Latin Amerika’dan sokak manzaraları

Peru bu siyasi yapıya hayır demek için sokaklarda. Arjantin halkı IMF dayatmasına çok karşı çıkamayan iktidarlarının fikrini değiştirmek, baskı yapmak için sokaklardalar. Haiti halkı da var olan yoksulluklarının ülke içindeki temsilcileri ve onları destekleyen emperyalist ABD ikiyüzlülüğüne karşı sokaklardalar.

Birçok Latin Amerika ülkesinde halklar sokaktalar. Yeni liberal politikaların ilk uygulandığı ülkeler oldukları için halkların yoksullaşması ülkemizden daha önce başladı. Halklar da haklarını aramanın yolunu sokaklarda gördüler, örgütlendiler. Latin Amerika halkları genelde iyi örgütlü bir halktır. Pandemide kapanmalar, enflasyon ve pahalılık halkların zaten var olan yoksulluğunu ve eşitsizliğini daha da arttırdı. Arkasından gelen Ukrayna savaşı da enflasyon ve pahalılığın tuzu biberi oldu. Şu anda tüm Latin Amerika’da 59 milyon aç insan olduğu açıklandı. Açlar, yoksullar ve işsizler gibi hakları yenmiş insanlar daha iyi bir gelir, daha iyi sosyal yaşam koşulları ve adalet peşinde sokaklara dökülmekten başka çareleri olmadığını öğrenmişlerdir. Feminist örgütlülük ve kadınların hak aramada önde duruşları onları yüreklendirdi. Yılmıyorlar. Tüm baskılara rağmen sokaklarda hak, adalet arayışındalar. Zaten kadın örgütleri de onlarla davranıyor.

“Dövüş Mahkûmlarına Özgürlük”

Arjantin halkları yıllardır ve hele son aylarda hep sokaklarda protestolardalar. Bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan, korkmadan aylardır buna devam ediyorlar. Neden mi? Arjantin bizim ülkemiz gibi ekonomik zorluk içinde. Bir önceki iktidarın aldığı IMF borçları, pandemide kapanma, Ukrayna savaşı ve zenginlerin bunları kullanıp kendi ceplerini doldurması hem devlet kasasını hem de halkları yoksullaştırdı. %90’a varan enflasyon karşısında ücretler eridi. Zaten asgari ücretli ve güvencesiz işçiler eline geçenle karınlarını doyurmakta bile zorlanırlar. Artık bunu da yapamaz duruma geldiler, açlar.

Arjantin halkları daha önceki deneylerden IMF borç ödenmelerinin kendilerinin sırtlarına bindirileceğini bildiklerinden daha borç görüşmeleri sırasında sokaklara çıkmaya, gösteriler yapıp karınlarının aç olduğunu, geçinemediklerini dile getirmeye başladılar. Yani bizdeki gibi öyle asgari ücret belirlenmesini uslu uslu beklemeden sokaklarda gösterilere başladılar. Ayrıca öyle bir meydan ortasında ellerinde pankartlar ile açıklama yapmakla yetinmeyip, en işlek yolları, köprüleri kesiyorlar. Barikatlar, zaman zaman çadırlar kuruyorlar. Grev çağrısı da yapıyorlar.

Bu güçlü eylemler sonunda iktidar IMF’nin sosyal harcamaları kısma dayatmasını halklara sorma sözü verdi. En azından danışmaları bile bir kazançtı. Ama buna rağmen onlar hep sokaklarda kendilerini hatırlattılar.

Kimdir bu örgütlü halklar? İşsiz işçilerin bile örgütlülüğü var: Piquetero Birliği. İçinde 40’a yakın örgüt bulunuyor. Alanlarında toplanıp kararlar alıyorlar. Küçük esnaflar Halk Ekonomisi İşçileri Birliği UTEP olarak örgütlenmişler. Genel olarak bunlar da Piquetero ile birlikte davranıyorlar. “Dükkanları ilk açan ve son kapayan bizleriz, ama karınlarımızı doyuramıyoruz” diyorlar. Şimdi Piquetero ile birlikte sokaklardalar. Bir de kendilerine destek veren çeşitli onlarca sosyal hareket var.

Bütün bunlara elbette sendikalı işçileri de eklemek gerekir. Arjantin’de sendikalı işçi sayısı toplam içinde % 30 civarında, çoğu güvencesiz. Ama ona rağmen onlar da arada genel grev çağrısı yapıyorlar ve güvencesizlere destek veriyorlar. Sağlık, basın ve eğitim işçileri, memurları, en ünlüsü lastik fabrikası işçileri aylarca eylemde idi ve on gün süren grevler yaptılar.

