1 Mayıs 2022’nin gösterdikleri

Maltepe’ye bir fazla emekçiyi taşımak için gününü gecesine katıp yoğun mesai yürüten bir devrimciyle Taksim’i “koruyan” polislerin üzerine kararlılıkla yürüyen devrimcinin emek ve özverilerinin birbirinin karşısına konması doğru değildir son kertede.

Enflasyonla boğuşan küresel ekonomiler Ukrayna Savaşı sonrasında yeni bir resesyona doğru sürükleniyor. Türkiye’de faşizmin konsolidasyonu peşindeki iktidar kliği batırdığı ekonomiye bir avuç ucuz dolarla yaşama enerjisi kazandırabilmek için dış politikada utanç verici salvolar atıyor. Erdoğan kendisini, Müslüman Kardeşler’in halifesi olarak pazarlarken tepetaklak olup Kaşıkçı’yı kılıçlarla parçalatan Suudi prensin ayaklarına kapanırken buldu. Burjuva muhalefetin 6’lı masasında ise kriz rüzgarları esiyor. Kılıçdar’ın “önümden çekilin” salvosuna İmamoğlu Karadeniz gezisiyle, Yavaş kendisini öne çıkaran anket sonuçlarıyla yanıt veriyor. Babacan ile Akşener birbirlerini çiğ çiğ yemek üzereler.

Küreselleşme krizde. Faşist konsolidasyon çabaları tekliyor. Burjuva restorasyoncu muhalefet daha iki adım atamadan birbirine girdi girecek.

Halkın kendi seçeneğini ortaya çıkarmak, emekçileri yaşanan toplumsal buhranın öfkesiyle kuşanarak tribünlerden sahneye indirmek hem giderek güçlenen bir olanak hem de içinden geçilen karabasandan çıkış için bir tarihsel zorunluluk olarak kendisini dayatıyor.

1 Mayıs 2022 bu koşullarda gerçekleşti. Egemen sınıfların tüm fraksiyonlarının küresel ve ulusal ölçekte gemiyi yürütmekte zorlandıkları bu konjonktürde işçilere ve tüm ezilenlere, “biz varız, dünyayı üreten biziz, bu bataktan birlikte çıkarak yaşanacak bir ülkeyi, bir dünyayı kuracak olan da…” diyebilmek için önemli bir olanak sağladı.

Ülkenin birçok noktasında gerçekleşen mitinglere önemli oranda katılım sağlandı. Bayram arifesi ve uzun bir tatilin ortasında olunması gibi olumsuzluklara rağmen miting meydanları büyük oranda doldu. Pandeminin ve çok yönlü siyasi baskıların altında bunalan kitlelerin özgüven artışına katkı sağlayacak bir sonuç ortaya çıktı. Sendikal ortamdaki akıl almaz dağınıklığın görünürde aşılması, dörtlü sendikal merkezin en azından beraber hareket etmeyi başarması da önemli bir kazanım olarak değerlendirilmeli. HDP eksenli direniş bloğunun kurumsal presi Nisan’ın ilk günlerinden itibaren olası belirsizlikleri ortadan kaldırarak bütün politik öznelere ve halk örgütlenmelerine planlı bir hazırlık için yeterli zamanı sağladı.

Özellikle Maltepe mitinginde kimi kortejlerde gözlenen yüksek katılım, disiplin ve enerji düşünüldüğünde 1 Mayıs 2022 ileriye doğru atılmış bir adım olarak değerlendirilmeyi hak etse de bütün bu sayılan olumluluklara rağmen halkın kendi seçeneğinin inşası anlamında ne 8 Mart’tan Newroz’a yükselen ivmeyi daha da yükseltecek ne de tüm ülkenin gözlerini çevirip bakmasını sağlayacak bir kurucu öznenin ileri doğru hamlesini belirginleştirecek bir sonuç ortaya çıkamadı.

Buradan çıkarılabilecek ilk sonuç sınıfın ana gövdesinin kendisini kurucu bir özne olarak, kendi göbeğini kendisi kesecek bir aktör olarak konumlandırmak yerine sandığı bekleme eğiliminin etkisi altında olduğudur. Örgütsüzlük ve dağınıklığın yarattığı güçsüzlük hissi burjuva muhalefetin dayattığı izleme, bekleme ve tribünden inmeme bakışıyla birleşince ortaya böylesi bir sonuç çıkıyor. CHP kendi tuttuğu otobüsleri bile doldurmadı, dolduramadı. Türk-İş ve Hak-İş gibi sendikaların tamamen kepenk indirmeyi tabandan hiçbir basınç altında kalmadan başarabilmesi sınıfın belli kesimlerinin AKP hegemonyasından tam anlamıyla kopuşamadığının ifadesi olarak değerlendirilmeli.

