Nasıl bir ortamda seçim olacak?
Bu lanetli çembere girilmemesi için provokasyonların güçlü bir şekilde deşifre edilmesi büyük önem taşıyor. Hem tuzağa düşmemek hem de güçlü bir şekilde tuzağı açığa vurmak provokasyonlara karşı yürünmesi gereken yoldur. İktidarın hedefi bu yolla bilinçleri bulandırmak ve kitleleri sindirmektir. Devrimci demokratların görevi ise öfkemizi daha yukarıya çekmek, bilinçlerimizi uyanık tutmaktır.
Günümüzde en çok sorulan ve cevabı bulunmaya çalışılan soru budur. Önümüzdeki seçimlerin büyük bir hesaplaşma havasında yaşanacağı açıktır; ancak bu hesaplaşmanın nasıl olacağını elbette bilemeyiz. Fakat cumhuriyet tarihinde yaşananlar ve özellikle 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra olanlar hafızalarda kaybolmayan izler yaratmıştır.
Mersin Mezitli polis evine yapılan saldırı hemen önceki yaşananları hatırlattı. Daha saldırı ile ilgili yeterince bilgi yokken Erdoğan bir toplantıda hızla faili ilan etmekten geri durmadı:
“Dün gece Mersin’de PKK’lı alçaklar bir polisimizi şehit etti, bir polisimizi yaraladı. Teröristler anında hak ettikleri karşılığı buldular. Bu teröristlerin hangisinin izini takip ederseniz edin ucu ya HDP ya CHP’nin gazeteci, siyasetçi diye sahip çıktığı kesimlere çıkar ya da batı ülkelerine çıkar” dedi. Bu açıklama kimseyi şaşırtmadı.
Seçim ortamının hazırlanmasında hangi yolların kullanılacağı üzerine her gün onlarca yorum yapılıyor. Biraz geriye gidip bu hazırlıkların neler olduğunu hatırlayalım. Bir kaç aydır sürekli konser ve festivaller yasaklandı. Bu açık kışkırtmadan ne beklendiği biliniyordu; Cumhur ittifakı bir “kültür savaşı” veya yaşam tarzları üzerinden gerilim başlatmayı hedeflemişti. Olmadı.
Yine bu süreçte Ankara, Suriye’ye yeni bir operasyon için girişimlerde bulundu, ancak yeşil hatta sarı ışık bile yakılmadı. Bu olmayınca bir gece ansızın tehdidi Yunanistan’a çevrildi.
Hatırlanması gereken bir diğer şey Nisan 2022’de başlayan pençe-kilit operasyonudur. Metina-Zap-Avaşin bölgesine yapılan operasyonlardan etkin sonuçlar alınamayınca iç politikaya fazla taşınmadı.
Bu listeye Haziran 2021’de HDP İzmir il binasına yapılan silahlı baskın ve Deniz Poyraz’ın katledilmesi de eklenmelidir.
Bu yollarla iç siyaset alanının şekillendirilmesinin en yakın tarihi “Dolmabahçe mutabakatı’ndan hemen sonra masanın devrilmesine kadar gider. Ancak bu silahın siyasette sık sık kullanılmasının sonucunda Şubat 2021’de yapılan Gare operasyonuyla bir kırılma yaşandığı da unutulmamalıdır. Muhalefet ilk kez iktidarın çektiği alana gitmemiştir.
Cumhur ittifakı bu kırılmanın yarattığı bilinci nasıl havaya uçurabilir? İktidarın dehlizlerinde bu yolda birçok senaryo yazıldığı herkesin bildiği bir sırdır. Polis evi baskını bunlardan birisi midir? Buradan olaylar hangi noktalara kadar taşınacaktır? Bu soruların cevabı seçimin engebeli yolunda yürünürken görülecektir.
Bu lanetli çembere girilmemesi için provokasyonların güçlü bir şekilde deşifre edilmesi büyük önem taşıyor. Hem tuzağa düşmemek hem de güçlü bir şekilde tuzağı açığa vurmak provokasyonlara karşı yürünmesi gereken yoldur. İktidarın hedefi bu yolla bilinçleri bulandırmak ve kitleleri sindirmektir. Devrimci demokratların görevi ise öfkemizi daha yukarıya çekmek, bilinçlerimizi uyanık tutmaktır.
Cumhur ittifakı Gare kırılmasından sonra bu yıpranmış yoldan nasıl gideceğinin hesaplarını yapıyor. Bütün devlet gücünü elinde tutan ittifakın elbette pek çok imkâna sahip olduğu açıktır.
Nasıl ki en zorba diktatörlükler bile zulmün yanında rızayı da kullanmak zorunda kalıyorlarsa mevcut iktidar da olayların birikimiyle böyle kritik bir noktaya gelip dayanmıştır. Kendi dışındaki hemen herkesi terörle bağlantılı gören AKP bu konuda ikna gücünü büyük ölçüde kaybetmiştir. Son olayın HDP ve özellikle CHP’ye bağlanmaya çalışılması ne kadar inandırıcı olabilir!
Yoksulluğun artık insanların canını çok yaktığı, soygun ve talanın en son borsa vurgununda olduğu ile bulaşmadığı hiçbir yerin kalmadığı ülkede iktidarın inandırma gücü hemen hemen tükenmiştir. İnandırıcı olabilmek için yalanı büyütmek son çare olarak kalıyor.
Bugüne kadar “sabırla” seçimleri bekleyen büyük bir kitle yalan ve provokasyonların büyümesiyle ikna olmak yerine “yeter artık” diyerek neden kendi öfkesini sokağa taşırmasın.
Ne olursa olsun belli ki artık bildik ve ezberlenmiş yollardan yürünmeyecek!