Kasım başında 2023 bütçesi belirlenirken IMF sosyal harcamalardan kesinti istedi. Ay sonlarına doğru da açıklama geldi. Asgari ücrete enflasyonun altında zam ve açlık ücreti olarak kaldı. Hem sosyal yardım miktarı ve hem de ödenecek vatandaş sayısında azaltma kararlaştırıldı. Yeni yıl ikramiyesi de asgari ücretin yarısı kadar olacaktı.

Aralık ayından beri protestolar, sokak kapatmalar daha da şiddetlendi. 2 Aralıkta Cuma günü tam bir sıcak gün oldu. Meydanlardan bağırdılar: “İktidar yoksullara karşı sert davranıyor ve zenginlerle uzlaşıyor.” Alanlarda toplanıp savaş planını görüşme kararı aldıklarını açıkladılar. Piquetera, UTEP, çeşitli sosyal hareketler de katılacaklar.

Bu kez “dövüş mahkumlarına özgürlük” sloganları atmaya başladılar. Yani sürekli sokakta hak arayan, protestolar yapan on binler, yüzbinler; güvencesizler, işsizler, yoksullar, kafalarında bir damı, karınlarına gidecek bir lokmaları olmayanlar; sürekli olarak hallerini anlatmak için dövüşen halklar. Bu sistemde kendilerini dövüşmeye mahkûm olmuş olarak görüyorlar: “

Artık bizi affedin, yani karnımızı doyuracak ücreti, sosyal yardımı verin de sokaklarda protesto yapmayalım. Bıktık, özgürlük istiyoruz”.

Ve sonunda Fernandez iktidarı biraz geri adım attı. Şubata ertelenecek denen yardımların öne alınması kararlaştırıldı. Ama bu protestocuları ikna etmedi ve Aralık ayının ikinci haftasından itibaren yeniden protestolar, yol kesmeler, meydanlarda kamplar başlayacak. Yani mücadele mahkumları daha özgürlüklerine kavuşmaktan uzak görünüyor.

Kendimize ders çıkarırsak. Sokaklara sokaklara! Örgütlenme örgütlenme! Öyle birkaç pankart ile belirli meydanlarda protesto değil. Daha örgütlü, yanımıza insanlar katarak, onbinler, yüzbinler olarak protestolar. Yolları kesmeler, kamplar kurmalar gibi eylemler yapmadan bunları almak zor. Savaşmadan zafer kazanılmaz.

“Savaşmadan Zafer Kazanılmaz”

Peru’da halkları sokaklara döken ülkede gerçekleştirilen iktidar darbesidir. Yılların çürümüş iktidar sınıfı, satın aldığı yargı ve ordu yolu ile faşist denilen bir darbe yaptı ve başkan Petro Castillo’yu iktidardan aldı. Şimdi halklar “Hemen Seçim!” “Yeni Meclis!” “Yeni Anayasa!” “Castillo’yu Serbest Bırakın!” talepleri ile 7 Aralık’tan beri sokaklardalar. Genel grev ilan edildi. Yolları, köprüleri taşlar, sopalarla kapatıyorlar. Bir çok kentte trafik durmuş gibi. Şu anda 8 tane havaalanı kapanmış, uçaklar inip kalkmıyor. Bazı havaalanlarını yakmak zorunda kaldılar. Bazı bölgelerde devlet daireleri ve polis karakolları önünde protestolar yaparken kendilerine saldırılınca çatışmalar yaşandı ve karakollar, devlet daireleri yandı. Bazı üniversiteler öğrencilerce işgal edildi. Biliyorlar iktidar darbesi onları daha da açlığa, yoksulluğa mahkum etmek için yapıldı.

Darbe iktidarı kurulur kurulmaz ilk işi acil durum ilanı oldu. Belirli zamanlarda sokağa çıkma yasaklandı. Ama halklar protestoların yasal hakları olduğunu savunarak sokaklardan çekilmediler. Bu kez polis ordu güçleriyle birlikte, sokaktaki halklara hem sokaklarda eğer baş edemezlerse havadan helikopterlerle göz yaşartıcı bombalar hatta kurşunlar sıkmaya başladı. Büyük çatışmalar yaşanıyor. Son haberlere göre 26 kişi öldü, hastanelerde de 61’i ağır 600 yaralı olduğu açıklandı. Aralarında çocuk yaşta olan genç insanlar da var.

