Bangladeş işçi sınıfına selam!
M. Sinan Mert yazdı: 23 Ekim’den bu yana ülkede etkili ve kitlesel grevler gerçekleşiyor. Ülkede çoğunluğu kadınlardan oluşan 4 milyon işçinin çalıştığı 3500 kadar tekstil ve konfeksiyon fabrikası bulunuyor. Gerçekleşen eylemlerde en az 4 işçi polisler tarafından katledildi.
Kasım ayına Bangladeş’te tekstil ve konfeksiyon işçilerinin militan eylemleri damga vurdu. İşçi eylemlerinin temel talebi açlık sınırının altında kalan asgari ücretin arttırılması. İşçiler şu anda 8000 taka olan ücretlerinin en az 23000 takaya (208 ABD Doları) çıkarılmasını isterlerken hükümet sadece 10000 takalık bir teklif sundu. Dolayısıyla 23 Ekim’den bu yana ülkede etkili ve kitlesel grevler gerçekleşiyor. Eylemlerin etkisiyle hükümet teklifini 113.5 dolara kadar çıkarttı ancak işçiler bu artışı yeterli bulmadılar. 500’den fazla fabrikada grevler etkili oluyor. Ülkede çoğunluğu kadınlardan oluşan 4 milyon işçinin çalıştığı 3500 kadar tekstil ve konfeksiyon fabrikası bulunuyor. Gerçekleşen eylemlerde en az 4 işçi polisler tarafından katledildi.
Bangladeş ihracatının %85’i, milli gelirinin ise %10’u tekstil ve konfeksiyon sanayii tarafından üretiliyor. Ülke, hazır giyim ihracatında Çin’den sonra dünyanın en büyüğü konumunda. İşçi ve İstihdam Bakanı Monnujan Sufian, sundukları teklifin üzerine çıkılması durumunda ülkede üretim yapan Zara, HM, Nike, Gap, Levi’s, Adidas, Philip Von Heusen gibi büyük firmaların yatırımlarını Vietnam, Hindistan, Sri Lanka, Kamboçya ve Çin gibi ülkelere yönlendireceğini ve işsizliğin aratacağını iddia ederek greve çıkan işçileri tehdit etti. Bangladeş takası geçtiğimiz yıl %30 oranında devalüasyona uğradı, enflasyon oranıysa %10’lar seviyesinde. İşçilerin 23000 takalık talebi Bangladeş Emek Çalışmaları Enstitüsü’nün tespit ettiği yoksulluk sınırı değeri olmasından kaynaklanıyor. Patronlarla işçiler arasındaki ücret çatışmasını yoğunlaştıran olgulardan birisi de küresel durgunluk koşullarında tekstil ürünlerine yönelik talebin azalması. 2023’ün ilk 7 ayında Bangladeş’in ihracatı ABD’ye %21.77, Avrupa’ya %14.5 azalmış durumda.
İşçi sınıfının bu etkili eylemliliği egemen sınıflar arasındaki çatlakların da son derece belirginleştiği bir dönemde yaşanıyor. Dünyanın en uzun süre iktidarda kalan kadın Başbakanı Sheikh Hasina, partisi el Awami’nin lideri. 2008’den beri iktidarını koruyor. Ancak bunu süreklileşen baskı politikaları, seçim hileleri ve hukuku askıya alan yöntemlerle gerçekleştirebiliyor. El Awami (Halk Partisi diye çevrilebilir) ülkenin 1971’de Pakistan’dan bağımsızlığını kazanmasında rol oynayan bir parti. Laikliği ve bir tür sosyalizmi de kuruluş ilkelerinin içerisine dahil etmiş, kısa sürede iktidarda kalmak adına despotik yöntemler kullanmaya başlamış, ardından da askeri darbeyle görevden uzaklaştırılmış. Askerler ülkenin neoliberal dönüşümünden ve siyasal rejimin dincileşmesinden sorumlu. Askeri diktatörlükleri bu sefer İslamcı milliyetçi BNP’nin iktidarında geçen yıllar takip etmiş. İslamcılar ülkenin bağımsızlığını elde ettiği dönemde Pakistan’dan ayrılmaya karşı hareket etmişler ve 300 bin kişinin öldüğü bir bağımsızlık karşıtı katliamda Pakistan devlet güçleriyle işbirliği yapmışlar. Şu anda muhalefette bulunan BNP, Ocak’ta yapılması gereken seçimlerin Hasina yönetiminde değil geçici bir hükümet gözetiminde gerçekleşmesi için ülke çapında eylemler düzenliyor. Muhalefet ülke çapında demir, kara ve su yollarını trafiğe kapatmış durumda. Tedarik zincirlerinin kilitlenmesi büyük şehirlerde fiyatların daha da yükselmesine yol açıyor. İktidarın 2023 yılı başında IMF’den 4.7 milyar dolarlık bir borca başvurması azalan merkez bankası rezervleri, artan cari açık ve kısa vadeli dış borçlarla ilişkili. Ekim ayında yaşanan grevler dolayısıyla ihracat gelirlerinin de son 26 ayın en düşük seviyesine gelmesi ocak seçimleri öncesinde ekonomideki tansiyonu daha da yükseltiyor. Yollarda uygulanan blokajın ise günlük 588 milyon dolarlık bir ticari kayba yol açtığı hesaplanıyor.
