Kriz ve savaş

Mehmet Yılmazer yazdı: Uzatılmış gerilimler belki dünyada yeni güç merkezlerinin doğuş hızını yavaşlatıyor ancak siyasi ve ekonomik çürümelerle yeni çok daha yaygın gerilimlerin fitilini ateşliyor.

Eduardo Ramon

“Tarihin sonu” görüşü kapitalizme sonsuz bir ömür biçen, döneminin en parıltılı düşüncesiydi. Aradan bir 20-25 yıl geçmeden kapitalizmin yıkımının yaklaştığı çok sık konuşulur oldu. Tıkanma ekonomik, siyasal ve ekolojik açılardan o kadar hızlı derinleşiyor ki son yılların en çok konuşulan konusu “üçüncü dünya savaşı” oldu.

Anglosakson kapitalizmi tarafından dünyaya dayatılan neoliberalizm ve küreselleşme ile dünyada inanılmaz yağmalar yaşandı ve derinleşerek devam ediyor. Yakın gelecekte gerçekleşecek dolar trilyonerlerinden söz ediliyor. Bu müthiş yağma 2008 krizi ile duvara çarptı. Sistem hâlâ sersemliğini üzerinden atamadı. Neoliberal sermaye birikim modeli iflas etmesine rağmen yerine yenisi konulamadığı için yapılan yamalarla devam ediliyor. Bu gidiş kapitalizmi her gün daha fazla yıkılışın eşiğine getiriyor.

Neoliberalizmin yağma düzeni kaçınılmaz olarak keyfî bir siyasal sistem yarattı. Batı uygarlığının değerleri, en parlak eseri “demokrasi” çürüyor. Kapitalizmin hızla çöküşe gitmesini engelleyen, dönem dönem ortaya çıkan liderliklerdir. Günümüzde son 50 yılın tartışmasız liderliği büyük ölçüde yıprandı; hem güç hem de itibar yitirdi. Körfez Savaşı’nda neredeyse tüm dünyayı arkasına takan ABD, Ukrayna-Rusya savaşında Avrupa’dan başka onu alkışlayacak ülke bulamadı.

Süper güç kibirliliğiyle dünyaya tamamen kendi çıkarları doğrultusunda şekil verme yoluna çıkan ABD, sonunda kendisini yeni rakiplerle kuşatılmış buldu. Bir yanda Çin ekonomisi yükselirken öte yanda Avrupa, özellikle Almanya’nın liderliğinde Rusya ile Washington’u çıldırtan ilişkilere girerek enerji anlaşmaları yaptılar. Tam bu noktada Anglosakson kapitalizmi önemli bir stratejik dönüş yaptı: Rusya-Ukrayna savaşı patlatıldı. Böylece Rusya hızla çökecek, sıra Çin’e gelecekti.  

ABD, Rusya-Ukrayna savaşı ile hedefine istediği ölçüde ulaşamadığı gibi dünyada farklı şekillenmelerin ortaya çıkmasıyla yeni bir açmazın eşiğine geldi. “Küresel güney”in net olmayan sınırlarla da olsa yavaş yavaş ortaya çıkması, dünyanın yeni krizli sürecinde sürükleyici bir liderliğin olamayacağının güçlü bir işareti olarak görülebilir.

ABD, Ukrayna savaşıyla Rusya ve Avrupa arasında son 20 yıldır kurulan bağları koparmayı başardı. Ancak aynı zamanda Avrupa ekonomisini bir yıkıma yaklaştırdı. Enerji konusunda Rusya’ya “bağımlılık” sona ererken çok daha ağır koşullarda Amerika’ya bağımlılık arttı. Avrupa’nın rekabet gücü zayıflarken Çin’den ve küresel güneyden gelen rekabet rüzgârı ve göç ekonomileri zorluyor.

2008 krizinden beri spekülasyon yaygınlaşarak devam ediyor. Ayrıca “batamayacak kadar büyük” şirketler zombileşerek ekonominin kanallarını sürekli zehirliyor. Kapitalizm eskiyen üretim süreçlerini yıkımlarla yok ederken büyük bir sancıyla da olsa yenilerini inşa ederek kendini güçlendirerek yürür. Savaşlar yıkımın yanında yenilenme de getirir.

