Alevilerin zamanı mı?
Bugün cemevleri fiilen kabul görmüşse bu Alevi hareketinin verdiği mücadelenin sonucudur. Fakat yarının ihtiyacı sadece “cemevine yasal statü” olamaz, eksik kalır.
İnsanca yaşanacak bir ülkenin eşit vatandaşlığı da kapsayan laik, demokratik, özgürlükçü bir anayasa yazımına ihtiyacı var. Bu yaklaşım önümüze konacak sandıklarda heba edilmemeli. Aksine seçimleri fırsat olarak görüp, en geniş Alevi temsiliyetiyle sürece müdahale edilmelidir.
Zamanın akışkanlığı içerisinde çoğunlukla söylemek istediklerimizi, duygularımızı ifade edemiyoruz. Ya erteliyor ya da başka gündemlerin arasında yitip gitmesini acıyla seyrediyoruz.
“25 Aralık Büyük Alevi Kurultayı”nı programlarda tartışmış olsam da üzerine yazmayı hep erteledim. Yeni yılın getirdiği olumsuzluğun içerisinde bu değerlendirmeyi gecikmeli de olsa tartışmaya çalışacağım. Kentlere göçün Aleviler üzerinde yarattığı tahribat bir yana, yeni ihtiyaçların ortaya çıktığı, taleplerin belirginleşerek bunun hem mekan (cemevleri) hem de politik bir mücadele hattını geliştirdiğini biliyoruz.
Burada en önemli şey aynı zamanda köy, kent, sürek farklılıklarına rağmen hepsinin bir çatı altında yani Alevi Bektaşi olarak kendilerini ifade etmeleri ve birbirleriyle kurdukları duygu birliğidir. Göç ettiği şehirdeki, mahallesindeki cemevi için mücadele etmesi, Maraş, Madımak vb. katliamlarda ya da herhangi bir yerde yapılan kapı işaretlenmelerini doğrudan “Alevilere” yani kendisine yönelik algılaması ve öyle tavır alması duygusal birliğin sarsılmaz parçası olarak görülmelidir.
Türkiye ve Avrupa’da hayata geçirilen kurumlar ve kendisini sokakta ifade eden politik hat, en geniş Alevi topluluklarının politikleşmesine de katkı sunmuştur.
Özellikle 2015’e kadar yüzbinlerin katıldığı “cemevlerine yasal statü, eşit vatandaşlık” mitingleri Alevileri derleyen, toparlayan ve demokrasi mücadelesine “Alevi aşısı” yapan nitelikteydi. Bu hareketlilik aynı zamanda Alevilerin kendisini “sır” gibi sakladığı kentlerde “biz buradayız ve Aleviyiz” demesinin, tamamen gün yüzüne çıkmasının da cesaretini açığa çıkartmıştır.
7 Haziran 2015 seçimleri sonrası şehirlerde patlayan bombalar, çatışma ortamı ve darbe girişimi baskı rejimini ülkenin üzerine kara bir bulut gibi çökertti.
Alevi hareketi baskı rejimiyle mücadele etmek yerine cemevlerinin içine çekilmeyi tercih etti. Bu planlı bir içe yönelmeden ziyade koşulların dayattığı zorunluluğun davranışına yansımasıdır.
Cemevleri bu süre zarfında Alevilerin inanç ve hizmet ihtiyaçlarını karşılarken onun politik taleplerine karşılık veremedi.
Aleviler kendilerini ifade edecekleri, yan yana gelebilecekleri politik çağrılardan uzaklaştıkça yalnızlaştı. Ayrıca dünyayı sarsan pandemiyle birlikte sosyal alandan çekildi.
İnsanları bir arada tutan, toplumsallaştıran duygu birliğidir. Yalnızlaşmanın önüne geçmek, sahici ilişkiler kurmak ve öncülük etmek bugünün ihtiyacıdır.
Alevi kurumları, Alevilerin sadece inanç ve hizmetlerini değil; özlemlerini, arzularını, yaşamsal sorunlarını ve taleplerini karşılayacak politika geliştirmek zorundadır.
