Savaşa barikat, halka umut, isyana vesile olalım!

M. Sinan Mert yazdı: Sosyalistlerin kendi krizlerinden çıkış yolu açısından İslamcı hegemonyadan kopuşmakta olan prekarya ve proletaryanın yeniden ve bu sefer her açıdan daha da sağcı bir İslamcı-Türkçü hegemonyaya eklenmeden kazanılması için yüksek enerjili bir konsantrasyon ortaya konması hayati önemdedir.

Seçimlerden sonra ortaya çıkan tablonun öne çıkan boyutları nelerdir?

Türkçü-siyasal İslamcı hegemonyanın şemsiyesi altında toplayabildiği toplumsal kesimler daralmaktadır. Albayrak-Nebati ekibi tarafından hayata geçirilen ekonomik modelin yarattığı büyük soygun ve ülke tarihinde görülmemiş ölçekteki servet transferi, dudak uçuklatan pahalılık olarak halkın hayatında kalıcılaşarak büyük bir yıkıma yol açtı. Şimşek’in ekonomi politikalarının güdümünü ele geçirmesi sonrasında hayata geçirilen tüketimi yüksek faizle sınırlama ve iç talebi kısma politikasıysa pahalılığın yarattığı yıkımı daha da tahammül edilemez noktalara taşıdı. İktidar blokunun genel seçimlerdeki “başarısı”na fazlasıyla güvenerek acı reçeteyi seçimler öncesinde de belirgin bir biçimde hayata geçirmesi yerel seçim sonuçları üzerinde belirleyici oldu.

Muhalefetin seçimler öncesinde ortaya koyduğu dağınık görüntü, iktidarın “rahat zafer beklentisi”yle yine muhalefetin gücüne dönüştü. İşsizlik henüz beklendiği ölçüde yükselmiş olmasa da halkın borçlanma kapasitesini daha da sınırlama girişimi, gündelik yoksullaşmanın daha da belirgin ve makyajlanamaz bir biçimde ortaya çıkmasına yol açtı. Prekarya ve proletaryanın rejimin hegemonyasından kopuşunu düşündüren bir tablo ortaya çıktı. Sadece büyük kentlerde değil, Türkçü-İslamcı rejimin oy depolarında da kırsal-muhafazakar alt sınıflarda da benzer bir eğilimin varlığının altı çizilmeli. Yeniden Refah’ın AKP çevresindeki İslamcı burjuvazinin herkesin gözleri önünde yaşanan çürümesini kapitalizm ile değil de ahlak yoksunluğuyla açıklayan yaklaşımı belli bir karşılık buldu. Sağın içinde oluşan İYİP çatlağı ki kentli orta sınıf bir tabana yaslanıyordu, yukarıdan rejime aşağıdan da CHP içinde erimeye yönelerek ortadan kalkmaktayken İslamcı saflarda muhtemelen yansımaları tarikatlar koalisyonu içinde de gözükecek yeni bir saflaşma ortaya çıkmaya başladı. Bu saflaşma düzen açısından prekarya-proletaryanın kopuşunun yöneleceği düzen içi bir sigorta oluşması açısından da işlevsel olabilir.

Seçim sonuçlarının önemli bir toplumsal tepkiyi yansıtma işlevi olsa da bu sonuçların iktidarın tükenişi olarak okunması gerçekçi değildir. 2019 yerel seçimleri sonrasında ortaya çıkan temelsiz bir öfori, sandık eksenli bir beklemeciliği ve kendiliğindenciliği tetikleyecek ruh halini yaratmıştı. Devlet aparatına her açıdan hükmedebilen, her türlü özerk iktidar alanını kısa sürede varlık-yokluk ikilemiyle karşı karşıya bırakabilecek bir yapı karşısında olunduğu unutulmamalıdır. 2019 seçimleri sonrasında Erdoğan tarafından gevelenen “Türkiye ittifakı” sakızı bu sefer de CHP saflarından dillendirildi, Özel-Erdoğan görüşmesiyse Erdoğan’ın ittifak değişikliğine yönelebileceği beklentisini arttırdı. Burjuvazinin ve orta sınıfların 2002-2013 “asrı saadetine” dönüş hayalleri o kadar büyük ki Erdoğan’ın her sendelemesinde yeni bir “restorasyon” hayali kurmaktan kendilerini alamıyorlar. Oysa rejim, 2013’ten bu yana her rıza üretme krizi momentini daha da saldırganlaştırarak aştı. Şu anda siyasi krizi harlayan sıcak para akışının önünü açamamanın yarattığı tedirginlik bu sefer daha farklı bir mekanizmanın işlemesine yol açabilir mi? Rejimin yerel seçim yenilgisinden sonra yaşadığı sersemleşmeyi ve rejim içi fay hatlarının daha da görünür hale gelmesini “yabancı sermaye ihtiyacı” ile birleştirip buradan Polyanna senaryoları üretmek akla çok da yatkın görünmüyor. ABD gezisi ekseninde yaşanacak gelişmeler bu tablonun muhtemelen çok daha berraklaşmasını sağlayacaktır.

