Meclis’te çözüm ne kadar mümkün?
Son Tutum Belgesi’nin de gösterdiği gibi HDP tüm iyi niyetine rağmen bu alanda derinleşebilme olanaklarına Kürt Hareketi’nin kendi sınıfsal dengelerinden dolayı sahip değildir. Bu açıdan sosyalistlerin kamusal tartışmanın merkezini sınıfsal olana çekmeye yönelik ortak tutumlarının son derece önemli olduğu bir momentteyiz.
HDP açıkladığı Demokrasi Tutum Belgesi’yle kendisi üzerinden yaratılan tartışmaların sınırlarını çizmiş oldu ve açıkçası niyeti tam olarak o olmasa da Millet İttifakı’nın ekseninde olduğu restorasyoncu güçlerin derin bir nefes almasını sağladı. Bu kesimlerden gelen övgü ve beğeni cümleleri de söz konusu rahatlamanın ifadesi olarak değerlendirilebilir.
HDP’nin faşizm sonrasında yeni bir Türkiye’nin inşasında iktidardan açık bir biçimde pay talep ettiğini ortaya koymaması ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya konan ilkelerin kabulü üzerinden destek verebileceğini ilan etmesi CHP-İYİP ittifakının ve bunların arkasındaki devlet aklının elini güçlendirdi.
CHP-İYİP seçmeninin yaklaşık 2/3’ü HDP ile ittifak konusunda rahatsızlık ifade ediyor. İlkeler üzerinde gerçekleşecek bir geçici uzlaşmanın iktidar paylaşımı olmaksızın buza yazılmış bir yazı olacağı açıktır. Deklarasyonun faşist konsolidasyon cephesiyle restorasyon seçeneğini tamamen aynı değerde seçenekler olarak ortaya koyan ve bunun üzerinden bir üçüncü yol seçeneğini tarif eden bir açıklama yapması muhtemelen çok daha büyük bir iletişim kazasına yol açardı. Ancak bu haliyle de devrimci-demokratik bir dönüşüm seçeneğini yeterince somutlayabilmiş olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
Tutum Belgesi’nin girişinde ifade edilen “Demokrasi İttifakı” kararlılığıysa şimdiye kadar benzerleri birçok defa ifade edilen bir niyetten öteye geçemiyor. Şimdiye kadar onlarca defa ifade edilmesine rağmen neden başarılamadığı bu sefer ne yapılırsa bu hedefe ulaşılabileceğine dair herhangi bir özgün yöneliş de içermiyor.
CHP’nin “Kürt SSorunu Meclis’te çözülür” çıkışına hem HDP’den hem de Kandil’den destek gelmesi de benzer biçimde güçlendirilmiş parlamenter sistemi merkezine alan bir restorasyonun zeminini güçlendirecek etkiler yaratacaktır. Faşizm sonrasında yeni politik rejimin sınırlarını gerçek bir demokrasiye doğru geliştirme perspektifinde olan güçler açısından parlamenter sisteme dönüşün temel hedef alınmasıyla sınırlı kalınmaması önemli bir hedefi oluşturuyordu.
Liberal çevreler parlamento dışındaki katılım biçimlerinin de güçlendirildiği, doğrudan demokrasiye olanak sağlayacak kurumsal dönüşümlerin öne çıkmasını talep ederken Kürt siyasi hareketi, bu genişletmeyi daha genel olarak yerel demokrasi araçlarının geliştirilmesi olarak tanımlamaktadır. Kürt sorununun özgün boyutu hesaba katıldığında yerellik vurgusunun ön plana çıkması anlaşılır. Sosyalistler ise demokrasinin, siyaset ve ekonomi arasındaki sınırların ortadan kalktığı ve eşit vatandaşlığın koşullarının ekonomik alana da genişletildiği bir yeniden paylaşımcı-güvence programı ile geliştirilmesi gerektiğini ısrarla ortaya koymaktaydılar.
