Amed’de operasyon, Moskova’da masa ve seçim hesapları
Bugün yaşanan ve belirgin bir biçimde gazetecileri ve avukatları da hedefleyen operasyon, seçime kadar yaşanacak 20 günün Kürt Sorunu ekseninde yeni hareketlenmelere açık olacağını düşündürüyor. Seçim güvenliği açısından inisiyatif alabilecek yapıların etkisizleştirilmek istenmesi, Hüda-Par ile girişilen ittifak ve Moskova’daki girişimlerle birlikte değerlendirilmeli.
Askeri ve istihbari bürokrasinin başındaki isimler olan Akar ve Fidan’ın Türkiye-Rusya-Suriye-İran savunma bakanlarıyla istihbarat başkanları arasında yapılacak toplantıya katılmak üzere Moskova’ya gittiği gün Kürt illerinde gazeteci, siyasetçi ve avukatlara yönelik kapsamlı bir operasyona girişilmesi ne anlama gelmektedir?
Bu görüşme öncesinde pozisyon alma arayışındaki Rojava özerk yönetiminin Suriye’deki iktidara yönelik yayınladığı 9 maddelik çerçeve metin önemli bir içeriğe sahip. Suriye’nin toprak bütünlüğünü kabul eden, sadece Arapların değil Kürtler dâhil bütün halkların temel unsur olarak kabul edilmesini talep eden, yerel özerkliklerin güçlendirilmesiyle dönüştürülmüş bir siyasal yapının sorunun çözümü için çerçeve oluşturabileceğini tekrarlayan, Rojava’daki petrol başta olmak üzere tüm doğal kaynakların Suriye halkının tümüne ait olduğunu bir kez daha deklare eden metin, Suriye yönetimiyle şimdilik gayrıresmi ve aralıklarla devam eden müzakerelerin içeriğini açık bir biçimde ortaya koyuyor. Kürt siyasi hareketinin özerklik çerçevesinde geliştirdiği çözüm önermeleri merkezi yapıları yerel özerkliklerle dönüştürerek günümüz güç dengelerine uygun bir kararlı dengenin oluşmasını hedefliyor.
Moskova’ya giden Akar ve Fidan’ın Saray Rejimi’nin çok ihtiyaç duyduğu bir Rojava operasyonu için yeşil ya da sarı ışık arayışında olduğu çok iyi biliniyor. Suriye yönetimi, Moskova’nın arzusu hilafına şimdiye kadar Erdoğan ile açık müzakere görüntüsü vermekten uzak durdu. Suudi Arabistan’ın Çin inisiyatifiyle İran ile arasındaki gerilimi azaltacak hamleleri sonrasında Dışişleri Bakanı aracılığıyla Şam’ı da ziyaret etmesi dikkat çekici bir gelişme. Suriye yönetimi, Rojava konusunda Türkiye’ye geçit vermeyen tutumunu devam ettirirse Emevi Camii’nde namaz kılma hayali görenlerin iktidarının kendisinden önce tepetaklak olmasını izleme şansına sahip olacak.
Saray Rejimi türlü provokasyonlarına rağmen tepetaklak gidişini terse çevirmekte zorlandığı için Akar ve Fidan’ın, olası bir operasyon görüntüsü üretebilme şansı yakalayabilmek adına Moskova’daki masaya taviz vermeye ve her isteneni kabul etmeye çok daha açık bir konumda gidecekleri düşünülmelidir. Rusya ve İran’ın bu zafiyeti etkili bir biçimde kullanmak isteyecekleri de açıktır.
Bugün yaşanan ve belirgin bir biçimde gazetecileri ve avukatları da hedefleyen operasyon, seçime kadar yaşanacak 20 günün Kürt Sorunu ekseninde yeni hareketlenmelere açık olacağını düşündürüyor. Seçim güvenliği açısından inisiyatif alabilecek yapıların etkisizleştirilmek istenmesi, Hüda-Par ile girişilen ittifak ve Moskova’daki girişimlerle birlikte değerlendirilmeli.
İktidar savaş makinesini geliştirme noktasında kaydettiği gelişmeleri önemli bir seçim malzemesi olarak kullanmaya çalışıyor. Toplumun ensesinde uzunca bir süre boza pişirilmesine yol açan 15 Temmuz neredeyse hiç gündem yapılmıyor ancak yerli silah sanayi konusundaki “atılımlar” her fırsatta bir mitolojik hikaye olarak rıza mekanizması olarak kullanılıyor. Camii mitingleri ve tarikatların paramiliter unsurlar olarak sahaya sürüldüğü Adıyaman’dakine benzer provokasyonlarda mesafe alınabilmesi için savaşın ve Kürt düşmanlığının etkin bir biçimde kullanılabilmesi arayışları son ana kadar devam edecektir.
Son dönemeçte önümüzdeki günlerin son derece sıcak geçeceği her açıdan belirginleşmişken Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki tansiyonun doğru yönetilmesi daha da önem kazanıyor. Gereksiz tartışmaların, fuzuli aritmetiklerin muhasebesini seçimler sonrasına bırakarak son günleri giderek artan bir ortak mücadele ruh haliyle kazanmak zorundayız. İttifak, bugünlerde fazlasıyla ön plana çıkan sandık merkezlilikten öte bir mücadele ittifakı olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak göreviyle karşı karşıya. Kürt halkına yönelik saldırıların birlikte göğüslenmesi noktasında gösterilecek eksikliklerin, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın seçim sonrasında içinden geçeceğimiz Fetret Devri’nde oynayabileceği öncü role belirleyici bir zarar verebilme potansiyelinin ne boyutlarda olduğunun hepimiz farkında olmalıyız. Devrimci demokrasi güçleri bu zorlu dönemi büyük bir disiplin, dayanışma ve yaratıcılık ile geri dönüşü mümkün olmayan bir zafere taşıma imkân ve kabiliyetine sahiptir.
1 Mayıs’ta işçi sınıfının barış ve ekmek, Kürt Sorunu’nun demokratik çözümü ile yaşanacak bir ülke arasındaki bağları görme açısından toplumun gerçek öncüsü olma kapasitesine sahip olduğunu gösterme şansını da en iyi biçimde kullanacağız.
Biz kazanacağız!