cehenneme döndü, Avrupa’ya büyük bir göç başladı. Yıkılan ülkelerde yeniden “düzen” kurulamadı. Bunun en açık kanıtı 2021 Ağustos’unda ABD’nin koşarak Afganistan’ı terk etmesi olmuştur.
Bölgenin ve Arap dünyasının bir anlamda “yaramaz çocukları” yıkıma uğratılmış, yeni düzen tam kurulamamış olsa da direnç noktaları önemli darbeler almıştı. Trump başkanlığının son yılında ABD, İsrail’i rahatlatacak şekilde Arap dünyası ile Abraham anlaşmasını gündeme getirmişti. Birleşik Arap Emirlikleri Ağustos 2020’de bu anlaşmaya ilk imzayı atan ülke oldu. Böylece bölgede direnç noktaları kırılmış, Filistin sorunu yeni anlaşmayla tarihe gömülme noktasına getirilmişti.
Bu gidişi Hamas’ın 7 Ekim Aksa Tufanı saldırısı kesintiye uğrattı. Bir yıldır hedef “direniş ekseni’nin yok edilmesidir. Gazze yıkıldı, Hizbullah büyük darbeler aldı. İsrail, Litani Nehri’ne kadar olan Lübnan’ın güneyini ele geçirmeyi hedeflemiş görünüyor. Bu arada Suriye bombalanarak İran-Hizbullah hattı kesiliyor. Hizbullah’ın Lübnan’daki geleceği tartışılıyor.
Güç dengelerinin kökten değişimini yaratacak gelişmeler Suriye’deki yıkımın derinleşmesi ve İran’ın iyice zayıflatılmasına dayanmış görünüyor. Olaylar bu yönde gelişiyor. Ancak böyle bir derinleşme, savaşın farklı boyutlara tırmanmasına yol açabilir. Suriye biraz daha hırpalanırsa ülkenin düşeceği kaosun altından ne çıkacağını bugün kimse öngöremez. Siyasal İslam’ın hamle yapması mümkün olsa da böyle bir gelişme bölgede çok farklı sonuçlara kapıyı açabilir.
Öte yandan İran’da bir yıkım, bölgedeki savaşın farklı yönlerden derinleşmesine kadar gidebilir. Arap ülkeleri bu kadarını istemezler. Ayrıca bu yolda gelişmeler dünyadaki saflaşmaların derinleşmesine yol açabilir. “Küresel güney” içinden Anglosakson kapitalizmine tepkiler yükseliyor. En önemlisi bölge enerji kaynaklarının bu ölçüde kaotik bir ortama itilmesi en başta bölgeye Çin’i çağırabilir. Çin’in İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri düzeltme yolunda attığı adımlar hatırlansın. Öte yandan Filistin örgütlerinin Pekin’de bir araya getirilmesi de önemli gelişmelerden birisiydi.
Bölge enerji kaynaklarının tümüyle Anglosakson kapitalizminin eline geçmesi dünyada çok farklı gerilimlerinin yolunu açacaktır. Ne dünya ne de bizzat ABD böyle bir gelişmeye henüz hazır değildir.
Bölgedeki gelişmeler öyle bir noktaya yol alıyor ki güç dengelerindeki bozulmalar hızla bölge sınırlarının dışına çıkabilir. Dünyadaki fay hatları denetlenemez ölçüde kırılabilir. Böyle bir sürecin eşiğine gelindi. Kim kimi uçurumdan itecek?
Olaya ABD’nin mutlak desteğiyle İsrail’in yarattığı yıkım yönünden bakılırsa ortaya zifiri karanlık bir dünya tablosu çıkar. Ancak hem Avrupa’da Ukrayna fay hattındaki ve hem de bölgede İran-İsrail fay hattındaki gerilimlere bakıldığında dünya yeni bir saflaşmanın eşiğine gelip dayanmıştır.
Putin tarafından 2007 Münih Güvenlik Konferansı’nda ilan edilen “çok kutuplu dünya” 20 yılı aşkın gittikçe ısınan bir güç savaşı içindedir. Bölgedeki savaş, Afrika’nın Sahel şeridinde yaşananlar, iki yıldır süren Ukrayna-Rusya savaşı güç dengelerindeki tabloyu bir sonuca vardıramadı. Üstelik son gelişmelerle birlikte gerilim bir tepe noktasına tırmanıyor. Bölgedeki savaş artık sadece kendi alanıyla sınırlı olmaktan çıkıp dünya güç dengelerini etkileyecek noktaya tırmanıyor.
Güçler bu aşamada yeni hazırlıklar yapmak için bir soluklanma gereği mi duyacaklardır? Yoksa kıyamet büyüyecek midir? Soluklanma olasılığı daha fazla görünüyor. Dünya çok kutuplu yıllarından yeni bir saflaşmanın eşiğine dayanmıştır.