Dr. Hikmet Kıvılcımlı üzerinden: Talihsiz devrimciler kimlerdir? Talihli devrimci nasıl olunmaz?
Sebüktay Kaan yazdı: Kıvılcımlı, bayrağı yere düşmemiş mücadele geleneğiyle, dünyanın talihli devrimcilerinden biridir! Dr. Hikmet’in geleneği, örgütlü mücadelesi daha ilerilere, ağlaşarak değil dövüşerek taşınır!
Eskiden solun nüfusu kalabalıktı. İyi lafın da kötü lafın da epey alıcısı satıcısı olurdu. 12 Mart faşizmi ertesi, devrimci hareket yeniden yükselişe geçtiğinde herkes kendi yordamınca eleştirisini özeleştirisini yapıyordu. Denizler idam edilmiş, Mahirler Kızıldere’de, Kaypakkaya işkencede katledilmiş, Kıvılcımlı da hasta olarak çıktığı yurtdışında ölmüştü.
Yeni kuşak devrimcilerin katli, özellikle arkadan gelen genç yüreklerde bir devrimci isyan duygusu yaratmıştı. Bizim “Doktorcu cenahta” da bir kesim, Kıvılcımlı’nın yurtdışında yaşadıkları üzerinden acınaklı bir söylem tutturmuşlardı. “Kanser hastası”, “kan işeye işeye yurtdışına çıktı”, “sosyalist ülkelere sınır dışı ettirdiler”, “hastanede öldü” ve diğerleri. Bunlar Kıvılcımlı’nın gerçekten yaşadıklarıydı, doğruydu, ama özünden kopuktu. Bu, yerlerde sürünen ruh hali daha çok esnaf ve köy kökenli Doktorculardı ve epeyce de ayak bağı olmuşlardı.
Bu söylem hala biri(leri) tarafından iştahla dillendiriliyor. Son ölüm yıldönümündeki etkinliklerde yazılan, söylenen “Dünyanın en talihsiz devrimcilerinden biri” tanımlaması Kıvılcımlı’ya ne kadar uyar?
Önce, “Talihsiz devrimci” kime denir örneğin?
17 yaşında idam edilmek talihsizlik midir mesela?
20’li yaşlarda dağda gerillayken vurulmak?
Siyasi faaliyetten 10 yıl, 15 yıl, hatta 22 yıl yatmak? Talihsizlik midir mesela?
Eserleri ve yazıları “para etmediğinden” kendini ve ailesini geçindiremeyen, Engels’ten çok sınırlı maddi yardım gelmese yiyecek ekmek bulamayacak kadar aç ve o yoksulluktan üreyen hastalıklar sonucu kan tüküre tüküre ölen Marx mesela? Çok mu talihsizdi?
“Talihli devrimciler” kim o zaman?
Diğer örgüt üyelerine kumpas, kendilerine şatafatlı hayatlar kuranlar mı? Mesela…
Aman buralara gelirse foyam ortaya çıkar, rahatım/kariyerim riske girer diye, yalanlarına yalan katarak, Kıvılcımlı’yı sosyalist ülkelerden sınır dışı ettirip tedavisini bile engelleyenler? Onlar mı oluyor “talihli devrimciler?”
30 yaş altı devrimcilerin çoğunun; adlarını bile duymadıkları; mezarlarının -ziyaret edilmek şöyle dursun- yerinin bile bilinmediği eski TKP liderleri mi? Kim o talihliler?
Dr. Hikmet Kıvılcımlı bir örgüt, bir mücadele geleneğidir! Bütün eski kuşak liderlerden ardında, bir mücadele geleneği bırakabilmiş tek sosyalisttir. Bugün Kıvılcımlı adına bağlı mücadele eden (bu parçalı hal çok övünülecek bir şey olmasa da) bir değil birkaç örgüt vardır.
* * *
Bir de yeri gelmişken, yine aynı çevrelerce dillendirilen, Kıvılcımlı’nın kanser hastası olduğu ve Türkiye’deki ameliyatların sonuç vermediği için yurtdışına çıkmak zorunda kaldığı anlatılır . “Doğrudur!” Kendisi de böyle yazar ama başka şeyler de yazar.
1930’ların başında yazdığı, TKP’nin ilk 10 yılını kritik eden ve partiye yeni ve kapsamlı bir strateji öneren YOL serisinin son kitabı, “Taktik ana halkası: Legaliteyi istismar“dır. Kıvılcımlı bu taktiği kısmen TKP’ye de kabul ettirir ve o zamana kadar hep, bir çalışma tarzı olarak önemsenmemiş legalite, bir çalışma alanı olarak ortaya çıkar ki Marksizm Bibliyoteği, Emekçi Kütüphanesi, Vatan Partisi (1954) ve diğerleri bu faaliyetlerin ilk akla gelenleridir.
