Yumuşama (!)
Mehmet Yılmazer yazdı: Yıllarca siyasal ortamı terörize ederek kendini konsolide eden Saray, neden yön değiştirme gereği duydu? Yumuşamadan taraflar ne anlıyor? Erdoğan sertleşme potansiyeline sahip muhalefete “yumuşayın” demek istiyor.
Uzun yıllar kutuplaşma yaşandı ve üzerine konuşuldu; günümüzün konusu ise yumuşama. Erdoğan-Özel görüşmesinden sonra siyasette yumuşama gündeme oturdu. Bunun Erdoğan’ın ağızından çıkması elbette bir anlam taşıyor: “Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum” açıklaması mahallî seçim sonuçlarından sonra artan beklentilere bir cevap oldu.
Aslında seçimlerin hemen bitiş akşamı Van’da yaşananlar, Saray’ın niyetinin yumuşama olmadığını ortaya koymuştu. Ancak olayların gelişimi iktidara sarsıcı bir uyarı oldu. Ardından 1 Mayıs’ta Saray Taksim’i yasaklayarak bir anlamda Van’ın rövanşını almış oldu. Bu karşılıklı hamleler nereye kadar gidebilirdi? Siyaset alanının en yoğun tartışılan konusu bu oldu. 2 Mayıs’ta Erdoğan-Özel görüşmesi sonrası gündeme yumuşama oturdu. Yıllarca siyasal ortamı terörize ederek kendini konsolide eden Saray neden yön değiştirme gereği duymuştur?
Bu soruya cevap Saray’ın yeni oyunu olarak verildiğinde gerçeğin çok sınırlı bir kısmına değinilmiş olur. Siyasi ortamda gerilim, kutuplaşma en yoğun biçimde Dolmabahçe mutabakatı sonrasında masanın Erdoğan tarafından devrilmesiyle başladı. Oysa iki yıl önce Öcalan’ın 2013 Newroz’una yolladığı mesajla tarihî bir dönüm noktasına geliniyor; “çözüm süreci” başlıyordu. Gidişin kendi lehine olmadığını gören Erdoğan, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası tam tersi bir süreci, barış yerine savaş sürecini ilan etti. Çok yakın zamana kadar bu dönem “devletin bekası” üzerine, “son terörist yok edilinceye kadar” propagandasıyla geldi. “Teröristlerin” alanı o kadar büyütüldü ki neredeyse cumhur ittifakı dışında kalan herkes bu suçlamaya hedef oldu.
Sarayın ustalıkla ve defalarca kullandığı bu siyaseti şekillendirme taktiği, yakın zamana kadar işledi. Ancak zaman zaman zayıflasa da hem halkların bitmeyen direnci hem de kendi sınıf tabanını güçlendirmek için cumhur ittifakınca yıllardır yapılan soygunun ekonomiyi getirdiği nokta ve dayanılmaz yoksullaşma gerilim siyasetini etkisiz hâle getirdi. Bu taktik artık AKP iktidarını zayıflatmaya başlamıştı, son mahallî seçimler bu gerçeği çıplak gözle görülür hâle getirdi.
Seçimlere gidilirken Saray’dan gelen sinyaller seçim sonrası için gerilimin iyice yükseleceği bir ortama hazırlık yapıldığının işaretlerini veriyordu. Ekonomideki çöküşten çıkış için kitlelerin çok daha fazla acı çekmesi kaçınılmazdı. Bunu çok iyi bilen iktidar bu süreci eski yollardan yürütmeye hazırlanıyordu. Aslında hâlâ hazırlıklara devam ediyor. Ancak seçimlerde aldığı yenilgiyle ortaya çıkan yeni güç durumunda sadece eski yöntemlerle bu kritik süreci yürütmesinin neredeyse imkânsız olduğunu Van olayları ve kısmen de 1 Mayıs ortaya koyunca bir taktik yön değişikliği kaçınılmaz hâle gelmiş oldu.
Ancak yumuşamadan taraflar ne anlıyor? Saray’ın ne anladığı yeterince açık, fakat aynı şeyi CHP için söylemek zordur. Erdoğan sertleşme potansiyeline sahip muhalefete “yumuşayın” demek istiyor. En başta ekonomik sorunlar olmak üzere iktidarın uygulamak zorunda olduğu tedbirlerin yaratacağı öfkenin muhalefetin de yardımıyla yatıştırılması Saray’ın yumuşama taktiğinin bel kemiğini oluşturuyor. Büyük bir olasılıkla CHP yumuşamadan, yoksullaşan halka iktidarın bazı kolaylıklar göstermesini ve anayasaya uyma talebiyle başta gezi tutuklularının bırakılması gibi keyfî uygulamalara son verilmesini anlıyor. Bu ve buna benzer konuların basit pazarlıklarla çözümlenemeyeceği açıktır. Yumuşamanın altında aslında “anayasa değişikliği” isimli bir mayın duruyor. Bu sürecin çok zorlu işleyeceği biliniyor. Saray’ın yumuşamadan muradı kendine karşı yükselme potansiyeline sahip halkların öfkesinin “muhalefet” tarafından yumuşatılması dileğidir. Bu gerçeklik “yeni dönemin” yolunun çok engebeli olduğunu gösteriyor.
Yumuşamada bir önemli sorun daha vardır. 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama eylemi sırasında kendini ortaya koyan bu gerçeklik yumuşamanın başka bir derinliğini ortaya koymuştur. DİSK daha önceki senelerin aksine kutlama için hemen hiçbir sosyalist ve devrimci örgütlenme ile temasa geçmemiştir. Eylem için işleyen bir organizasyon kurulmamıştır. Bunun için gerek hazırlık gerekse eylem sırasında sendikalar ve diğer örgütlenmelerin işleyen bir bağlantısı olmamıştır. Devletin engellemesi karşısında bir ortak taktik kurmak mümkün olmamıştır. DİSK ve CHP kendi tavırlarını açıklayarak eyleme son vermişlerdir.
Bu basit bir irtibatsızlık sorunu değil, tam tersine yumuşama süreci eğer olacaksa nasıl gelişeceğinin bir işaretidir. DİSK ve CHP eylemin sınırlarını kendileri çizmiş ve öyle davranmışlardır. Buradan çıkan sonuç çok açıktır. “Yumuşama sürecinde” iktidara karşı tepkinin davranış sınırlarını diğer devrimci güçleri dikkate almadan CHP’nin belirleyeceğinin işareti 1 Mayıs eyleminde verilmiştir.
Seçim süreci eksiklerine rağmen bir biçimde yaşandı ve ortaya yeni bir siyasal denge çıktı. Bu siyasi durumda güçlerin dayanışma ve ittifakının önemi çok daha artmıştır. Eğer “yumuşama” sürecini bir yandan Saray şekillendirecek; diğer yandan muhalif güçlerin taktik ve eylemlerinin sınırı CHP (DİSK) tarafından çizilecekse, bunlar Kılıçdaroğlu günlerine geri dönmek anlamına gelir. Sokaktan korku, muhalif güçlerin iyi bir örgütlenmesini yaratmak yerine yersiz beklentilere kapılmak, elde edilen küçük kazançların da kaybına yol açar.
Önümüzdeki süreç devrimci demokrat örgütlenmelerin bir ağırlık merkezi yaratacak ölçüde güçlü bir ittifak kurmalarını her zamankinden fazla gerektiriyor. Aksi durumda “yumuşama” bütün hantallığı ve ağırlığı ile devrimci demokrat güçlerin üstüne çökebilir.