Modi’ye kaybettirenler Erdoğan’a ne yapacak?

Geçtiğimiz yılın sonunda başlayan köylü eylemleri ilk başta yoğun devlet zoru karşısında ayakta kalmayı başardı ve başkent Yeni Delhi’nin yüzbinlerce köylü tarafından aylarca abluka altına alınmasına dönüştü. Farklı eyaletlerden gelen köylüler, Samyukta Kisan Morcha (SKM) adındaki bir şemsiye örgütün koordinasyonuyla hareket ettiler ve farklı köylü sendikaları tek bir çatı altında hareket etmeyi başardı.

Hindistan Başbakanı Modi, köylülerin bir yılı aşan büyük direnişi karşısında tarımı, küresel tekellerin sömürüsüne daha yoğun bir biçimde açmayı planlayan üç yasa tasarısını geri çekmek zorunda kaldı. Benzer bir siyaset tarzına sahip Erdoğan rejiminin aşılması açısından Modi’nin karşısında köylülerin elde ettiği zafer nasıl bir anlam ifade edebilir? Türkiye’de de “Çin modeli”nin vülgarize bir biçimde kurtuluş seçeneği olarak ortaya konduğu, sermayenin “oluşan fırsatları değerlendirmeye” çağrıldığı bir dönemde işçi sınıfının yukarıdan aşağıya, tek tek patronları değil de iktidarın politikalarını hedef alan bir çizgide başarılı bir mücadele ortaya koyma şansı ne düzeydedir?

Hindistan uzun süredir köylü intiharları ile gündeme gelen bir ülke. 1995 ve 2018 arasında yaklaşık 400bin köylünün intihar ettiği söyleniyor. Bunların 100bini Modi’nin son 8 yıllık iktidarında gerçekleşmiş. Hindistan tarımda küçük üretimin hala oldukça yaygın olduğu bir ülke. Tarımsal işletmelerin %75’i 10 dönümden daha küçük araziler üzerine kurulu. Koruma politikalarının gevşemesi, şirketlerin inisiyatifinin artması ve küresel ısınmanın yarattığı olumsuz etkiler küçük köylülüğü yoğun bir borçluluğun içine itmiş durumda; borçluluk artan köylü intiharlarının arkasındaki en önemli etken.

Modi, bir Hindu milliyetçisi ve Müslümanlara karşı oluşturmaya çalıştığı ırkçı nefretin yaygınlaşmasının kendisine sağladığı meşruiyeti neoliberal dönüşümleri hayata geçirebilmek için kullanmaya çalışıyor. Kongre Partisi’nin Hindistan siyaseti üzerindeki uzun erimli etkisini kırarak iktidara yürüyüşünü, siyasi elitlerin karşısında “çevre”den gelen halkın adamı imgesiyle güçlü bir biçimde destekleyebildi. Köylülerin 2020 Kasım’ında başlattığı büyük mücadele öncesinde Müslümanların vatandaşlık haklarını tartışmalı hale getirecek bir yasa tasarısının yarattığı gerilimi kullanarak Hindu-Müslüman kutuplaşması aracılığıyla pandeminin yarattığı olumsuzlukların politik etkisini yönetilebilir seviyede tutmaya çalışıyordu. Bu gerilim politikasının birçok eyalette Müslümanlara dönük pogromlara yol açtığını geçtiğimiz yıldan hatırlıyoruz.

Geçtiğimiz yılın sonunda başlayan köylü eylemleri ilk başta yoğun devlet zoru karşısında ayakta kalmayı başardı ve başkent Yeni Delhi’nin yüzbinlerce köylü tarafından aylarca abluka altına alınmasına dönüştü. Farklı eyaletlerden gelen köylüler, Samyukta Kisan Morcha (SKM) adındaki bir şemsiye örgütün koordinasyonuyla hareket ettiler ve farklı köylü sendikaları tek bir çatı altında hareket etmeyi başardı. Başkent ablukası sırasında çeşitli sebeplerle yaklaşık 700 köylü hayatını kaybetti. İktidar partisinden bir bakanın konvoyundaki bir aracın köylü barikatlarının üzerine sürülmesi üzerine 8 köylü hayatını kaybetti. Ölümlerin önemli bir kısmı zorlu hava koşulları altında uzun süre beklemekten kaynaklandı.