Darbe iktidarı polis ve ordu ile protestoları durduramayınca oyalama taktiğine girdi. Seçim tarihi belirleme, reform öncesi mi sonrası mı seçim yapılsın tartışmaları yaparak oyalıyorlar. İki bakan göreve başlayalı bir hafta olmadan istifa etti. Meclis başkanını darbe ile gelen devlet başkanı Dina Boluarte görevden aldı. Bazı bölge belediyeleri de halktan yana kararlar alıp iktidarın ölümlerin sorumlusu olarak yargı önünde hesap vermesi kararı aldı. Ama yargının bağımsızlığına inanan yok. Son gelen haberlere göre sıradan askerler içinde huzursuzluk başlamış ve bazıları halka saldırmama, onları arkalarına alma kararı vermişler. Yani hem ülke hem de ordunun bölünmesi tehlikesinden söz ediliyor.

Yerli, köylü ve sosyal örgütler “Savaşmadan zafer kazanılmaz” diyerek aralarında başkent Lima’ya uzun bir yürüyüşe çıkmayı tartışıyorlar. Halklar iktidarda kalabilmek için kendilerini katletmeyi göze almış görünen iktidara ve onun ordu ve kolluk kuvvetlerine karşı durmaya devam edecekler gibi gözüküyor. Öfkeleri ile birlikte yanlarına katılan halk kitleleri de artıyor. Zaten başka seçenekleri olmadığını ya zafer kazanmaya ya da sömürülmeye, aç ve yoksul kalmaya mahkum olduklarını biliyorlar. Yoksul halklar bu çürümüş politik sistemde haklarını aramak için örgütlenip sokaklara dökülmezler ise açlık ve yoksulluk içinde öleceklerini anlamış görünüyorlar. “Savaşmadan zafer kazanılmaz.”

“Yardım Değil Soygun”

Haiti’de de halklar Eylül ayından beri sokaklardalar. Bir yıl önce ilerici liderleri Jovenel Moise öldürüldü. Görevi Ariel Henry hemen seçim yapma sözü ile geçici olarak üstlendi ama hala koltuğuna sarılmış oturuyor. Oturuyor çünkü öldürülen başkanın cinayetiyle bağı olduğu düşülen karanlık iktidar güçlerinin arkasında kendisi de var. ABD ve çeteler ile işbirliği içinde yolsuz bir politikacı. Cinayet soruşturması yapan 5 savcı hayati tehlikeleri olduğu gerekçesi ile istifa etmişler. Dava olduğu gibi duruyor.

Henry eylül ayında petrol fiyatlarına büyük zamlar yaptı ve ülke ekonomisi durdu. Günlük yiyecek maddeleri taşınsa bile o kadar pahalandı ki 11.4 milyon vatandaşın %70’i işsiz ve bunlara ulaşamıyor. Halklar günlerce sokaklarda Henry’nin zamları geri alması için protestolar yaptılar. Sonra ABD, Kanada ve eski sömürgeci ülke Fransa destekli olduğu bilinen, ülkenin üçte birini elinde tutan bir çete reisi ülke petrolünün %70’ini depolayan bir rafineriyi eline geçirdi. Karşı çıkanları silahlı adamları ile katletmeye başladı. Ülkede yakıt yok ve hayat durdu. Çeteler ülkede özelleştirmelerin devamı ve stratejik kaynakların yabancılar tarafından denetlenmesine olanak tanıyacak şekilde davranıyorlar. Bunlara ilave 10 yıl önce 100 bin kişinin öldüğü gibi yine kolera salgını başladı. Hastanelerde ne yatak ne de ilaç kaldı. Ambulanslar yakıtsızlıktan hareket edemiyor. Zaten içecek suyu olmayan Haiti’deki tek içecek su şişeleme fabrikası durdu.

Halklar aylarca her gün sokaklarda Henry’nin istifasını istediler. Henry’nin kolluk güçleri, taraftarları ve çeteler onlara saldırdı. Yüzlerce kişi öldürüldü ama halklar pes etmedi ve karışıklıklar durdurulamadı. Sonunda Henry BM Güvenlik Konseyine bir mektup yazıp güvenliğin sağlanması için askeri güç yollanmasını istedi. Ama sonradan bu mektup yazma önerisinin ABD’den geldiği ortaya çıktı. ABD ve Kanada askeri uçaklarla “hümaniter” yardım olarak silahlar ve bir miktar asker yolladılar.

Haitililer yıllardır ABD ve yabancı güçler işgalinde yaşamışlar ve bu “yardımın” ne olduğunu biliyorlar. “Hümaniter” denen “parazitliktir” bizi soyar, “BM silahlı birlikleri” denen “BM silahlı çeteleridir” diyorlar. 100 bin kişinin öldüğü o kolera salgınında yardıma gelen yabancı güçler ülkelerini soymakla, yolsuzluklar yapmakla kalmamış onlarca insanı keyfi olarak öldürmüşler, kadınlara tecavüz etmişler, halkların elindekileri alıp götürmüşler. Şimdi hem “Henry istifa ve seçimler” diyorlar, hem de “hiçbir yabancı güç istemiyoruz”, “Hümaniter yardım bir soygundur” diyorlar. Halkların sokaklarda mücadelesi giderek arttı.

