Derinleşen istikrarsızlık ve biz
M. Sinan Mert yazdı: Eğer sosyalistler olarak işçi sınıfının siyasal İslam’dan kopma eğilimini güçlü bir ücretlerin güncellenmesi ve işsizliğe karşı güvence yapıları oluşturulması talepli mücadeleyle karşılayabilirsek faşistleşme sürecine en ağır darbeyi vurmuş oluruz.
Küresel sistem kendi krizlerini yeni dengeler üreterek çözme kapasitesine sahip mi yoksa dengelenebilme yeteneğini yitirmiş olan sistem, tarafların sürekli el yükseltmesiyle kendisini yıkacak bir gerilim seviyesine doğru ilerliyor mu?
Ortadoğu’da ve Ukrayna-Rusya Savaşı’nda yaşananlar ikinci seçeneğin ön plana geçtiğini gösteriyor. NATO Zirvesi sonrasında Ukrayna tarafından gerçekleştirilen Kursk saldırısı, II. Dünya Savaşı sonrasında Rus topraklarına yönelik ilk işgal girişimi oldu. Ukrayna ordusuna F-16 verilmesi, Batı’nın bu savaşı derinleştirmek, AB’nin ABD’ye yamanmak için hiçbir bedeli ödemekten kaçınmaması dünyayı nükleer bir çatışmanın kıyısına doğru adım adım taşıyor.
Yine İsrail’in İran’ın bölgedeki tüm mevzilerini imhaya dönük girişimleri de her ne kadar şimdilik Gazze’de ateşkes görüşmeleri aracılığıyla balans edilebilse de benzeri bir geri tepmeyi biriktiriyor.
Aşılan eşiklerin normale dönüşten ziyade yeni eşiklerin aşılmasına doğru ilerlememize yol açacağı bir küresel savaş konjonktürü kökleşiyor.
Batı emperyalizmi Asya’da ve Afrika’da yaşadığı mevzi kayıplarını Rusya ve Ortadoğu’da telafi etmeye çalışırken küresel savaşın artan olasılığına karşı bir barış için halklar koalisyonu inşası giderek daha büyük aciliyet kesbediyor. En son yaşanan Kara Pazartesi de hastalıklı bir devasalık sorunu yaşayan finansal sermayenin tedirginliğinin yani bir sermaye değersizleşmesi gerçekleşmesinin giderek krizden çıkışın tek çaresi olarak görülmesini doğurabilir. Bu durum da sermaye değersizleşmesini sağlayacak en hızlı aracın, yani savaşın daha da ciddi bir gündem olmasını hızlandırabilir.
Türkiye’de perde arkasında dönen temel soru Erdoğan sonrası değil Erdoğan’ın başkan seçilme sınırlamasının nasıl kaldırılacağıdır.
Burada iki proje var: Bunlardan ilki finans kapitali de iktidar bloğunun bir bileşeni hâline getiren, Batı sermayesi ile sıcak bir ilişki geliştirilmesini hedefleyen, içeride ise norm devletinin görece güçlendirilmesini öneren bir restorasyon projesidir. Bu restorasyon projesinin temel aracı ise anayasa değişikliğidir. Bu projenin politik yansıması da son zamanlarda kısmen pabucu dama atılmış olan yumuşama veya normalleşme diye tabir edilen süreçtir. Bu yaklaşımı savunanları birleştiren en önemli program ise Orta Vadeli Program adı verilen yerli-millî IMF projesidir. Yerel seçimler sonrasında ciddi bir yenilgi yaşayan Erdoğan, yaşadığı yenilginin bir siyasi dönüşüme yol açmasını engellemek için yukarıda çerçevesi çizilen projenin inandırıcılığını yükseltecek kimi hamleler yaptı. 31 Mart gecesine kadar belirleyici bir figür olarak görülmeyen Özgür Özel, Erdoğan ile görüşerek halkın taleplerini hayata geçirebileceğini vazeden bir politik aktör olarak sivrildi. Orta Vadeli Program’ın sürdürülebilirliği her geçen gün daha da zora girdikçe bu CHP-AKP uzlaşmasına dayalı projenin inandırıcılığı da azalıyor.
Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak için gündemde olan ikinci proje ise seçimli bir iktidar değişimi olanağını bütünüyle ortadan kaldıracak, faşist devletin inşasını son raddesine taşıyacak bir dönüşümün gerçekleşmesidir. Küresel savaş olasılığının büyümesi ve dünyanın dört bir yanında faşist ve sağ popülist iktidarların sayısının pıtrak gibi artması bu ihtimali güçlendiriyor. Bahçeli’nin son haykırışları bu projenin çerçevesini çiziyor. Norm devletinin sınırlarını giderek daraltan, Meclis’te kürsü kullanma hakkının son kırıntılarını ortadan kaldıran, sokakta tansiyonu yükselten, Kürtlere yönelik savaşı daha da şiddetlendiren adımlara yönelen bir faşistleşme hamlesi momenti öneriliyor. Bu proje aslında denendi, finans kapitale koltuk verilmeyen, devletçe üretilen tüm kaynakları mafyaya ve iktidara yakın sermaye gruplarına dağıtan uygulama ülkeyi bir ödemeler dengesi krizinin eşiğine taşıdı. Ancak OVP ile de duvara çarpma olasılığı yükseldikçe faşist projenin alıcıları giderek güç kazanıyor.
Bu iki proje de son kertede Saray Rejimi’nin nasıl istikrar kazanacağına dönük sermayenin farklı kesimlerinin verdiği yanıtlardan oluşuyor.
Bizim sorumuz bu iki projenin karşısına da halkın seçeneğini nasıl koyabileceğimiz olabilir ancak.
Orta Vadeli Program en büyük zokayı emekçilere yutturmasına rağmen çeşitli sermaye fraksiyonlarının konkordato ve iflaslar vesilesiyle çıkardığı ses daha fazla duyuluyor. Ekonominin giderek durgunluğa girmesi, yaz aylarında dahi işsizlik oranının artması bizleri ne kadar zor bir kışın beklediğine işaret. Ancak burada büyük olanaklar da mevcut. AKP’nin kamuoyu yoklamalarında özellikle emekçilerin, yoksulların desteğini daha da kaybetmesinden dolayı iktidara ilk geldiği dönemden daha düşük bir oy oranına gerilediğini görebiliyoruz. Özellikle köylülerin başlattığı enerjik yol kesme eylemleri ve gür sesle haykırılan “hükümet istifa” talebi iktidarın tabanında olan kesimlerin dahi iktidarla hesaplaşma arzusunu ortaya koyuyor. Türk-İş ve Hak-İş’in bile eylem düzenlemek zorunda kalması da işçi sınıfının tabanında yaşanan huzursuzluğun açık ifadesidir.
Eğer sosyalistler olarak işçi sınıfının siyasal İslam’dan kopma eğilimini güçlü bir ücretlerin güncellenmesi ve işsizliğe karşı güvence yapıları oluşturulması talepli mücadeleyle karşılayabilirsek faşistleşme sürecine en ağır darbeyi vurmuş oluruz.
Faşizme karşı mücadelenin esası onu olanak hâline getiren işçi sınıfının faşist güçlere desteğini her ne pahasına olursa olsun sona erdirmek olmalıdır. Sosyalistler her birimizin içinde bulunduğu ve maalesef son günlerde yenilerini yaşadığımız kopma ve parçalanmalarla daha da kronik hâle gelen ölçek sorunlarını birbirlerine gerçekten güvenerek, yoldaşça bağlar geliştirerek aşabilirlerse yukarıda anlatılan karanlık senaryoların hepsi çöpe atılır ve gerçek bir demokratikleşme olanağı ortaya çıkarılabilir. Bu iradeyi gösterebilmek için ise dünyada ve ülkede işlerin eskisi gibi devam etme olanağının kalmadığına açıkça ikna olmak gerekiyor.
İşsizlik ve pahalılıkla en güçlü ortak mücadeleyle faşizmin toplumsal tabanını çözelim.