Açıkçası Kürt sorununun Meclis’te çözülebileceği beklentisinin yükseltilmesine kadar da parlamenter sistemin hangi soruna köklü bir çözüm getirebileceğiyle ilgili sorulara net bir yanıt verilemiyordu. Bu sebeple son tartışmaların CHP-İYİP ittifakının hegemonik etkisini genişletme işlevi gördüğünün altı çizilmeli. Özellikle kimi anketlerde oylarının %20’lere dayandığı görülen İYİP ve CHP’nin Cumhurbaşkanlığı adayları arasında açık ara önde olan Mansur Yavaş isimleri yan yana düşünüldüğünde devlet aklının faşizm sonrası demokratikleşme olanaklarını sağcı çevreleme harekatının boyutları daha da iyi anlaşılacaktır.
AKP oylarının 2002 seviyesinin dahi gerisine düşmesi öncelikle ekonomik sıkıntıların Başkanlık rejimince güçlendirildiği inancının giderek pekişmesinin bir sonucu ancak sınıfsal tepkilerin yeterli olgunlukta şekil bulabilmesinin de hala faşizm tarafından beceriklice engellenebilmesi egemen sınıflar açısından risk yaratmayacak bir yumuşak geçişin taşlarını döşüyor.
Son iki haftadır yaşanan tartışmaların bir diğer olumsuz etkisiyse faşizmi kısmen unutturması ve sanki neredeyse kapanmış bir parantez gibi algılattırması oldu. Yeni anayasa hareketi ve barış çalıştayları çağrıları daha bir görünürlük kazandı. Çeşitli konularda gerçekleştirilecek zihinsel egzersizlerin kimseye bir zararı olmayacaktır belki ancak demokrasi güçlerinin şu andaki temel meselesi anti-faşist mücadelenin gerektirdiği güç birikimi ve yoğunlaşma olmak zorundadır. Önümüzdeki çok sert hesaplaşmanın gerektirdiği birikimi öncelemeyen soyut tartışmalar sınırlı güçlerin gevşemesine, boş hayallere kapılmasına ve kağıt üzerine yazılacak ilkelerin sorunları çözüvereceğine dair boş inançları büyütmeye yarayacaktır.
Demokrasi müsamerelerine değil faşizmi geriletebilecek gerçek güçlerin inşasına ihtiyacımız var. Erdoğan’ın özellikle dış siyasette giderek yalnızlaşması ve üzerindeki basıncın artması iç siyasette ne tür tansiyonlara yol açacak? Bunu en kısa zamanda test etme şansı bulacağız.
Gerçek bir Demokrasi İttifakı hangi zeminde vücut bulabilir? Yaşam pahalılığının, borçluluğun ve geleceksizliğin zirve yaptığı koşullarda iktidarın sınıfsal olanı görünmez kılma, muhalefetin de bu durumdan sinsi bir memnuniyet duyma hali aşılmaksızın böylesi bir yapının ortaya çıkamayacağı açıktır. Sürecin dengelerini bozacak olan yeniden paylaşım mekanizmalarında köklü bir değişimi zorlayacak bir alt sınıflar ittifakının inşası olabilir ancak.
Son Tutum Belgesi’nin de gösterdiği gibi HDP tüm iyi niyetine rağmen bu alanda derinleşebilme olanaklarına Kürt Hareketi’nin kendi sınıfsal dengelerinden dolayı sahip değildir. Bu açıdan sosyalistlerin kamusal tartışmanın merkezini sınıfsal olana çekmeye yönelik ortak tutumlarının son derece önemli olduğu bir momentteyiz.
Barınma talebinin ne kadar hızla politikleşebildiğini gördük ama güçlü birliktelikler inşa etmeden devletin zoru karşısında kalıcılaşabilme ile ilgili sınırlarımızı da bir kere daha deneyimledik. Gıda enflasyonunun dahi emekçiler için %40’lara yaklaştığı, yoksul halkın ekmek alırken dahi vergi verdiği ancak faşist şefin kankası taze dolar milyarderi Rönesans Holding’in vergi cennetlerinde 210 milyon dolar akladığı koşullarda kararlı bir birleşik sınıfsal mücadelenin politik etkisi büyük olacaktır. Bu zemin güç kazanmadan HDP’nin üçüncü yol siyasetinin de bir politik karşılığının olabilmesi mümkün değildir.
Tabii önce bu imkâna kendimizin ikna olması gerekmektedir.