Bu anlatıdan da anlaşılacağı üzere işçi eylemleri bir boşlukta gerçekleşmiyor. Egemen sınıf içi çelişkilerin şiddetlendiği ve iktidarın çatlama emareleri gösterdiği koşullarda işçi sınıfı da kendi taleplerini ve yoksullaşmaya karşı mücadelesini yükseltiyor. Ancak Bangladeş’te işçi sınıfının politik temsiliyeti son derece sınırlı; işçi sınıfının devrimci bir dönüşüm hedefiyle bütünleşmeyen bu eylemlerinin İslamcı BNP’nin iktidara yürüyüşünün önünü açması da kuvvetle muhtemel. Solcu aydınların İslamcılara duydukları tepkiyle el Awami iktidarını “kötünün iyisi” olarak desteklemeleriyse işçi sınıfının bağımsız politik seçeneğinin şekillenmesini daha da zorlaştırıyor.
Türkiye’de yaşananlarla Bangladeş’tekiler arasındaki paralellikleri görmemek imkânsız. Burjuva muhalefetin kitlelerin sokağa çıkmasını teşvik eden tutumu işçi sınıfını da belirleyici bir aktör olarak ortaya çıkarmış durumda. Türkiye’de ise egemen sınıf fraksiyonları halk sınıflarını inisiyatifsizleştirmek, sokağı devreden çıkarmak için güçlü bir iş birliği yürüttüler. Ücret zamları için yürütülen mücadelenin ne kadar önemli bir harekete geçirici güç olduğu bir kez daha anlaşıldı ancak etkili çağrılar yapabilecek sendikal merkezlerin varlığının da önemli bir olanak yarattığı da görüldü. Türkiye’de ise burjuva muhalefetin pısırıklığının yanısıra sendikal merkezlerin de kendilerini giderek daha fazla işlevsizleştiren parçalanması sınıfın ortak hareketini daha da zorlaştırıyor. DİSK ve KESK’in ortak hareket edememesi, hem de bunu faşizm koşullarında yapamaması hangi anlamsız tartışma gerekçesiyle anlaşılabilir? İşçi sınıfının bağımsız politik hattının inşa edilemediği koşullarda sınıfın en diri hamlelerinin bile egemen sınıf içi çatışmada bir tarafın çıkarına kullanılabileceği gerçeği de bir kez daha yüzümüze çarpılmış oluyor. Kadın işçilerin oynadığı öncü rolün de altının çizilmesi gerekiyor.
Sınıfın politik merkezinin inşası, devrimci demokrasi ve sosyalizm alternatiflerinin güçlü bir biçimde görünürlük kazanması, yaşanan büyük yoksullaşmaya karşı sınıf hareketinin harekete geçirilmesi, sendikal merkezlerin ortak ve güçlü hareketinin sağlanması için politik basıncın yükseltilmesi ana politik tabloda ciddi farklılaşmalar sağlamak için hayati önemde. Orta Vadeli Program’ın “asgari ücret zammını yaşanan enflasyona göre değil beklenen enflasyona göre gerçekleştirme” niyeti burjuvazinin tüm katmanları tarafından hareketle destekleniyor. Burjuvazinin rasyonalite prensi Mehmet Şimşek, asgari ücreti yılda sadece bir kez artırmayı hedefliyor.
İşçi sınıfımız böylesi bir hamleyi bir kavga çağrısı olarak okumalıdır.
Son söz; Cumhuriyet’in 100. yılı tartışmaları Ogün Samast’ın salıverilmesiyle tam kıvamını buldu. Cumhuriyet kendi vasfı hakkında kendisi konuşmuş oldu.