Son eylemler ne anlatıyor?

Bugünkü eylem dalgasıyla muhalefetin ilişkisinin ne kadar sorunlu olduğu, daha doğrusu sorunun devam ettiğini yaşananlarla bir kez daha görüyoruz. Ortaya çıkmakta olan tepkiyi muhalefet yönetebilecek mi, yoksa korkularıyla yolunu kesip yatıştırmaya mı çalışacaktır?

Fotoğraf: Ümit Bektaş/Reuters

Eylemlere gelmeden bir haberi göze batırmak gerekli. O da Maliye Bakanı Nebati’nin Londra ziyareti…

Ferit Şahenk grubunun örgütlemesiyle Nebati, Londra’da yeni ekonomi programıyla uluslararası sermayenin önüne görücüye çıkacak. Sonra Cumhurbaşkanı ile BAE ziyareti yapılacak. Sonra bir kez daha Londra ve Bahreyn’e gidilecek. Baharda ise Japonya, Çin ve Singapur’la tur tamamlanacak. Cumhur ittifakı ne kadar efelenirse efelensin deliler gibi para arıyor. Sonucu hep birlikte göreceğiz. Bu gezilerden alınacak sonucun aynı zamanda seçim tarihini belirleyeceğini de ilave edelim.

Son günlerde hem ücret artışı için hem de zamlara karşı oldukça yaygın eylemlilikler başladı. Kuryelerin direnişi öne çıkmış görünüyor. Tekstil ve bazı farklı iş kollarında da eylemler sürüyor. Ücret ve iş koşullarını iyileştirmek için yapılan eylemlerin yanında zamlara karşı tepkiler de yükseliyor. Aslında yükseliyor demek için belki de henüz erken…

Geçmişten bugüne bakınca son eylemlilikler için bazı tespitler yapmak mümkün ve buradan da bazı sonuçlar çıkarılabilir. 12 Eylül sonrası en güçlü işçi eylemleri 1989 ‘Bahar Eylemleri’ ve Zonguldak maden işçilerinin direniş ve yürüyüşüydü. Zonguldak-Mengen yürüyüşü “Ankara’nın şişmanı işçinin düşmanı” sloganlarıyla sınıf mücadelesi tarihimizdeki yerini almıştır. Ancak bu eylemlerin ücret kavgasından öteye çok önemli başka bir misyonu da vardır. Özal iktidarı ile başlatılan neoliberal ekonomi programının yolu kesilmiştir.

Diğer büyük işçi direnişi 2010 yılındaki Tekel işçilerinin oturma eylemidir. 2009 Aralık’ında başlayıp 2010 Şubat başına kadar devam eden eylem iki aya yakın sürmüş ve bazı başka illere de yayılmıştır. Tekel direnişi AKP iktidarının Özal’ın yapamadığını yaparak özelleştirmelere hız vermesiyle patlak vermiştir. Ankara’da direnen Tekel işçileri aslında eylem sırasında artık “işsiz işçilerdi”. İktidarın özelleştirme uygulaması Tekel direnişine rağmen devam etmiş; ekonomi, sosyal ve sınıfsal yapıda önemli değişimler yaşanmıştır. İşsizlik artmış, güvencesiz çalışma koşulları yaygınlaşmış ve zaten zayıflayan sendikal örgütlenmeler iyice güç yitirmiştir.

2015’de Bursa’da yaşanan “metal fırtına” eylemleri eski günleri hatırlatmış, ancak bu beklenti kısa sürmüştür. Neoliberalizmin etkileri ve AKP iktidarının sendikaları iyice yozlaştırması sonucu eylemler çürüyen sendikal yapılara güçlü bir tepkiyi de içinde taşımıştır. Bazı geçici sonuçlar yaratsa da işçi sınıfının çok darbe alan sendikal yapısında “metal fırtına” çok sınırlı iyileşmeler yaratabilmiştir. “Fırtına”dan sonra çürüme ve yoksullaşma artarak devam etmiştir.

Son eylemlerle pandemi günlerinde sayıları artan kurye olarak çalışanlar, hem iş koşulları hem de kazançları çekilmez hale gelince günümüz eylemlerinin yolunu açtılar. “Esnaf kuryeye son!” sloganlarından anlaşıldığı gibi, çalışanlar ne işçi ne de bildik esnaftır. Her yönden kuşatılmış, işçi olmadıkları için sendikalı olamayan, sözde esnaf yani iş araçları kendine ait, adeta “parça başına ücret” alan, işçi gibi çalışan bu kuryeler neoliberalizmin yarattığı “güvencesiz işçi” kesimine örneklerden birisidir. Eylemleriyle güvenceli işçi olmayı talep ediyorlar. Çorap ve diğer tekstil alanında çalışanların da esas özelliği neoliberalizmin yarattığı en güvencesiz iş alanları olmasıdır. Elektrik faturaları aileler ve “gerçek” esnafları en çok vurduğu için eylemler eş zamanlı yaşanıyor.

Özelleştirmelerle vahşice yaşanan soygun bir köklü kriz anında bütün çıplaklığıyla kendini ortaya koydu. Dükkânlar camlarına “Bu işyeri TEDAŞ tarafından düzenli soyulmaktadır” duyuruları asıyorlar. Güvencesiz işçiler ve yoksullaşan halk yıllardır neoliberalizmin altında ezilmekten en sonunda isyanın eşiğine geldiler.

1989-91 büyük işçi eylemlilikleri Özal’ın neoliberalizm uygulamasının yolunu kesmişti, bugün henüz cılız ve dağınık olan eylemler neoliberalizmin 15 yıldır derinleşen soygununa cevap veriyorlar. Halkların, yoksulların bu gerçeklik üzerinde buluşmasını yıllardır şovenizmi körükleyerek engellemeyi başaran AKP iktidarı çok sık kullandığı “terör” ve “dış güçler” silahlarına eskisi ölçüsünde sahip değil…

Bugün olaylara bakınca bir başka sorunu da unutmamak gerekir. 1990-91 işçi eylemleri sırasında, Zonguldak maden işçileri büyük eyleme başladıklarında, o dönemin muhalefet partileri DYP (Demirel) ve SHP (Erdal İnönü) milletvekilleri neredeyse tam kadro Zonguldak’taydılar. Bugün özellikle 2015’den beri Erdoğan iktidarı, çok iyi kullandığı provokasyonlarla muhalefetin siyaset alanını belirlemesi sonucunda, onların kitlelerle buluşmasının yollarını tıkamayı başarmıştır. Şimdilerde bu setler kırılıyor.

Bugünkü eylem dalgasıyla muhalefetin ilişkisinin ne kadar sorunlu olduğu, daha doğrusu sorunun devam ettiğini yaşananlarla bir kez daha görüyoruz. Ortaya çıkmakta olan tepkiyi muhalefet yönetebilecek mi, yoksa korkularıyla yolunu kesip yatıştırmaya mı çalışacaktır? Olaylar böyle kritik bir noktaya doğru ilerleyebilir.

Sosyalist ve demokratik güçler bu kritik günleri kazanmak zorundadırlar.