Şimdiye kadar yaşanan bölgesel savaşlar, Ukrayna-Rusya savaşının da bir kez daha kanıtladığı gibi kapitalizme bir yenilenme ivmesi vermediği gibi ekonomi ve toplumsal yapıyı yaygın bir şekilde çürütüyor. Buna büyük göçleri ve ekolojik felaketleri de ilave edince kapitalizm derinleşen bir tıkanma içinde debeleniyor.

ABD, bu gidişlerin baş mimarı olarak her geçen gün dünyadaki liderlik konumunu yitiriyor. Tıkanmış, spekülasyona batmış kapitalizm birinci ve ikinci dünya savaşlarındaki gibi topyekün bir “yaratıcı bir yıkım”ı günümüz ölçülerinde yaşayabilir mi?

En az 15 yıldır söylenen ABD’nin Çin’e odaklanma stratejisi nihayet uygulanacak mı? Olaylar öyle gelişiyor, sorunlar o kadar çok birikiyor ki her geçen gün ABD’nin Çin ile yalıtılmış bir gerilim yaşaması olasılığını imkânsız hâle getiriyor. ABD’nin inşa etmeye çalıştığı Pasifik stratejisi Ukrayna-Rusya savaşı gibi uzatmalı bir çatışma olarak mı yaşanır? Gerilim,  güçlerin çok büyük olmasıdan bir dünya savaşına mı dönüşür? Bu sorunun bugün bir cevabı yok. Ancak ABD bir kez daha yeni strateji arayışı içinde ve “güç yoluyla barışa dönüş”ü tartışıyor. (Foreign Affairs, Robert C. O’Brien, July/August 2024)

Robert O’Brien, Roma İmparatoru Hadrian’ın ünlü “Barış istiyorsan, savaşa hazır ol” sözünü hatırlatarak Washington için yeni bir strateji arayışı öneriyor. İkiz Kuleler’in yıkılışı sonrası izlenen “uluslararası teröre karşı mücadele” stratejisi ABD’nin Afganistan’ı koşarak terk etmesiyle sona erdi. Bu savaşa tek süper güç olarak girmişti. Afganistan’dan çıkarken artık karşısında çok kutuplu bir dünya ve güçlü rakipler vardı.

Ukrayna-Rusya savaşıyla girdiği yeni stratejiyle karşısında hem uzayan, çürümelere yol açan savaşlar buldu hem de “küresel güney” diye bir saflaşmanın şekillenmekte olduğunu gördü. Kapitalizm uzun süredir yaşadığı krizi aşamazken yarattığı bölgesel savaşlarla hem merkezlerde hem de “üçüncü dünyada” yaygın çürümeler yaratıyor. Uzatılmış gerilimler belki dünyada yeni güç merkezlerinin doğuş hızını yavaşlatıyor ancak siyasi ve ekonomik çürümelerle yeni çok daha yaygın gerilimlerin fitilini ateşliyor.

Kapitalizmin derinleşen krizi topyekün savaşları dayatıyor. Ancak dünya güçler durumu, nükleer silah gerçekliği, “anavatan savunması” gibi savaşı kutsallaştıran değerlerin buharlaşması böyle bir davranışın önünü kesiyor. Bugüne kadar yaşanan bölgesel savaşlardan insanlığı güçlendirecek değerler değil, çürüme ve çeteleşmeler yaygınlaştı. Öte yandan sosyalizmin yıkılışı ve kapitalizmin insanlığı getirdiği küresel felaketin eşiği, gelecek ufkunu iyice karartıyor. En karanlık günlerden bile açık bir hedefe adanmışlıkla çıkılabilir. Henüz insanlık böyle aydınlık bir hedefe, onun  bilinç ve örgütlenmesine varamadığı için belirsizlik ve dalgalanmalar içinde yürüyor.

Bir yanda inanılmaz yoksullaşma, insanlık tarihinde belki de yeni bir bileşimin ortaya çıkmasını sağlayacak büyük göçler; öte yanda trilyonerlerin zirvelerde kibirle gezinmeleri; yapay zekâya varan gelişmelerin iç içe geçişinden yeni bir patlayıcı karışımın oluşması, insanlığı belki de bugüne kadar yaşanmamış türden ayaklanma ve savaşların eşiğine getirecektir.