Yüzyıllık Cumhuriyet tarihinin ve otuz yıllık Alevi hareketinin deneyimlerinden yola çıkarak yeni bir hat kurulmalı.
Bu anlamda 25 Aralık Büyük Alevi Kurultayı ( Büyük Alevi Buluşması desek daha doğru olur) bize üç şey sunuyor;
Bir, politik olarak iktidarın zararlı “Alevi reformuna” – Alevi operasyonuna- çekilen setin Alevi toplumunda karşılık bulduğu,
İki, Aleviliğin taşıyıcılarının doldurduğu salonda birbirlerine duydukları özlemin, yalnız olmadığını görmenin yarattığı umut,
Üç, acilen gençleri özne haline getirecek yapısal sorunların çözümü ve modern dünyayla uyumu sağlayacak yenilenme.
Zira farklı illerden gelenlerin kendisinden parçaları görmesi, kadınların sayalarıyla – kürsüden bağımsız- semahlar dönmesi, en geniş Alevi temsiliyetinin herhangi birinin öne çıkma kaygısı gütmeden bir arada durması önemli bir fırsat!
Hülasa asıl soru, şimdi ne yapmalı?
Günahıyla sevabıyla Cumhuriyet’in bir yüzyılını geride bırakırken Aleviler aynılıkla ikinci yüzyıla devam edecek mi?
Acıların, katliamların, göçlerin, trajedilerin kendisini tekrar etmemesi için Aleviler yeni bir rejimin inşasında rol almalıdır.
Bugün cemevleri fiilen kabul görmüşse bu Alevi hareketinin verdiği mücadelenin sonucudur. Fakat yarının ihtiyacı sadece “cemevine yasal statü” olamaz, eksik kalır.
İnsanca yaşanacak bir ülkenin eşit vatandaşlığı da kapsayan laik, demokratik, özgürlükçü bir anayasa yazımına ihtiyacı var. Bu yaklaşım önümüze konacak sandıklarda heba edilmemeli. Aksine seçimleri fırsat olarak görüp, en geniş Alevi temsiliyetiyle sürece müdahale edilmelidir.
Vakit kaybetmeden, kakafoniye mahal vermeden bütün köylerde, şehirlerde cemevleri, yöre dernekleri ve kurumlarımızda Alevilerin en geniş katılımıyla geleceğinin nasıl olması gerektiğine dair söz kurmasını, özne haline gelmesini sağlayacak tartışmalar yürütülmeli, talepler alınmalı ve ikinci yüzyıla perspektifimiz açığa çıkarılmalıdır.
Hangi partiden kim aday olacak, listelerde yer alalım yarışına girmek önümüze gelen yüzyılın fırsatının heba edilmesine neden olur. Böyle bir lüksümüzün olmadığını düşünüyorum.
Son bir yıldır Alevi kurumlarımızın gösterdiği çaba birçok eksiğine rağmen değerlidir. Yola çıkalım eksikliklerimiz, hatalarımız olsun bunlar baş göz üstüne.
Şimdi gönülleri bir tutmanın, yolu açmanın, geleceği kurmanın zamanıdır.
Evet, Alevilerin rolünü oynamasının zamanıdır.
Değerli canlar, İzninizle gözaltı ve tutukluluk sürecim boyunca desteklerini, dayanışmasını sunan Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Alevi Dernekleri Federasyonu (ADFE), Pir Sultan Abdal Derneği (PSAKD), Hubyar Sultan Kültür Derneği, Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’na (AABF), değerli genel başkanlarımıza ve bütün canlarımıza sonsuz teşekkür ediyorum.
Bu günlerin baki olmadığına, karanlık günleri birlikte aşacağımıza inanıyorum.
Cemlerimizde, semahlarımızda, deyişlerimizde, kol kola yürüttüğümüz mücadelemizde görüşmek dileğiyle.
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kılavuzumuz, Pirim Pir Sultan Abdal yoldaşınız olsun.
Aşk ile…
Sezgin Kartal Marmara Cezaevi / Silivri