Kazanacağız ve değiştireceğiz

Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının ve 21 yıllık siyasal İslam iktidarının çatırdatılmasının son derece önemli sonuçlar ortaya çıkartacağı, toplumsal enerjinin harekete geçmesinin zemininin güçleneceği, faşizmin sandık yoluyla geriletilmesinin yaratacağı muazzam moral atmosferin sosyalistlerin de örgütlenmesini kolaylaştıracağı da apaçık ortada.

İhtiyat ve teyakkuz halini elden bırakmadan umudu, inancı ve özgüveni yükseltmemiz gereken bir haftadayız.

Başta Erzurum’da yaşanan olmak üzere provokasyonların şimdiye kadar rahatlıkla boşa çıkarılabilmesinin en önemli sebebi bunların politik olarak kararsız kesimleri muhalefete yönlendirme potansiyelinin daha güçlü olması.

Geldiğimiz noktanın 2022’de tartıştığımız 1,5 devrim stratejisine uygun olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşım, uygulamaya sokulan yeni ekonomi politikasının yarattığı şok yoksullaşma ve enflasyon karşısında genel olarak işçi sınıfının, özel olarak da proletarya ve prekaryanın düzenin hegemonyasından koparılarak sosyalistlerin başını çektiği bir hegemonya projesine kazanılmasının yaşanan organik krizin devrimci bir çözüme yol açması olanağını barındırdığını gündeme taşıyordu. Ülkenin dünya savaşı koşullarında dahi tanık olmadığı bir paylaşım şoku yaşandı ancak bu tablo sınıfın radikal bir kopuşuna yol açamadı. Bu kopuşun yetersiz düzeyde kalmasıysa devrimci demokrasi güçleri açısından burjuvazinin başını çekeceği bir restorasyon projesini, Kürt Sorunu’nun demokratik zeminlerde tartışılabileceği ve sınıfın Siyasal İslam’ın otoriter hegemonyasından kurtulabileceği örgütlenmeler geliştirebileceği ölçekte genişletme mücadelesine girişmesini eldeki kullanışlı tek dönemsel taktik haline getirdi.

Böylesi bir taktiği mümkün hale getirense Kürt Özgürlük Hareketi’yle Türkiye sosyalistlerinin ortak çatısı HDP’nin güçlü varlığıydı. HDP’nin hamleleri, burjuvazinin restorasyon projesi olan Millet İttifakı içindeki dengeleri önemli oranda değiştirdi. İttifak içerisindeki İYİP etkinliği büyük oranda geriletildi. Akşener HDP’nin desteklediği Kılıçdaroğlu adaylığının kendisini ittifak içinde cılızlaştırırken, ittifakın kendisini güçlendireceğinin farkında olduğu için masayı devirmeye kalktı. İktidarın HDP’nin Kılıçdaroğlu’na verdiği desteği öne çıkararak aslında İYİP seçmenini “milliyetçi Cephe”ye geri çağırdığını, MHP’nin kendi amblemiyle seçimlere girmesininse esas olarak bu taktiğe etkinlik kazandırmayı amaçladığını biliyoruz. Millet İttifakı’nın tüm iç gerilimlerine rağmen yola devam etmesinde finans kapitalin toparlayıcı rolünün önemli bir etkisi olduğunun da farkındayız.

Bütün bu tabloya rağmen Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının ve 21 yıllık siyasal İslam iktidarının çatırdatılmasının son derece önemli sonuçlar ortaya çıkartacağı, toplumsal enerjinin harekete geçmesinin zemininin güçleneceği, faşizmin sandık yoluyla geriletilmesinin yaratacağı muazzam moral atmosferin sosyalistlerin de örgütlenmesini kolaylaştıracağı da apaçık ortada.

Bu momentte sosyalistler içerisinde ne oranda bir farkındalık ve dönem içinde belirgin aktör olma kararlılığı gözlemleyebiliyoruz? Genel hal ve vaziyet oldukça dağınık bir görüntü arz ediyor. Varoluşunu  Millet İttifakı’ndan ayrıştıramama ve onun pasif bir destekçisi konumunda sıkışmayla “düzenin iki burjuva bloğuna” karşı eşit mesafe alma hassasiyetiyle kendisini kitlelerin faşizmle hesaplaşma coşkusundan yalıtma kutuplarında toparlanma olarak tarif edilebilecek sağlıksız bir görüntü mevcut. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde yaşanan talihsiz tartışmalar bu açıdan bir konsantrasyon dağınıklığı yaratıyor. “Seçim çamuruna” bulaşmayı bir günah olarak tarif eden ancak genel söylemler dışında alternatif bir yürüyüş hattı öneremeyen, oy pusulasında orak çekice mühür vurmayı bir kurtuluş olarak önerip sonra da kapsamlı parlamentarizm eleştirilerine soyunan kafa karışıklıkları yaygın olarak gözlenebiliyor. Bu söylemlerin tüm hamasiliği ve ezberciliği yansıra bir tür tuzu kuruluk halini de içerdiği, halkın içinde bulunduğu çıkışsızlığa karşı kendi etik duruşunu korumak adına sırtını dönme lüksünü yansıttığını da görmek gerekiyor.

En doğru tutumun burjuva muhalefetle kendi sınır çizgilerini ve düşmanlıklarını son derece net ortaya koyan, buna rağmen faşizmin darbelenmesi adına yapılan ittifakın gerekçelerini doğru anlatabilen, mücadelenin ve enerjinin içinde konumlanırken gelecek mücadelelerin de her türlüsüne güçlü bir biçimde hazırlanan, kendisini en güçlü bir biçimde kurma motivasyon ve bilincini asla kaybetmeyen, organik krizin seçimle çözülmeyeceğini bilen ve yaklaşan fetret devrinde gerçek bir devrim seçeneği yaratmayı temel mesele olarak gören bir konum imkansız mı?

Değil.