Erdoğan’ın seçim stratejisi
Havuz medyasında söylenenlerle MGK bildirisi karşılaştırılınca seçime nasıl bir ortamda gidileceği çok açık ortaya çıkıyor. Zamlardan bunalan veya küçük işyeri batan vatandaşlar sokağa çıkar, öfkesini dile getirirse, “ekonomi politikaların hayata geçirilmesine karşı tehdit” olarak algılanacaktır. Hatta Yeni Şafak’a göre “küresel sermayenin silahlı örgütü” olarak görülecektir.
Saray’ın seçim stratejisi belli oldu. Faiz üzerinden “ekonomik kurtuluş savaşı” yürütmek! Son MGK toplantısında da aynı konu öne çıkmıştır. Yapılan açıklamaya göre: “Ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaşılan tehditler değerlendirilmiş”tir. Bu açıklama MGK tarihinde bir ilktir. Bugüne kadar terörden gelen tehditlerin yerini “ekonomi” alanından gelecek tehditler almıştır.
Dönüp yakın geçmişe bakarsak iki olay göze batıyor. İlki, damat Berat Albayrak’ın Kasım 2020’de istifasıdır. Bu AKP içinde bir çözülmeye işaretti. Öyle de oldu. İkinci önemli gelişme, Mayıs 2021’den itibaren Sedat Peker’in ifşaatlarının ortalığı sallamasıdır. Ardından farklı kişilerden de ifşaatlar geldi. Hatta bu açıklamalardan Ankara’da artık bir “narko devlet” olduğunu öğrendik. Saray rejimi çözülüyor. Ardında o kadar büyük bir yağma ve soygun bırakıyor ki, artık seçimle çekip gitmesi imkânsız hale gelmiştir.
Faiz kavgasının ardında bir egemenlik savaşı olduğu biliniyor. İslami sermaye ve Sarayın etrafındaki bir elin parmağı kadar imtiyazlı şirket, düşük faizle korunacaktır. Yakın zamanda TÜSİAD, bunun yol olmadığını açıkladı. Erdoğan düşük faizin olduğu bir ortamda yatırım yapmayan patronlara kızıyor. Oysa sermaye ürkektir önünü görmezse adım atmaz. Yangın yeri gibi bir ülkede, güvenin yerlerde süründüğü bu günlerde kim yatırım yapar?
Medyaya göre son günlerde yabancılar borsadan 1,5 milyar dolarlık alım yapmışlar. Ancak Türkiye’ye doğrudan yatırım yapmak için sermaye gelmiyor; gelmediği gibi son bir kaç yıldır sürekli kaçıyor.
Sarayın hesabına göre Türk parası pula dönünce ihracat yükselecek, bu da içeride istihdamı arttıracak, dolayısıyla işsizlik azalacak; hatta işçi ücretleri en ucuz ülke haline gelince daha fazla yatırım gelecektir. Bu yatırımın gerçek yüzü ise, firmaların kelepir fiyata yabancılar tarafından yenilip yutulmasıdır.
“Değersiz TL ile iç talebi boğup ihracatı artırmayı hedeflemek, eve aldığınız pastayı çocuklarınızın önünden çekip “misafirlere” saklamaya benziyor.” (BBC news, Prof. Selva Demiralp)
Pastayı yemeye gelen misafirlerden birisi kapıda göründü. BAE’nin veliaht prensi El Nahyan 10 milyar dolarlık yatırım yapmak için Ankara’ya geldi. Hangi alanları ucuza kapattığını henüz kimse bilmiyor. Belki de yakın zamanda kimse öğrenemeyecek.
Bu yollarla yaşanan bunalımın aşılamayacağı çok açıktır. Ancak Sarayın derdi bunalımı aşmak değil, seçime kadar durumu kurtarmaktır.
“Büyük sermaye çevreleri, fakirlik, yoksulluk üzerinden korkunç bir sömürü çarkı işletiyor. Bu çarka çomak sokulunca yine fakirleri sahaya sürüyor. Bu büyük istismar, zihinsel bir uyanışla çökertilebilir… Türkiye’de muhalefet, ülkenin felaketine, küresel sermayenin çıkarına göre pozisyon aldı. Onların içerideki silahlı örgütü haline geldi.” (Yeni Şafak, İbrahim Karagül)
Havuz medyasında söylenenlerle MGK bildirisi karşılaştırılınca seçime nasıl bir ortamda gidileceği çok açık ortaya çıkıyor. Zamlardan bunalan veya küçük işyeri batan vatandaşlar sokağa çıkar, öfkesini dile getirirse, “ekonomi politikaların hayata geçirilmesine karşı tehdit” olarak algılanacaktır. Hatta Yeni Şafak’a göre “küresel sermayenin silahlı örgütü” olarak görülecektir.
Böyle büyük krizlerden hep acı reçetelerle çıkılmıştır. Krizin yükü çalışan halka çıkartılmıştır. Ancak kimse acı ilacı gönüllü içmez. Bunun için askeri darbeler insanlara zorla acı ilacı içirmiştir. Saray dönüp dolaşıp aynı noktaya mı geldi? MGK kararları ile böyle bir gidişin yolunu mu hazırlanıyor?
Çalışan ama yine de yoksullaşan kitleler bu büyük bunalımda alın yazılarını değiştirmek gibi tarihsel bir yükümlülükle karşı karşıyadır. Dün askeri darbelerin yaptığı işi bugün saray yapmaya hazırlanıyor. Elinde güç ve muazzam bir medya ordusu var. Zorun yanında algı operasyonlarıyla insanları aklından etmek için her yolu deneyecektir.
Kitleler örgütlülük ve dayanışma ile bu alın yazısını kırıp, tarihin bir tekrarını değil bambaşka bir yazılımını başarabilmelidirler. Sarayın bütün yolları tıkandı. Kullandığı silahlar iyice yıprandı. Suriye’ye karşı bir beka savaşı açamayacağını kavrayınca, ekonomik bir savaş başlatıp tüm yoksulları tehdit ilan ederek korkutmaya, sindirmeye çalışıyor.
Büyük çalışan kitleler bu bunalımın bedelini ödemeyi reddederek, farklı bir tarih yazarak, bu topraklarda bugüne kadar katılaşmış alın yazısını kırmaya çağrılıyorlar.