Toplumsal buhranın olağanüstü boyutlarıyla bunun politik yansımaları arasındaki tutarsızlık bu 1 Mayıs’ta da aşılamadı. Bu sosyalist hareketin üzerinde en çok yoğunlaşması gereken sorun olarak ön plana çıkıyor. Çeşitli ortak kampanya girişimlerine, halka temas çabalarına rağmen kurduğumuz sözün genel olarak emekçi kitlelerde etkili bir karşılık bulamıyor oluşunun üzerinde çok daha ciddiyetle durmalıyız. Faaliyetlerin genel olarak son derece sınırlı enerjilerin seferber edilebilmesiyle yürütülebilmesi, sürekliliğin sağlanamaması, istikrar kazanan çalışmalar yerine yüksek beklentilerle düzenlenen eylemler sonrasında ortaya çıkan hayal kırıklıklarının tetiklediği tempo düşüşleri ve kesintili ilerleme sosyalist hareketlerle emekçi kitleler arasındaki kaynaşmanın yeterli seviyeye ulaşamamasının en önemli sebebi. Israr, istikrar, kararlılık; medyatikliği değil hak alıcılığı öne çıkaran eylemler bu dönemde büyük önem kazanıyor. Emekçi kitlelerin seçim endeksli düşünceden kurtarılması mümkün olamazsa halkçı bir seçeneğin inşası da mümkün olamayacak, işçi sınıfının burjuva fraksiyonlarının etkisinden kurtularak kendi bağımsız hattını güçlendirmesi de gerçekleşemeyecek.

Toplumsal buhrana karşı söylemin genelde sadece ekonomi eksenli ajitasyonla sınırlı kalması ve özellikle Kürt halkına yönelik savaşla kriz arasındaki bağın kurulmasında yaşanan başarısızlık, Newroz’da alanlara akan Kürt gençlerinin 1 Mayıs’larda aynı oranda kendilerini ifade etmemelerinin bir gerekçesi haline dönüştü.

HDP ekseninde oluşan ittifakın 1 Mayıs’ta derli toplu bir ortak görüntü sergileyememesi de bir talihsizlik olarak not edilmeli. Toplumsal buhrana karşı mücadeleyle Kürt halkına yönelik savaşa karşı itirazı etkili bir biçimde birleştirebilen, Gezi Davası’nda tutsak alınanları özgürleştirmeyi önüne acil hedef olarak koyan bir güçlü politik merkezin inşa edilmesi geciktikçe kitlelerin yüzünü güçlü bir biçimde 3. seçeneğe dönmesi de gecikiyor. Bu ittifakın program tartışmalarında birbirini yıpratmadan, acil birkaç mücadele başlığı ekseninde kitlelere güven verecek bir merkez görüntüsü vermeyi başarması mücadelenin daha dinamik hale gelmesine önemli bir katkısı olacaktır.

Taksim’de ısrar 2022’nin en öncelikli meselesi miydi? Her politik aktörün kendi özgül ihtiyaçları doğrultusunda 1 Mayıs’la ilişkilenmesi anlaşılabilir bir olgudur ancak bunun sınırı genel moral motivasyon ile didişme noktasına gelmeden önceki bir aşamada çizilebilmelidir. DİSK içindeki itiş kakışın malzemesi yapılmaya çalışılan bir Taksim zorlamasının sınıfın genel çıkarlarına bir katkısı olmadığı gibi siyasi rekabet içinde olduğu kimi kortejlerin kalabalıklaşmasının basıncı altında girişilen kimi zorlama tartışmalar da dönemin ihtiyaçlarına tam olarak yanıt olmadı. Ancak Maltepe’ye bir fazla emekçiyi taşımak için gününü gecesine katıp yoğun mesai yürüten bir devrimciyle Taksim’i “koruyan” polislerin üzerine kararlılıkla yürüyen devrimcinin emek ve özverilerinin birbirinin karşısına konması doğru değildir son kertede. Bu tür rekabetçi bakış açılarına takıntı ölçüsünde saplanıp kalanlar hem kendilerine hem de sınıf hareketinin genel çıkarlarına büyük zararlar vererek maalesef, gündelik mücadele içindeki etkilerini neredeyse tamamen kaybettiler. Bu olgudan herkesin öğrenmesi, gereksiz kibirli söylemlerle genel maneviyatı örselemeyi terk etmesi en çok bu hatada ısrar eden medyatik kişiliklerin alması gereken bir ders olarak ortada duruyor.

Biz bu dönemin öncelikli ihtiyacının emekçi halkın özneleşmesi, özgüveninin güçlenmesi, kendisini ifade kanallarını genişletmesi, tribünden sahaya inmesi olduğunu düşündüğümüz için ona uygun bir taktik disiplinle hareket ettik ve ısrarlı bir çabanın, giderek yükselen bir kolektif aksiyon ruhunun aslında ne kadar önemli ve çarpıcı sonuçlar yaratabileceğini hem kendimize hem de dostlarımıza göstermiş olduk.

1 Mayıs işçi sınıfı davasına inananlar için hiç kuşku yok ki yılın en önemli günü ancak 1 Mayıs’a taşıyabileceğinden daha büyük anlamlar yüklemenin de bir alemi yok. 1 Mayıs ortaya çıkardığı derslerle hem moral verdi hem de eksikliklerimizi, daha iyi yapmamız gerekenleri bütün açıklığıyla ortaya koymuş oldu. 1 Mayıs bir nefeslenme son durağı değil tam tersine bir ileriye sıçrama noktası olmalı. Hele de 2022 Türkiye’sinde ve dünyasında bu daha da böyle. Irkçı kışkırtmaların ortalığa saçtığı pogrom kokusunu hepimizin burnu alıyor. Faşizmin çeşitli biçimlerinin kitleselleşmesi için son derece bereketli bir iklim mevcut ve emekçi kitlelerin yüzünü yaşanacak bir ülkeyi birlikte kurma mücadelesine döndüremediğimiz ölçüde göçmen işçi düşmanlığından taşacak bir çığa her an hazırlıklı olmak gerekiyor.

6 Mayıs’ta Deniz’leri, 31 Mayıs’ta Gezi Direnişini en güçlü bir solukla anarak, daha da güçlenerek, daha da kenetlenerek devam edeceğiz.