Ancak Kıvılcımlı’nın aralıksız ve çok titiz sürdürdüğü illegal faaliyetleri de hep olmuştur. Ancak Kıvılcımlı devletle/mahkemelerle sadece legal faaliyetleri üzerinden muhatap olur. Legal faaliyetlerini sonuna kadar savunurken, illegal faaliyetlerini de sonuna kadar reddeder. O yüzden Kıvılcımlı yurtdışına çıkışını, devletle muhatap olurken “hastayım, tedavi görmek için yurtdışına çıktım” der. Ancak, anılarında da tarihe de bir not düşer. (Bir ön bilgi: 1939 Donanma Davası: Bazı subaylar Nazım Hikmet’in ve Kıvılcımlı’nın kitaplarını düzenli olarak okur ve tartışırlar. Bu sempatinin deşifre olmasıyla “Donanma’yı isyana teşvik” suçuyla açılan dava sonucu -hiç ilgileri ve bilgileri olmamasına rağmen- her ikisi de 12’şer yıl hapis yatarlar.)
O sıralar (12 Mart öncesi) o canlı politik ortamda Kıvılcımlı TÖS’te (Türkiye Öğtetmenler Sendikası), üniversitelerde, sendikalarda, kimi TİP ilçe örgütlerinde sürekli konferanslar vermektedir. Bu konferanslar aynı zamanda teybe alınmakta, çoğaltılmakta ve dinlenmektedir. O yıllarda Kıvılcımlı’nın deniz subayları arasında güçlü bir etkisi vardır ve kasetler orada da dinlenmektedir. Kıvılcımlı bunun kendisine bir provokasyon gerekçesi olacağını sezer. Zaten politik ortam hızla gerilmekte ve adım adım faşizme gidilmektedir. Nisan ortalarında evinden ayrılır ve bir otele yerleşir. Aynı zamanda 40 yıl gözü gibi koruduğu gizli arşivini de iki çuval içinde, Fuat-Latife Fegan çiftine korunması için teslim eder. Bu Kıvılcımlı’nın illegaliteye geçişidir ve ardından da hızla Ankara’ya, kendisini yurtdışına çıkartacak ekibine gider. Anılarının hemen başında yazdıkları: “Ama ben neredeyim? Onu bile burada yazamıyorum… İstanbul’da yokum.” (Günlük Anılar) Yeraltındadır artık.
Kıvılcımlı bir kez daha mahkum olursa, -o kanserli ve birkaç ameliyatlı haliyle ve 70 yaşıyla- hapisten çıkmaya ömrünün yetmeyeceğini düşünmüş olmalıdır. Ve daha yapacak işleri vardır.
Yine anılarından: “Yaptıklarını görüp duruyor, bilip duruyordum. Akıllarınca beni yeniden, 1939 Donanma Kor Askeri Mahkemesi oyununa düşüreceklerdi… Seminer bandlarının askeri okullarda, güya gizli kalabalıklara dinletilişi… provokasyonun nereye sürüklenmek istediğini iki kere iki dört edercesine ispatlıyordu… başıma gelenleri ve gelecekleri iyi biliyordum. En basit kombinezonla kolayca sınır dışına hopladım.’’ (Günlük Anılar, S. 170, 171)
Kıvılcımlı doğrulanan öngörüleriyle vakitlice yeraltına geçmiş ve bir siyasi taktik olarak yurtdışına çıkmıştır. Aksi politik gidişatı sezememiş ve ona uygun davranamamış olmak olurdu ki bu Kıvılcımlı’yı apolitik ve öngürüsüz yapardı.
Başa dönersek Kıvılcımlı’nın “başına gelenler”, “çektikleri”, hastalığı, ihanete uğramışlıkları vesaire onu zavallı ve acınacak duruma düşürmez. Bunlar mücadeleye ait olan şeylerdir. Yani ortada sızlanacak bir durum yoktur ve olamaz!
Kıvılcımlı, tarihsel determinizm ona ne sunduysa, ona ne dayattıysa onu; mücadeleyle dopdolu devrimci bir hayatı yaşadı; Türkiye devrimci hareketinin tamamına onurlu bir miras bıraktı. Sol/sosyalist hareketlerin tümü, hatta onun da dışındaki kimi siyasi çevreler ve giderek daha fazla sayıda bilim insanı için de saygın bir kişilik olan Kıvılcımlı, bayrağı yere düşmemiş mücadele geleneğiyle, dünyanın talihli devrimcilerinden biridir!
Dr. Hikmet’in geleneği, örgütlü mücadelesi daha ilerilere, ağlaşarak değil dövüşerek taşınır!