Kürt sorununda dahi olası bir “yeni süreç” beklentisi üzerine papatya falı açanlar Türkiye’yi küresel ölçekte sertleşen savaş rüzgarlarının dışında kalabilecek bir ülke olarak nasıl görebiliyorlar?

Dünya son hızla küresel ölçekte yansımaları olacak bir savaşa hazırlanıyor, İsrail-İran çatışmasının bir sene önce hayal bile edilemeyecek noktalara sıçraması artık “yeni normal” olarak kabul görüyor. Türkiye finans kapitali ve yeni yetme burjuvazisi bu küresel krizi, ucuz enerji kaynaklarına ulaşmak için bir fırsata çevirme hayalleri görüyor. Halkın geniş kesimlerini de bu beklentiye ortak edebilirlerse faşizmin tahkimatı açısından çok önemli bir kitle tabanı potansiyeli ortaya çıkacaktır. Faşizmin kendi iç çelişkileriyle yerle yeksan olacağı beklentisi hangi rasyonel argümana dayanırsa dayansın toplumsal muhalefetin krizini büyütmekten öte etki yaratmadı, yaratmayacak da.

Yerel seçimlerde ortaya çıkan kırılmanın yaşanmasında çok önemli bir rol oynayan DEM Parti, katkısını Batı’da büyük oranda kendisini görünmez kılarak, sözünü geri çekerek gerçekleştirebildi. Bu durum, DEM Parti’nin Batı’daki “zaferin” kurucu öğelerinden birisi olarak ortaya çıkmasını zorlaştırıyor. Bu deneyimin bu olumsuzluk göz önünde tutulmadan dersleştirilmesi partinin bütün önemli kırılma anlarında ancak kendisini görünmez kılarak olumlu rol oynayabileceğine dair bir bilinci kalıcı hale getirebilir.

Sosyalistlerin kendi krizlerinden çıkış yolu açısından İslamcı hegemonyadan kopuşmakta olan prekarya ve proletaryanın yeniden ve bu sefer her açıdan daha da sağcı bir İslamcı-Türkçü hegemonyaya eklenmeden kazanılması için yüksek enerjili bir konsantrasyon ortaya konması hayati önemdedir.

Şu anda düzene karşı mücadelenin koç başının bir kez daha asgari ücretin güncellenmesi talebi olduğu görülüyor. Finans kapital başta olmak üzere burjuvazinin tüm kanatları asgari ücretin güncellenmemesi üzerinde yoğun bir konsensus sağlamışken bu konuda sosyalistlerin ortak bir kampanya üretememesi çok büyük bir eksiktir. Yaklaşan 1 Mayıs, bu talebin örgütlenmesinin bir halkası haline getirilebilseydi çok daha kitlesel ve sahici bir zemin üzerine oturtulabilirdi.

Enflasyonla mücadele altında halkın açlığa mahkûm edilmesi kabul edilemez.

Lime lime dökülen bu sefil yaşamı dayatan, bu yıkımı yaratanlara bir dört yıl daha tahammül edilemez.

Halkın bu yıkım karşısındaki öfkesi sandığa hapsedilemez!

Yıkımı yaratanları gönderelim, bizden çalınan hayatımıza el koyalım!

Savaşa barikat, halka umut, isyana vesile olalım!

Yaşasın 1 Mayıs!