‘Değişim’
Mehmet Yılmazer yazdı: Seçim sonrası sorunların zorla yönetileceği yeterince açıktır. Ancak örtüsüz zor rolünü oynayamayabilir. En sihirli formül devletin bekasıdır.
Mayıstaki başkanlık seçimleri kaybedilince muhalefet parçalandı ve özellikle CHP üzerinden ‘değişim’in kaçınılmaz olduğu düşüncesi yaygınlaştı. Mahalli seçimlere gelindi, bir aya sonuçlanacak. Ortada değişime benzer bir şey var mı?
En çarpıcı değişim İyi Parti’de yaşanıyor. Gerçekte bir değişimden çok, aslına dönüş demek daha doğru olur. Onu bir kenara bırakacak olursak CHP’deki son gelişmelerle bu partide değişimin ne ölçüde zor olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Aday tespitleri sırasında yaşananlar parti içinde birden fazla fay hattı olduğunun kanıtıydı. Seçimlerin sonucuna göre bu fay hatları aktive olacak veya bir müddet daha uykuya dalacaktır.
Ancak değişim konusunda beklentileri boşa çıkartan bazı gelişmeler önemlidir. DEM Parti ile “kent uzlaşması” konusunda bir sonuç alınamayınca Özgür Özel “DEM’li çayları içme zamanı Erdoğan ve Bahçeli”dedir” diyerek CHP’nin yıllardır taşıdığı bu kanser tümöründen kurtulamadığını gösterdi. Bu nasıl bir hastalıktır? Cumhur İttifakının çizdiği siyaset çemberinden CHP kurtulabilecek midir? DEM Partiden farklı bir tavır görünce neden eski plak yeniden çalınıyor? Üstelik Akşener hemen her gün CHP’ne neredeyse “ana avrat” küfrederken her seferinde ne büyük hoşgörü ile karşılanıyor. DEM Parti başkanlık seçimlerinden çıkarttığı derslerle çok haklı olarak yeni bazı politikalar geliştirince hemen sabırlar taşıyor.
CHP bıçak sırtında yürüyor. Seçim sonuçlarına göre yeni bir süreç başlayacaktır. Aslında başkanlık seçimlerinde başlamış olan politik ortamdaki genel hesaplaşma mahalli seçimler sonrası kaldığı yerden devam edecektir.
Elbette sadece CHP’ni değil bütün siyasi partileri “değişime” zorlayacak ortama doğru yol alınıyor. Bunun nedeni mahalli seçimler değil, seçimler sonrası ortaya çıkacak tablodur. Hem başkanlık hem de mahalli seçimler sadece biriken sorunların ortaya taşıp, nasıl bir siyasi tablonun şekilleneceği anı erteledi.
İki temel sorun herkesin gözü önünde çoktandır birikiyor. Tıpkı İliç altın madenindeki liç yığınının devasa birikim ardından bir felaket getirmesi gibi, yıllardır ertelenen ekonomik ve siyasi sorunların artık bir taşma noktasına geldiği biliniyor. Bilinmeyen, bu taşmanın nasıl yönetileceğidir?
İlk sorun her şeyi kara delik gibi içine çeken ekonomik krizdir. Daha doğrusu çeşitli güç hesaplamalarından dolayı ertelenen ekonomik sorunlardır. Yapılan vitrin değişikliği bir fire verse de M. Şimşek’in açıkladığı “rasyonal program”a devam edildiği söyleniyor. Son faiz kararı ile yeni Merkez Bankası Başkanı da tereddütleri güçlendirdi: ‘Yine her şeyi Saray yönetiyor’ algısı güçlendi. Sorunların rasyonel çözümü seçim sonrasına erteleniyor. Barajın arkasında biriken sorunlar kitlesinin nasıl taşacağını bilemiyoruz.
Diğer önemli sorun Sarayın iktidar ömrünü sonsuza kadar uzatabilmek için başkanlık rejimi yetersiz kaldığından “yeni faşizmin” siyasal yapısının inşasıdır. Kadri Gürsel son yazısında bu gidişi “devletin içine siyasal İslamın göçü” olarak adlandırmış. Gerçekten bu göç artarak devam ediyor. 20 sene önce bu devleti 2 milyon memur yönetirken, bu rakam şimdi 5.5 milyona çıkmıştır. (K.Gürsel; a.y.)
Böylesine büyük sorunların çözümü bu topraklarda daima ordu zoru desteğinde “çözümlendi.” Günümüzde büyüyen sorunların çözümü, bütün gücü elinde tutan Sarayın zoruyla mı yapılacaktır?
Seçim sonrası sorunların zorla yönetileceği yeterince açıktır. Ancak örtüsüz zor rolünü oynayamayabilir. En sihirli formül devletin bekasıdır. Devletin önemli isimlerinin yaptıkları Irak ziyaretleri olacaklarla ilgili güçlü sinyaller veriyor. Ancak yıllardır işleyen ve oldukça yıpranan devletin bekası anahtarı sorunlar kapısını bir kez daha açabilecek midir?
Bu sorunlar yumağı herkesi, sınıfları, siyasi yapıları güçlü bir değişime zorlayacaktır. Hangi yönde? Demokrasi güçlerinin bu değişime damga vurabilmesi örgütlenmelerini büyütmekten geçiyor. Ve düzenin çizdiği kısır ve ölü politika çemberini kırmaktan!…