Saray neyin peşinde?

İktidar İmamoğlu’nu sağı, burjuva muhalefetine güçlü bir biçimde bağlayacak bir potansiyele sahip olduğu için aday seçeneklerinden biri olmaktan çıkarmak istiyor. Ancak bunu yaparken de “mahkeme yoluyla mağduriyet” gibi İmamoğlu’nun siyaseten elini güçlendirecek bir hamleyle ilerliyor.

Saray Rejimi’nin saldırılarda el yükseltmesinin politik anlamını nasıl okumalıyız?

Sarayın İmamoğlu hamlesi, esas olarak adaylık tartışmalarını derinleştirerek burjuva muhalefeti çatlatmayı hedeflemektedir. Saray rejimi kurulduğu günlerde iktidarının en büyük güvencesini %65-%35 dağılımına sahip olduğu düşünülen genel sol-sağ ayrışmasında görmekteydi. Ancak ne Erdoğan ne de Bahçeli kendi tabanlarını mutlak biçimde bir arada tutmayı başaramadılar. MHP, kent-kır sosyolojik kırılması ekseninde bölündü. Erdoğan da aslında devşirmelerle kurduğu yeni Saray bürokrasisiyle AKP’nin kurucu kadrolarını iktidarın dışına iteledi, oradan bir miktar kayıp yaşadı. Ancak gerçek kırılma, rejimin ucuz enerji kaynaklarına erişmeye dönük alt emperyalist hedeflerinin duvara toslaması sonrasında emekçi sınıfların topyekün sömürgeleştirilme saldırısına maruz bırakılması sonrasında yaşandı. Dolayısıyla yukarıda bahsedilen oransal dağılım hala büyük oranda korunsa da bu %65’in tümünün Saray destekçisi olmadığı ortada. Ancak iktidarın sağı birleştirme hayali bütünüyle suya düşmüş değil. Akşener’in partisiyle ilgili iktidar cephesinden zaman zaman yükselen sitayiş dolu sözler bu arka plandan kaynaklanıyor.

İktidar İmamoğlu’nu sağı, burjuva muhalefetine güçlü bir biçimde bağlayacak bir potansiyele sahip olduğu için aday seçeneklerinden biri olmaktan çıkarmak istiyor. Ancak bunu yaparken de “mahkeme yoluyla mağduriyet” gibi İmamoğlu’nun siyaseten elini güçlendirecek bir hamleyle ilerliyor, bu hamle Akşener-İmamoğlu bağını daha da görünür hale getiriyor, CHP kanadındaki gerilimi yükseltiyor. Karar açıklandığı gün Akşener’in koşarak Saraçhane’ye gelmesi ve İmamoğlu’nu 85 milyonun adayı olarak lanse etmesi, Kılıçdaroğlu’nun ise “miting çağrısını sosyal medyadan öğrendiğini” ifade ederek Akşener’i dolaylı olarak parti içişlerine karıştığı yönünde uyarması yaşanan iç gerilimin boyutlarını ortaya koyuyor. Saray, İmamoğlu’nun ekarte olmasının burjuva muhalefetteki sağ bloğun bulunduğu konuma yabancılaşmasını hızlandıracağını umuyor.

Burjuva muhalefet içindeki adaylık çatlağı gerçek bir sorun kaynağı ve iktidar bu çatlağı derinleştirmeye çalışırken kısmen mesafe de kat edebiliyor. Ancak çeşitli politik formüllerle kolaylıkla da savuşturulabilecek bir saldırı bu. Çünkü burjuva muhalefet içindeki saflaşma gerçek bir sınıfsal ya da programatik fay hattına dayanmıyor. Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı 2. Yüzyıl vizyonuyla İYİP’in “bilge iktisatçılarına” hazırlattığı çerçeve bütünüyle uyumlu, milliyetçilik konusunda da birbirlerinin ellerine su dökemezler. Birbirine programatik olarak bu kadar iç içe geçmiş sol ve sağın ayrışmasının bir gereği yok. Bu taraflar arasında programatik büyük farklar olduğuna dair bir tartışmaya sosyalistlerin hazırlıksız bir biçimde dahil olması oldukça toksik sonuçlar yaratabilir. Burjuva muhalefete akıl vermeyi de sosyalistlerin lügatından çıkarmakta fayda var.

Sonuç olarak, Saray rejimi Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla burjuva muhalefeti çatlatma şansını korumaya devam edeceğini düşündüğü için bu yönde taktik adımlar geliştiriyor. Kılıçdaroğlu üzerinden Kürtlere bir alan açılabileceğini düşünen devlet aklı da arka planda çalışıyor.

HDP’nin hesaplarına bloke konması talebiyse iktidarın saldırı dalgasının yeni hamlelerinin ipuçlarını içeriyor. Anlamsız “iktidar ekonomik krizle iyice mahvolmadan erken seçim yapacak” tartışması 2021’i esir almıştı, şimdilerde de “HDP belki kapatılmayabilir, Anayasa Mahkemesi üye dağılımı şöyle böyle” temelsiz tartışmaları yaygınlaşmaktaydı, iktidarın bu hamlesi muhtemelen bilinçlerde bir sadeleşme yaşatacaktır. HDP’nin kapatılmasıyla ve parti tabanının en azından bir kısmının sandık yoluyla bir şeylerin değiştirilemeyeceğine ikna edilmesiyle pasif boykota itilmesi sağlanmak istenecek. Bu, moralleri bozmak için değil; gelişi çarşambadan belli olan perşembeye hazırlıksız yakalanmanın önüne geçebilmek için söyleniyor. Artık manasız tartışmalarla kaybedecek zamanımız yok.

HDP’nin şu andaki haliyle ya da yeni formuyla bu süreçten en güçlü biçimde çıkmasını sağlamak devrimci demokrasi güçlerinin ortak yoğunlaşması olmak durumundadır. Çünkü önümüzdeki günler ne yöne akarsa aksın faşizme karşı direnişi büyütmek için de restorasyon sürecine en etkin bir biçimde damga vurabilmek için de bu birliğe, hatta daha da genişlemiş biçimde ihtiyacımız var. Dolayısıyla ergen devrimci söylemleriyle, son derece hassas ele alınması gereken güçler dengesine bütün güçleri eşitleyen, kendimizi izole eden tutumları güçlendiren yaklaşımlara karşı doğru karşılıkları verebilmeliyiz. Bu süreçte HDP’ye el uzatan her kimse dostumuzdur, Aydemir Güler gibi devrimci olan her şeye karşı büyük bir aşağılık kompleksi taşıyan klik temsilcileriyse açık muarızımızdır.

Açlık Ölümlerinin bir film ya da roman değil gerçek olduğu bir ülkede, büyük yoksullaştırma dalgasına karşı işçi direnişleriyle büyüyen mücadelemizde safımız yediden yetmişe onuruna sahip çıkan ezilen halklarımız ve sokakları özgürleştiren kadınlarla birliktedir. Saray neyin peşinde olursa olsun safımız bellidir.