Abluka ülkedeki işçi sendikalarının da katıldığı 3 genel grevle desteklendi ki bunlardan Eylül 2021’deki en sonuncusu en geniş katılımla gerçekleştirilebildi. Modi, geleneksel “teröristler, Maoistler, komünistler” söylemleriyle hareketi yalıtmaya çalışsa da köylülerin başkent ablukasındaki kitleselliği bu söylemleri etkisiz kılacak seviyeye ulaştı. Modi, 19 Kasım’da 3 yasayı da geri çekmek zorunda kaldı. “Yasaların olumlu içeriğini halka anlatamadıkları” gerekçesine sığındı. Köylü örgütleri destekleme alımlarında asgari bir fiyatın belirlenmesi konusundaki ısrarları yüzünden barikatları hemen kaldırmadılar. Yasaların geri çekilmesi hukuken de gerçekleşip asgari alım fiyatı konusunda da düzenleme yapıldıktan sonra 9 Aralık itibariyle köylüler şimdilik evlerine döneceklerini açıkladılar.

Pencap ve Uttar Pradesh eyaletlerinde yaklaşan seçimlerin Modi’nin geri adım atmasında önemli etkiye sahip olduğu söyleniyor. Ancak köylülerin çözüm için seçimler yerine doğrudan eylemi tercih etmiş ve kendi farklılıklarını aşan bir güç birliği yapmayı başarmış olmaları yaşananların en öne çıkan özellikleri olarak altı çizilmeli.

Türkiye’de ortaya konan ekonomi politikasının yüksek kur ve enflasyon aracılığıyla emek gücünün ucuzlatılması apaçık bir gerçeklik iken asgari ücret tespit sürecinde KESK ve DİSK gibi iki önemli sendikal merkezin dahi ortak hareketini tesis edememiş olmamız, sosyalistlerin İşçi-Emekçi Mitingi inisiyatifini asgari ücret kampanyasına dönüştürmesini yeteri kadar desteklememeleri, her siyasi yapının yine kendi faaliyetini parlatmak üzerinde yoğunlaşmayı en makul seçenek olarak kabullenmesi bu dönemin Hindistan köylülerinki kadar olmasa da önemli bir işçi hareketi dinamizmi yaratmamıza dair olanakları etkin bir biçimde kullanabilmemizi engelledi. İktidar dahi asgari ücreti hızla belirleme telaşındayken oluşan basıncın yetersizliğinden dolayı gevşedi. Hatta var olan etkisiz muhalefet, halkın iktidarın “alternatif ekonomi politikası”na kredi açması olarak değerlendirilmeye başladı bile…  Kendisinden son derece memnun ezberci kafalar ise kendi meşguliyetlerini “olası dünyaların en iyisi” olarak görme konformizminin verdiği bir kibirle, yukarıdan aşağıya bir sınıf hareketi inşa görevinin kolektif mahiyetine “işçi sınıfını tanımıyorsunuz” gibi kendisini dev aynasında gören gerekçelerle burun kıvırmakla meşguller. İşyeri bazlı çalışmanın bu dönemin görevlerini karşılayamayacağı ısrarla anlaşılmak istenmiyor.

Önümüzdeki dönemin politik mahiyetini bütünüyle işçi sınıfının siyasi müdahalesi belirleyecek. Eğer bu müdahaleyi güçlü bir konsolidasyonla ortaya çıkaramazsak faşist kuşatmanın basıncı da seçimli kurtuluş hayallerinin afyon yutturulmuş izleyici statükosu da güç kazanmaya devam edecek.