Kırılan fay hatları
Bu büyük felaket, yıllardır yaşanan, devletin ve Sarayın çizdiği sınırlar içinde siyaset yapmanın bedellerinin hangi dehşetli noktalara kadar gidebileceğini gözler önüne serdi. Siyaset alanındaki fay hatlarında da kırılmalar yaşanıyor. Doğadaki fay hareketlerini insanın denetlemesi mümkün değildir. Ancak siyasetteki fay kırılmalarını yönlendirmek mümkündür.
Deprem hazırlayan fay hatlarındaki birikimle siyasi fay hatlarındaki birikimin açığa çıkması garip bir şekilde birleşti. Rastlantı teorileri üzerine konuşmanın yeri hiç değil. Ancak özellikle son yirmi yıldır yaşananları alt alta sıralayınca olayda kahredici bir determinizm, yani “göz göre göre” gelen bir gerçeklik var.
1999 Gölcük depremi ülkenin “kader planını” değiştirmek için bir dönüm noktası olabilirdi. Olmadı. Japonya’nın deprem konusundaki yetkinliği bilinir. Ancak Şili’nin de bu konuda özellikle 1960’lar sonrası çok yetkinleştiğini bilmiyordum.
“Bu ülkede çok sık deprem olur. Siz buradayken de deprem olabilir, sakın korkmayın. Deprem olursa bulunduğunuz binayı terk etmeyin, binalar güvenlidir, asla yıkılmaz” (Şili ve Türkiye; Esra Akgemci; T24; 12.02.2023) Kursa giden bir kişiye ilk derste söylenen bu sözler ülkenin kendi deneylerinden nasıl bir ders çıkarttığının en güzel göstergesi. Ancak bu sözlerin ardında yaşanan depremlerde büyük yıkımların yaşanmaması gerçekliği yatıyor.
Öncesi bir kenara 1999 Gölcük depremi sonrası verilen sözler ve gerçekleşen olaylara bakıldığında felaketin tam da bu noktada durduğu görülüyor. İşler “iyi” giderken her şeyin sonsuza kadar böyle devam edeceğini sanmak gündelik çıkarlardan daha ötesini görememenin sonucudur. Alınan tedbirleri iktidardaki zümrenin kısa vadeli çıkarlarına feda etmenin en acı sonuçları yaşanıyor. Deprem vergisinin ve yeni inşaat yasasının uygulanmasının ranta kurban edilmesinin altında iktidara gelen Siyasal İslam’ın “yüz yılın fırsatını” açgözlüce değerlendirme telaşı yatıyor.
Yaşanan depremde her türlü keyfilikle yürütülen rant ekonomisi ve “tek adam rejimi” enkazın altında kalmıştır. Ortaya çıkan “hazırlıksızlık” ve “organizasyonsuzluk” Saray’ın önceliklerinin çok farklı yerlerde olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Her kurum Saray’ın kısa vadeli çıkarlarına ve korkularına göre “ayarlandı”. İmar aflarının devlete rüşvete dönüşmesi, deney sahibi yardım kurumlarının tasfiye edilmesi, ordunun böyle olaylarda harekete geçirilebilecek yapılarının ortadan kaldırılması sonuç olarak ortaya kendisi bir felakete dönüşen AFAD’ı çıkardı.
Sahaya ancak üç gün sonra gelebilen iktidar ilk açıklamalarıyla yaşananlardan hiç ders çıkarmadığını gösteriyor. Yaşananlar “kader planı”nın parçalarıydı. Bir yıl içinde yıkılanların yeniden inşası için söz verildi. Ancak bu sözlerin ardında yine tükenmeyen rant iştahı yatmaktadır. Öte yandan bu konuda verilen sözlerin tutulmadığı gerçekliği hafızalarda çok yakıcı bir anı olarak dururken, iktidarın bu bıktırıcı vaadleri artık sessiz bekleyişler olarak yaşanmayacaktır.
Sarayın diğer tedbiri “olağanüstü hal” ilanı oldu. Erdoğan’ın gerekçeleri açıklarken “nifak çıkaranlarla” mücadeleyi ilk sıraya koyması niyetin ne olduğunun en açık işaretidir. Aslında sosyal medyada yapılan “bant daraltması” Saray aklının önceliklerini ortaya koymuştu.
Son açıklanan tedbir KYK yurtlarının boşaltılması ve üniversite eğitimine ara verilmesidir. Bu tedbir Saray mantığının derinliklerini en iyi biçimde ortaya koyuyor. Tepki olarak “depremzedelere Sarayı aç”, “otellere yerleştir” sesleri yükseldi. Bu tedbirin arkasında en diri tepkilerin geldiği üniversite gençliğinin dağıtılması amacı mı yatıyor? Yirmi yılın deneyi akla önce bunu getiriyor.
Bu sözde tedbirlerin hepsi artık gizlenemez hataların örtülmesi telaşından başka bir anlam taşımıyor. Cumhur ittifakı büyük felaketten tek bir ders çıkartmıştır: Hatalarının üstünü mümkün olan en hızlı yollardan örtmek!
Yaklaşan seçimlerin cumhuriyetin en önemli seçimleri olacağı konusunda herkes hemfikirdi. Hesaplaşmanın en çok ekonomik felaket, yoksulluk ve yolsuzluklar üzerinden yaşanması bekleniyordu. Deprem bu konuların hepsini kapsıyor. Farkı örtülü kalan her şeyi en acı yollardan herkesin gözünün içine batırmasıdır.
Bu büyük felaket, yıllardır yaşanan, devletin ve Sarayın çizdiği sınırlar içinde siyaset yapmanın bedellerinin hangi dehşetli noktalara kadar gidebileceğini gözler önüne serdi. Siyaset alanındaki fay hatlarında da kırılmalar yaşanıyor. Doğadaki fay hareketlerini insanın denetlemesi mümkün değildir. Ancak siyasetteki fay kırılmalarını yönlendirmek mümkündür.
Yaşanan depremle ortaya felç olmuş bir devlet görüntüsü çıktı. Bu topraklarda “devletten beklemek” geleneksel bir bilinçtir. Bu gelenekten köklü bir şekilde kopmanın tam zamanıdır. Ülkenin her noktasından deprem bölgesine yardımların ve gönüllülerin akması beklentileri yerine getirecek tek kaynağın Halklar olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. İktidar yoksulluk ve nefret üretiyor. Dayanışma ve insanlık üretmenin en güçlü kaynağının Halklar olduğu gerçeği bunca acıdan çıkan en önemli derstir.