Henry ve çeteler eliyle ülkeyi karıştıran sonra da BM’den yardım iste önerisini getiren ABD iktidarının ta kendisidir. Haiti’nin coğrafi konumuna bakarsak derdini anlamak zor değildir. Haiti tam da Küba’nın güneyinde Venezuela ile Kolombiya’nın kuzeyinde küçük bir adadır. Şimdi başkan Petro ile Kolombiya’daki askeri üslerini kaybedeceği, kullanamaz hale geleceği için Haiti’ye gözünü dikmiştir.

Kasım sonlarından beri kolera vakaları çok yükseldi ve her gün yüzlerce çocuk, genç, yaşlı ölüyor. Halklar açlık, yoksulluk, hastalıktan perişan durumda. Ülkeye girme bahanesi arayan ABD de bu kez hümaniter tıbbi yardım diye kocaman bir askeri hastane gemisini Haiti limanına demirledi. Ama halklar hastalıklara rağmen geminin gitmesi için protestolar için sokaklardaydılar. Biz ülkemizin değerli maden kaynaklarını koruyacağız diye eylemlerde bağırmaya başladılar. ABD çünkü kaç kez böyle gemilerle değerli madenleri soymuş götürmüş. “Hastalarımıza bakmak için değil, siz ülkemizi soymaya geldiniz” diye kovaladılar. Protestoların ardı arkası kesilmedi. 15 Aralık günü ABD askeri deniz hastenesi demir aldı ve sahilden ayrıldı. Halklar en azından başlarındaki soyguncu ortağı Henry’i ABD dış desteğinden yoksun bırakma zaferini kazandılar.

Sonuç

Kapitalist düzen halkların soyulup bir avuç azınlığın zenginleşmesidir. Bunun için de devlet ve kurumları ile birlikte soygunu tasarlar yaparlar. Peru bu siyasi yapıya hayır demek için sokaklarda. Arjantin halkı IMF dayatmasına çok karşı çıkamayan iktidarlarının fikrini değiştirmek, baskı yapmak için sokaklardalar. Haiti halkı da var olan yoksulluklarının ülke içindeki temsilcileri ve onları destekleyen emperyalist ABD ikiyüzlülüğüne karşı sokaklardalar. Yani bu bir çarktır. En başta ABD ve onun IMF gibi ekonomik ve askeri kurumları ile baskı ve katliamlar. Onun altında ülke gerici iktidarları ve onların yargı kurumları ve askeri kolluk kuvvetleri bulunur. Bunlara karşı savaşmak öyle lafla, derdini anlatmakla pek sonuç vermiyor. Bunun için seslerin çok güçlü çıkması gerekiyor. Onun için de örgütlenmek ve sokaklarda, meydanlarda avaz avaz sesimizi duyurmak ve mücadele etmek gerekiyor. Latin Amerika bunun bilincinde olduğunu gösterip mücadele ediyor.

Biz de ülkemizde yaşıyoruz. Aylardır emeklilikte yaşa takılanlar meydanlarda dertlerini dile getiriyorlar. Aynı şekilde asgari ücret belirlenecek ama sürekli sallanıyor. Zaman kazanıyorlar. Sendikalar var olan enflasyonun çok altında bir ücret arayışıyla basında boy gösteriyorlar. Ama işte o kadar. Büyük bir olasılıkla onların zavallı zam talebi pazarlık ediliyor ve bu talebin de çok altında bir zam yapılacaktır. Bir aldatmacadır gidiyor. Yargının ne kadar iktidarın emrinde olduğunu bir kez daha İmamoğlu davası ortaya koydu. Çocuklar bile buna gülebilir. Artık Hayır, kesinlikle halkların tüm gövdeleri ile sokaklarda kendilerini gösterme zamanı çoktan geldi ve geçiyor. Bu iş başka türlü olmuyor.

Savaşmadan zafer kazanılmaz. Her gün sokaklara her gün meydanlara! Beklemeye son! Çocukken bile anamız babamız istediğimiz bir şeyi almaz ya da yapmaz ise kendimizi yerlere atıp bağırıp çağırmaz mıydık? Küsmez miydik? Bağırmaz mıydık? Bir şeyleri yerlere atmaz mıydık? Bu da anamızı babamızı ellerinden geleni yapmaya zorlamaz mıydı? Şimdi büyüdük, akıllandık mı? Ama sanki akıllanmamış gibiyiz.