Savaş ve yaptırımlar
Ukrayna Rusya savaşı baştaki görüntüsünden gittikçe uzaklaşıyor. Neredeyse tüm dünya Rusya’ya karşı cephe almıştı. Ancak tablo zaman içinde değişiyor. Aslında şimdiki “çatlaklar” savaş öncesinden gelen bir temele sahiptir.
“Rusya’nın Avrupa’ya gaz akışını kesmesinin ardından zorlu bir kara kış ile karşı karşıya kalacağı endişelerinin güçlendiği yaşlı kıtada yaptırımlarda beklenen ilk geri adım Hollanda hükümetinden geldi. RTL Nieuws adlı medya kuruluşunun ekim ayı sonlarında verdiği haberine göre, Hollanda hükümeti, işletmeleri Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarını uygulamaktan muaf tutan 91 izin çıkardı.” (Akdoğan Özkan, T24)
Böyle haberlerin gelecek günlerde daha sık duyulması büyük bir olasılık. Bunun altında yatan sadece kapıya dayanan kış değildir. ABD stratejisine güven her geçen gün azalıyor. Savaşın ilk aylarında büyük bir coşku ve destekle karşılanan Washington’un stratejisi zaman aktıkça yıpranıyor.
Benzer bir gelişme Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Çin ziyareti sırasında da yaşandı. Almanya içinde farklı tepkiler ortaya çıktı, ancak O. Scholz ziyareti savundu. Avrupa’da öncülüğe hazır olduğunu bir kaç kez açıklayan Almanya, silahlanma konusunda da büyük adımlar atmaya hazırlanıyor.
Diğer bir gelişme yakında ABD’de yaşanabilir. Cumhuriyetçiler ara seçimleri kazanırsa Ukrayna’ya yardımların miktarında azalma yaşanabilir.
Özetle Avrupa’da yaptırımlara güven gittikçe azalıyor.
Bu gelişmelerden savaşın sonuna yaklaşıldığı izlenimi çıkmasın. Tam tersi yönde gelişmeler de yaşanıyor. Özellikle Polonya davranışlarıyla savaşın temposunu yükseltecek adımlar atıyor. NATO’yu savaşa çekecek oldu bittiler yaratma niyetini gizlemiyor. Son olarak Varşova’da sürgünde bir Rus hükümeti kurulma çalışmaları yürütülüyor. Polonya’nın bu davranışları Avrupa’da genel olarak tepkiyle karşılanıyor.
Ukrayna Rusya savaşı baştaki görüntüsünden gittikçe uzaklaşıyor. Neredeyse tüm dünya Rusya’ya karşı cephe almıştı. Ancak tablo zaman içinde değişiyor. Aslında şimdiki “çatlaklar” savaş öncesinden gelen bir temele sahiptir. Avrupa içinde belli bir tarihe sahip olan çekişmeler yeniden su yüzüne çıkmaya hazırlanıyor. Üçüncü dünyada: Latin Amerika, Afrika, Ortadoğu ve Güney Asya’da savaşın tetiklediği saflaşmalar ortaya çıkıyor. Washington’dan seslenen Rusya’yı lanetleme korosu, dünyaya yayıldıkça etkisini kaybediyor.
Burada en önemli olan 2. Dünya savaşından beri kurulmuş, ABD güvenlik şemsiyesinde Batı’nın dünyayı sömürme mekanizması özellikle duvarın yıkılmasından sonra yaşananlarla etkisini yitiriyor. Bu gerçeklik, dünyada yeni dengeler ortaya çıkmasında önemli bir yere sahip olacaktır. NATO’nun (aslında ABD’nin) Çin ve Rusya’yı “düşman” ilan etmesi ABD güvenlik şemsiyesinin etkisini arttırmış görünse de, gerçeklik böyle değildir. Savaşta yıkılan Batı dünyasının bir bölümü kendini toparladıkça tek bir merkezden dünyanın sömürü ve paylaşımı yönetimi zorlaşmakta, hatta imkansızlaşmaktadır. 1990’lar sonrası süper güce karşı yürütülen örtülü ve açık karşı çıkışlar, Ukrayna savaşı ile artık çok önemli bir dönüm noktasına gelmiştir.
Kuralları koyan ve tüm dünyaya dayatan ABD artık eski gücüne sahip değildir. Kendi stratejisini kural olarak dünyaya dayatmaya devam ettikçe, hem ait olduğu Batı dünyasından hem de üçüncü dünyadan tepkilerin yükselmesi kaçınılmazdır. Elbette böyle bir ortamın ortaya çıkmasında Çin ve Rusya’nın son onbeş yıldır yaşadıkları yükseliş de önemli rol oynamıştır.
Bütün bu birikim Ukrayna savaşı ile bir dönüm noktasına gelmiştir. Bu savaşta ne NATO ne de Rusya “yenilmek” ister. Köprü üstündeki bu boynuz boynuza savaş nereye kadar devam edecektir? Halkların tepkisinin çeşitli kanallardan ortaya dökülmesi bu gidişe ilk önemli darbeyi vurabilir.
Birinci ve ikinci paylaşım savaşları devrimleri çağırdı. Yaşadığımız dünya önceki tarihsel dönemlere pek benzemiyor. Oldukça sık git-gellerin yaşandığı bir dönemeyiz. Ne “yeni faşizm” ne de sol iktidarlar dayanıklıdır. Git gellerle yaşanan birikim insanlığı farklı bir konağa elbette taşıyacaktır. İdeoloji, strateji, taktik ve örgütlenme yönünden yoksunluktan yetkinliğe tırmanmanın en sancılı günlerindeyiz. Bilinmezliklerin içinden bir gidiş…
Ancak bilinen bir gerçek vardır: Güç merkezlerinin erozyonu ve paralize olması halkların mücadele gücünü ve hızını arttıracaktır.